Yazılar:
  • Edebifikir Anketi: Muhammed Enis Özel
  • Üç Hâle: Beklemek, Beklemek, Beklemek
  • Bekle Bekle Nereye Kadar?
  • Beklemenin Ekleri
  • Serbest “Bekle”yiş Etkisi
  • Beklemek Zamana Şahitlik Etmektir
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • 2119
    • 2050
    • Beklemek
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • 2119
    • 2050
    • Beklemek
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi

Balkan Ruhlu Şehir: Sakarya

Muhammed Furkan Kâhya  |  21/02/2020  |  Kategori : Deneme   |  Okunma:

1

Huyumdur; yolculuklara başlangıç için kentin mahmur olduğu vakitleri seçerim. Kentin bilincinin tam yerinde olmadığı ama uyanık olduğu zamanlardan bahsediyorum. Yani henüz şehrin karanlığından soyunmadığı ama buna hazırlandığı. Niçin yapıyorum bunu? Fısıltıları duyabilmek için tabiî ki. Herkesin işittiği ama çok az kişinin duyabildiği. Bazen lodos taşır bu fısıltıları bazen poyraz. Kadim bir kuraldır bu. Şehir, sesini, sokaklarında esen yellerin içine gizler. Bu ses rüzgâr duvarı yaladığında, elektrik direklerine sürtündüğünde ya da ağaç yapraklarını titreştirdiğinde duyulabilir ancak. İşitmek için ilave bir çaba gerekmez ama duymak kolay değildir. Bunun için duyumsamak gerekir. Yani algılamak ve anlamlandırmak. Şehrin kendine has bir dili vardır. O dili bilene sesini duyurur ve o dilden anlayanla konuşur. Bu dilin bir alfabesi yok. Nasıl öğrenilir onu da bilmiyorum. Tek bildiğim ancak kendisiyle konuşmayı öğrenenin bu dili öğrenebileceği.

Evden çıktığımda saat  beşti. Üç günlük alternatifli bir programım vardı. Sakarya geçiş şehrimdi. En başta Safranbolu sonra Kastamonu gezinin can damarları olduğu için kalış şehirlerim olacaktı. Bursa terminaline gidecek otobüse binmek için yürürken Kuzey Anadolu gezimi zihnimde yaşamaya başlamıştım. Sakarya beni Balkanlarda hissettirebilecek miydi? Kastamonu kendini korumaya devam ediyor muydu? En önemlisi Safranbolu bana yüzünü gösterecek miydi? Şehirleri gezmek için değil, âdeta yaşamak için gidiyordum. Duyabilmek için yola düşmüştüm. Şehrin bağrından gelen bir mırıltı ya da iniltiyi.

Sakarya otogarına geldiğimde otogarın bîtap haline üzüldüm. Bu şehrin böyle cansız bir otogarı olmamalıydı. Şehir merkezine giden servislere bindiğimde her zaman yaptığım gibi şoförle sohbet etmeye başladım. Biraz sonra konu Uzan ailesine geldi. Meğer Uzan ailesi Sakarya’nın yerlileri tarafından çok seviliyormuş. Hatta şoför beyefendi “Kim Uzanları sevmiyorsa bilin ki Sakaryalı değildir” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Cem Uzan Türkiye’ye gelse ne güzel olur gibi temennilerde bulundu. Şaşkınlıkla dinledim. Neden Uzan ailesini seviyorsunuz diye sordum. Depremde fakirlere çok yardım ettiler, nasıl unutulur dedi. Burada insanoğlunun menfaat gördüğüne karşı tarafsız olmasının ne kadar zor olduğuna bir kez daha şahit oldum.

Öğleye doğru şehrin içinde yürümeye başladım. Meşhur köfteci Mustafa’ya gittim. O gün ıslama köfteden istediğim lezzeti alamadım ama el yapımı sirkesi ve şırası çok güzeldi. Keza açık ayranı da öyle. Kurukahveci Tanyeri henüz yeni yeni sanal âleme adım atsa da ehlinin bileceği bir yer. Boşnak bir aile işletiyor. Dükkânın insanın merakını celbeden bir dekoru var. Kahveler tüketmeye alışık olduğumuz tatta değil. Hemen çekilip taze taze müşteriye verildiği için biraz daha acı bir tadı var. Bu yüzden benim gibi saf kahve sevenler için ideal. Biraz hasbihal ettikten sonra kurukahveciden ayrıldım. Geniş caddelerde dikkatimi çeken ilk şey esnaf lokantaları, köfteci ve kebapçıların önünde büyükçe bal kabakları olması oldu. İnsan gövdesi büyüklüğünde kabaklar aklıma Nasreddin Hoca’nın meşhur menkıbesini getirdi. Tebessüm edip yoluma devam ettim.

Uzun Çarşı’ya girdiğimde kendimi Gümülcine’de hissettim. O uzun çarşı sokağının taş döşemeleri ve binalarda renkler dışında yeknesaklığın yakalanması bende iyi bir intibâ bıraktı. Sakarya esnafı çarşıyı dondurarak değil devindirerek korumuş. Buna çok sevindim. Çarşı’da iki tane cami var. Tozlu Camii ve Orta camii. İlki tam bir görgüsüzlük örneği ikincisi ise mütevazılık. Orijinal bir cami yapılmak istenirken rüküş bir bina yapılmış. Orta Camii ise öyle güzel ki içinden çıkasım gelmedi. Bir başına. Garip. Kalabalıklar içinde yalnız. Kendiyle baş başa.

Orta Camii’nin tam karşı çaprazında Parıldar ekmek fırını var. Çarşı esnafının ekmeklerini yapan fırın. Ufak olduğu kadar müşterisi bol bir yer ve tüm çalışanları misafirperver. Ne sorduysam tane tane cevapladılar. Şehrin sırlarını ve kodlarını en iyi esnaflar bilir. Ben de kabak tatlısı ve yoğurtlu döner nerede yenir diye sordum. Tatlı için bir sokak arkada Menemenci diye bir dükkânı tarif etti. Döner içinse Dönerci Ömer’i ve Ada Kebapçısı’nı… İlk önce kabak tatlısını yemeye gittim. Muhteşemdi. Hatay’ın kireç kaymağına yatırılmış kabak tatlısından ziyade Sakarya’nın fırınlanmış kabak tatlısı her zaman favorimdir. Yoğurtlu döner için gittiğimde Dönerci Ömer malzemesini bitirmişti. Mecburen Ada Kebapçısına gittim. Tadına baktıktan sonra yapılış usulünü sordum. Tahmin ettiğim gibi ekmekleri ıslatmak için ilikli kemik suyu kullanıyorlardı. Not defterime sorduğum birkaç sorunun daha cevabını ve bende bıraktığı intibaı yazdıktan sonra müsaade isteyip ayrıldım.

Şimdi şehri hissetme zamanıydı. Yani yürüme. Kararında ama dikkatli adımlarla. Ara sokakları göz ardı etmeden. Adapazarı’ndan Çark Caddesi’ne de uğrayarak Serdivan’a geçtiğimde şehir sakinleşti. Çark Caddesi’nden yürürken ilk fark ettiğim gençlerin her an olay çıkacakmış gibi gergin olmaları oldu. Yüzleri gülüyordu ama etrafı süzüşleri anormaldi. Kasıla kasıla en az üçlü gruplar halinde yürüyorlardı. Biraz garipsedim. Serdivan’da yatay mimarinin hâkim olması şehrin çirkin bir silüete bürünmesini engellemişti. Şehitliğin şehre nazır bir konumu var. İnsanda, haşyet duygusunu uyandırıyor. Mavi Durak’ın az ilerisindeki Ekşi Fırın es geçilemeyecek kadar önemli bir yer benim için. Türkiye’nin en iyi ekşi mayalı ekmek yapan fırınlarından biri olan bu işletmeye halk yeterli ilgiyi göstermiyor. Bunda biraz ekmek fiyatlarının etkisi biraz da halkın düzen dışına çıkmak istememesi etkili olmuş sanırım. Çeşitler ve ürün repertuarı gayet iyi.

Bir şehri dirileri kadar ölüleri de anlatır. Şehri seslerinden ziyade sessizliğinden yola çıkarak tanımak isteyenler, mezarlıkları mutlaka ziyaret ederler. Bu herkesin tercih ettiği bir yöntem değildir ama en asil olanıdır. Zihnimde bunları düşünürken kendimi Serdivan Mahalle Mezarlığı’nda buldum. Kabirler arasında dolanmaya başladım. Bir an durdum. Dışım suskundu. İçimi de susturdum. O an beni şehirlere çeken şeyin cezbesine tutuldum. Benle beraber her şey durdu. Zaman, sesler, rüzgâr, hayat… Ben sustum mezarlık konuştu. Başımı öne eğdim onlar anlattı. Sadece dinledim. Yüzlerine bakmaya cesaret edemedim. Zaten baksaydım da göremeyecektim. Duymakla yetinmeyi bilmeyenin ne haddine görmek. Derin ve serin bir duyuştu bu. Topraktan, sinelerden gelen seslerin sessizliğiydi. İçimdeki ötekiyi zangır zangır titreten.

 

Muhammed Furkan Kâhya

 

 

 

Tweet

1 Yorum

  1. Pneumatikos 21.02.2020 11:43:07

    devamlı gidip gelmemizden aşinalık kesbettigimiz sakarya’yı farklı gözle bize gosterdin, eline sağlık furkan kahya…

    Cevapla

Pneumatikos için bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Tarihi Coğrafyaya Giriş

Sonraki Yazı

Güz

İlgili Yazılar

  • Distopyadan Ütopyaya

    Cüneyt Dal
    Kasvetli bir dünyada açtım...
  • 2

    Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi VII

    Bilal Can
    Bize gösterilen kapılardan,...
  • İthaf

    EdebiFikir
    Halide Edib’e - Çok yıl önce...
  • 2

    tivıtırı nasıl kullanıyorum?

    Mehmet Raşit Küçükkürtül
    (hatıra eskiz defteri-1) 2009...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Yusuflar, Kuyular ve Elbette Leyla için hasna para
  • Yusuflar, Kuyular ve Elbette Leyla için Kadir PARA
  • Edebifikir Anketi: Bülent Parlak için veda
  • Mihriban Eloğlu: Vasiyetim için Dr. Watson'u olmayan Sherlock
  • Edebifikir Anketi: Bülent Parlak için Hepimiz Ölecek Yaştayız
  • Kronik Can Sıkıntısı için sulhi ceylan’ın üç noktaları her yerde
  • Bu Kırgınlığı Ben Doğurmadım için okur biri
  • Rahime’nin Yüzgörümlüğüne Ağıt için düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
  • Olmayışların Dal Büken Ağırlığı için Azorka
  • Boşluk ve Burukluk için zulmün çeşitleri vardır

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. İbrahim Orhun Kaplan
  11. Mehmet Emir
  12. Mehmet Erikli
  13. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  14. Mücahit Emin Türk
  15. Muhammed Furkan Kâhya
  16. Muhammet Emin Oyar
  17. Ömer Ertürk
  18. Ömer Can Coşkun
  19. Şadiye Sare Kaplan
  20. Sizden Gelenler
  21. Süleyman Mete
  22. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Edebifikir Anketi: Muhammed Enis Özel

    EdebiFikir
    05.08.2022

  • Üç Hâle: Beklemek, Beklemek, Beklemek

    Sizden Gelenler
    04.08.2022

  • Bekle Bekle Nereye Kadar?

    İbrahim Orhun Kaplan
    03.08.2022

  • Beklemenin Ekleri

    Mehmet Emir
    02.08.2022

  • Serbest “Bekle”yiş Etkisi

    Sinem Çağlancı
    01.08.2022

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Beklemek
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Genel
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sâdî Şirâzî
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sokağın Nabzı
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • Cemil Meriç: Münzevi Yıldız

    By Mümin Munis
     “Kuşlara benzer kelimeler, odana...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...