Yazılar:
  • Ah Kılıcı - II
  • İlk Taşı Kim Atsın?
  • O Belde
  • Nutellanâme
  • Balığın Karnı
  • Sorgulama Dosyası: Gökdelenler
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050

Alman İmâlatı Hava Soğutmalı Magirus Marka Dolmuşlar Artık Neden Üretilemiyor?

Bahadır Dadak  |  15/02/2016  |  Kategori : Deneme   |  Okunma:

2

İşaretlerden sıkıldım. İmge de bir yere kadar, insan keşkek yemek istiyor bazen.

Çok severdi sağlığında.

Emel Taşçıoğlu ve Ayşe Taş’ın sundukları bir program vardı TRT Radyo’da. Onları dinlemeyi de çok severdi. Bir taraftan radyoda onları dinler, bir taraftan harman düzerdik. Programın ismi neydi? Bir kadın daha vardı…

Bu odada kadife koltuk takımları vardı evvelden. Belki yirmi sene evvel oradaydılar, tam oturduğun yerde.

‘’Aynı odada olmaktan başka neyimiz var’’ demişti Edip Cansever. Evet, dün gibi hatırımda o koltuk takımları.

Koltuktan takım kuruyor kadınlar, ne acayip.

Vişneçürüğü renginde, toparlacık, ağır mobilyalar. Aynı renkte ve aynı kadife kumaştan güneş perdeleri takımın olmazsa olmazlarıydı. Korkuyordum onlardan, Kont Dracula’nın esrarengiz şatosundan fırlamış gibiydiler. Şimdi tam karşında, alelusul yerleştirdiğin kitapların olduğu yerde, en uzun koltuk misafirlerini ağırlıyordu. Üçlü takım halinde sehpalar odanın ortasına sıralanmıştı. Üzerlerinde üçlü takım kül tablaları, kül tablalarının altında yine üçlü takımlardan oluşan el işi süslemeler.

Soğuktu o oda. Çok soğuktu.

Soba, aynı zamanda oturma odası olan ve ahalinin yemek yediği en geniş odaya kurulurdu, ama o odanın ortasına maşinga da kursanız asla ısıtmak mümkün olmazdı. Bazı evler uğursuzdur hakikat, demek ki bazı odalar da asla ısıtılamıyor. Şimdi bile üşür gibiyim. Üzerimdeki bu hırka olmasa…

Bir örneği amcamda vardı o hırkanın. Belki uçara gidince giyiyordur hâlâ. Gümeler soğuk olur bu mevsimde, eski püskü demez saklar yengem.

Elti psikolojisi kuramı!

Ne?

Bir örnek hırkalar. Hiç düşündün mü? Belki bir düzine bir örnek kıyafeti vardır amcamla babamın. Neden? Elti psikolojisi kuramının eril reaksiyonundan ötürü.

Allah Allah!

Tabiî ya, hatırlasana; aman fitne fücur çıkmasın, aman düzen bozulmasın diye hatunların birine ne alınıyorsa diğerine de aynından alınırdı evvelden. Mobilyadan tut beyaz eşyaya, davul fırından tut vatka boyu yarım metreyi bulan basma gömleklere kadar her nevi eşya bir örnek olurdu.

Tabiî, iş güç beraberdi o vakitler. Meselenin hem ticari hem içtimai boyutunu düşünerek hareket etmiş babamlar. Helal olsun.

Babam ve amcamın kıyafetleri tıpa tıp aynı olmazdı yine de. Desenleri aynıysa renkleri, renkleri aynıysa modelleri farklı olurdu. Erkekte en az ayrıksı bir özelliğin bulunması reisliğin nişanındandır çünkü.

Vaktiyle Süleyman Demirel’in tarım teşvikleri politikalarına aldanıp demokrat tavırlar takınmaları eşlerine de aynı imtiyazları sağlayacakları anlamına gelmiyor tabiî. Onlar bir örnek giyinmeye mecbur bırakılmışlar.

Mecbur bırakılmışlar diyemeyiz, bazı kıyafetleri aynıydı ayrıca. Kaldı ki anneme gerçekten istemediği bir şeyi asla yaptıramazsın. Adet böyleymiş, onlar da sorgulamamışlar. Anaç elti olmak bunu gerektirir. Ama evet, alttan alta psikolojik bir sindirme politikasına maruz kalmış olabilirler. Yine de tam anlamıyla bir dayatma söz konusu değil.

Bir zaman sonra kadın erkeğe, erkek kadına ayna olmuş zaten. Düzen uğruna tek tipleşen ve bu durumdan rahatsız olmayan, bilakis mutlu olan anaç kadınlar eşlerini de bir örnek giyindirmeye başlamışlar. Böylece, nispeten erkekler de tek tipleşmeye, üstelik bu durumu kanıksamaya başlamışlar. Bak, erkeklerin dış görünüşlerini, erkekler üzerinden kendi dış görünüşlerini -istemeden de olsa- belirleyen zihinsel alt yapının fotoğrafı. İşte, basit hatlarıyla -elti psikolojisi diyalektiği- böyle şekilleniyor. Elbette meselenin siyasal, sosyal ve ekonomik yönleri de var.

Vay be! Bu konu hakkında tez yazmalısın. Peki, soruyorum o halde; 1950’lerin sonlarında ya da 1960’ların ortalarında doğan ve tarıma dayalı sanayi endüstrisine emek arz eden anaç eltiler komünisttir diyebilir miyiz?

Hayır, belki onların kocaları faşisttir diyebiliriz.

İnsanı, dolayısıyla halkını seven biri diktatör olamaz, olsa bile bu özellikleri haiz birine diktatör ya da faşist diyemeyiz. Oysa annem babamı, amcam da yengemi çok severdi.

Yiğidi öldür hakkını yeme. Merhametli insanlardı bizimkiler; fukarayı gözetir, olduğunca tasadduk eder, nisabınca da zekâtlarını verirlerdi.

Allah ecirlerini kabul etsin.

Aynı apartmanda farklı dairelerde veya aynı mahallede müstakil evlerde oturan, kadınların yoğurt mayaladığı, erkeklerin ava gittiği ve en önemlisi işi gücü bir olan aile yapılarına rastlamak çok zor artık.

‘’Bir kere kente girdin / Bir kadını al onu yont yont anne olsun’’ demişti Sezai Karakoç.

Hatırlıyorum da, rahmetli dedem ve babaannem en alt katta, biz ikinci katta, amcamlar bizim üzerimizde, halamlarsa en üst katta otururlardı.

Ya dedem…

Dedemi dede bilirdim, yoksa ağzımı burnumu kırardı.

Dünya üzerinde muadili yoktu rahmetlinin.

Eski toprak dedikleri adam aslında dedemdir. Dedem; ateş tabiatlı topraktan adam. Az yer, az içer, az konuşur, az güler, çok döver ve çocuklara çok fazla akide şekeri dağıtırdı. Milyonlarca akide şekeri dağıtırdı.

Milyarlarca…

Akşam ezanından sonra eve gelmek gibi bir gaflete düştüysem enseme okkalı bir tokat yiyeceğimi adım gibi bilirdim.

Sevdiğinden döverdi. Çok kızardım rahmetliye, çok da severdim. Bu tip adamlara asla surat asamazsınız, ‘dedeye küsülür mü lan!’ deyip tekrar döverlerdi çünkü. Pek cevvaldi rahmetli. Yatsıyı kılıp yatar, sabah namazından sonra asla uyumazdı. Traktörü çalıştırdığı gibi doğru tarlaya.

Allah taksiratını affetsin.

Ne zaman ki dedem çarkın dümenini babam ve amcama bırakmış, o vakit aile yapılarımızda modern bir takım çözülmeler meydana gelmeye başlamış. Çok ilginç, özellikle ekonomik manada birilerinin tahakkümü altında yaşıyorsanız, gelenekçi anlayıştan kolay kolay ayrılamıyorsunuz. Onları yargılamıyorum asla.

hazelnuts-943841_960_720

Annem anlattı geçen akşam. 1970’lerin ortalarına doğru, halam henüz evlenme çağına geldiği dönemlerde eve misafirler gelmiş. Amcam da kıyıda köşede bir yere pusmuş konuşulanlara kulak kabartıyormuş. O dönemlerde amcam on dört on beş yaşlarında atak bir delikanlı. Neyse, kadınlar başlamışlar konuşmaya. Sair zamanlarda dedeme ‘buba’ diye seslenen halam, eve misafir geldiğinde dedemden ‘baba’ diye bahsediyormuş. Genç kızdır, kalbi kırılmasın diye belli etmese de halamın üslubuna çok içerleniyormuş amcam. Muhacir olan ve köyde büyüyen çocuklar, köyde büyüyen çocuklar gibi konuşmalıymış amcama göre. Şişmiş şişmiş, bir gün dayanamamış, millet içinde patlayıvermiş bizimki. ‘’Ablaaa, bizim buzdolabımız mı var kız? Tel dolabımız var ye bizim, zengin miyiz biz mare? Buzdolabı alalım sen de baba dersin beyaaa!’’

Bittim buna. Eski defterler açılınca Rumeli türkülerini dinler gibi oluyorum. Bir taraftan da ağırlaşıyor insan, hüzünlü gerçekten.

İlk defa ketçap ve mayonezi halamlarda gördüm. Durumu ajite etmiyorum, çok şaşırmıştım sadece. Eniştem alıp getirmiş eve. Bizim evde niye sadece salça var diye içerleniyordum hep. Sonra kablolu yayınlar, Show TV’nin şizofren jenerikleri, Cine 5 gündüz kuşağı programları, Parliament Gece Yarısı Sinemaları, Chuck Norris, Freddy’nin Kâbusu, Elm Sokağı Serileri, Geleceğe Dönüş, Walkman, Simpsons… Hepsini ilk defa halamlarda gördüm.

Ya mahalle? Evvelden çıkmaz araymış bizim mahalle, sonradan açılmış. Hakkı Bey Geçidi.

Göğsümün üzerinden bakıyorum mahalleye. Mahalle dediğim evimizin ön cephesine yansıdığı kadar. Odamın penceresinden görebildiğim kadar. Bana kadar yani. Babam ve amcamın doğduğu eski evin portalları kaldı yalnız. Buradan görebiliyorum.

Artık olmayan bir yeri senden başkası sahiplenemez zaten. Bak, lodos başını ağrıtıyorsa pencereyi kapatırsın olur biter, anladın mı? Eski kapılara, mazgallara, pencerelere takılma bu kadar. Böyle düşün. Olmazsa açık bırakırsın pencereni, bu kez perdeyi çekersin. Lodos gider poyraz gelir, Allah sağlık afiyet versin yeter ki.

Sanki modern kent insanları doğsun diye topun ağzındaki taşralılar ölmeyi bekliyorlar.

Hoppaalaa! N’oldu şimdi?

Devasa bir iş makinesi her tarafı düzleyecek bir gün, olan biten bu! Kat karşılığı sözleşmeler yapılır, erik fidanları dikilir, ne bileyim, oto park falan olur belki. O da üçe bölünür, üçte biri de beşe bölünür. Amaaan, falan filan İnter Milan işte.

Birileri ölüyorsa birileri doğuyor, gün ve gece gibi. Ne hikmetler saklı bu âlemde. Ölümler, hastalıklar,  ayrılıklar, olacak şeyler hep.

Bak, sonunda iki baş soğan kalıverdiler koca apartmanda.

Senden iyi sarımsak olur ha!

Git diyor. Git! Tek hece. Tek hece yahu! Bereket ziyaretçileri eksik olmuyor, gitsem bile gözüm arkada kalmaz. Pişman olacakmışım sonra. Ne yapsak pişman olmuyor muyuz arkadaş? Pişman olup tövbe etmek için bir araya gelmiş insanların arasındayım her gün, fazla yadırgamam.

Yol yakınken…

Hayatta gidemem! Tatava yapma! Nasıl bırakırım onları? Kol kırılırmış da yen içinde kalırmış… Allah Allah, kafam kırılsın gidersem!

Hangi müteahhit karısına çiçek götürmüş ki zaten? Atlas Kitabevi eleman arıyormuş, iki lokma ekmek değil mi yediğimiz, eve de yakın hem. Olur olur, alimallah hepsi olur. Eczadır zaman.

Evet evet, yeni bir kitaplık kurdum muydu tamamdır. Asla kasabımıza yakışır bir cemiyet insanı olamayacağım zaten. İş bilmediğimden değil, tembellikten.

Olursun olursun. Zannettiğin kadar komplike bir mesele değil. Düğüne ya da kahveye falan gittiğinde komplike kelimesini cümle içinde kullanmayacaksın sadece, gerisi çocuk oyuncağı.

Nişanlara giderim ama düğünlere gitmem. Bazı ayrıntıları kabulleniyorum zamanla.

‘’Durursa anlaşılır saatin kaç olduğu / Ürkek yürek bütün geçmişi kabulleniyor’’ demişti Turgut Uyar.

Gülşen Kutlu!

Ne?

Radyodaki diğer kadının ismi. Programın ismi de Mihenk Taşlarıydı.

Sorsak hatırlar mı dersin?

Biraz mırıldanınca kesik çayırı nasıl hatırladı, Gülşen Kutlu’yu kesin hatırlar bence.

Evet, kesin hatırlar.

Mihenk Taşları! 95.0! TRT Radyo!

Hay Allah’ım…

Hayırlı sabahlar Kuzey Colorado!

…

Bahadır Dadak

Tweet

2 Yorum

  1. daway 16.02.2016 13:14:39

    bahadır dadakı askere yolluyoruz kampanyası için change.org a imza atalım

    Cevapla
  2. badem 15.02.2016 20:58:17

    “bittim buna”yı görünce Salinger geldi aklıma.

    Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Neden Yazmaya Başladınız?

Sonraki Yazı

Biçimsel Ahlak

İlgili Yazılar

  • 1

    İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    1. İnsan ve günah (suç) arasındaki...
  • “Yazıyor Yazıyor” Demenin Dünü Bugünü

    Ferhat İnan
    Hâlâ Gazete Okuyor musunuz? Geçen...
  • Göle Maya Çalarken Eşeğe Ters Biniyor ve Bindiğim Dalı Kesiyorum

    Feyyaz Kandemir
    Göle Maya Çalmak Nasreddin...
  • 3

    Peki Ne Olacak?

    Sulhi Ceylan
    Telefonum çaldı. Arayan Bülent...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • Ah Kılıcı – II için ca-hill
  • Ah Kılıcı – II için Yolcu
  • Ah Kılıcı – II için gizli örgüt
  • Ah Kılıcı – II için Dıngıl Osman Tezvaran
  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • 15 Maddede Ali Emîrî Efendi için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Burak
  • Ankara Beni Bulsun! için serdar

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. İbrahim Orhun Kaplan
  11. Mehmet Emir
  12. Mehmet Erikli
  13. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  14. Mücahit Emin Türk
  15. Muhammed Furkan Kâhya
  16. Muhammet Emin Oyar
  17. Ömer Ertürk
  18. Ömer Can Coşkun
  19. Şadiye Sare Kaplan
  20. Sizden Gelenler
  21. Süleyman Mete
  22. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Ah Kılıcı – II

    EdebiFikir
    15.05.2022

  • İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    13.05.2022

  • O Belde

    Tahir Tarık Balıkçı
    12.05.2022

  • Nutellanâme

    Adem Suvağcı
    10.05.2022

  • Balığın Karnı

    Sizden Gelenler
    09.05.2022

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Genel
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sâdî Şirâzî
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sokağın Nabzı
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • Tarih Felsefesi Yazıları Mukaddimesi

    By EdebiFikir
    Bu önsöz Şûle Yayınları’ndan...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...