Yazılar:
  • Ah Kılıcı - II
  • İlk Taşı Kim Atsın?
  • O Belde
  • Nutellanâme
  • Balığın Karnı
  • Sorgulama Dosyası: Gökdelenler
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050

Ben Aynası: İçimde Feverân Eden Dalgalar

Celal Kuru  |  17/01/2017  |  Kategori : Deneme   |  Okunma:

5

İki bin on yedi yılının ilk günleri. Karmakarışık bir ruh hâliyle geçirdiğim koskoca bir yılın muhasebesini yaparken, hafızam büyük bir oyun oynadı ve beni beş yıl evveline götürdü.

Mânevî Bir El

İki bin on bir yılı belâ ve musibetleri bir mıknatıs gibi üzerime çektiğim yıldı. Özellikle son çeyreğinde bu durum Nirvana’ya ulaşmıştı. Hayatım bir satranç oyununa dönmüştü ve doğru hamleler yapmazsam mat olabilirdim. Köşeye sıkışmış bir vaziyette iken yaptığım son hamlelerde zekâmla, hislerimle ve de bahtımla övünür olmuştum. Buna rağmen tedbiri elden bırakmamış ve kısa bir süreliğine de olsa başka bir şehre göç etmiştim. Hiç tanımadığım bir şehrin sokaklarında amaçsızca dolaşırken, akşam oluvermişti.

Akşam namazı için ezan okundu. Şehrin keşmekeşinden camiye sığındım. Baktığım her yüzde yalnızlığımı giderecek, âlemi ervahtan kalma bir âşinalık arıyordum. Nihayetinde birine yaklaştım. Misâfir olarak geldiğimi, kısa süreliğine kalacağımı ve kendime bir sohbet arkadaşı aradığımı söyledim. İsmini bile hatırlamadığım bu adam beni hiç yadırgamadı. Tanışıp çay içebileceğimiz, hasbihâl edebileceğimiz ve bu şehrin mânevî sigortası dediği bir mekâna doğru yürümeye başladık. Zaruri olmadığı sürece yürürken konuşmak pek âdetim değildi. Benden on on beş yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim ağabey yüzüme bakmadan, sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi söze girdi: “Allah dostlarının manevî elleri vardır. Kendisine intisap etmiş talebelerini belâ ve musibetlerin içinden çekip alırlar ve sahili selâmete eriştirirler. Mârifet o mânevî elleri görebilmekte. Kendi zekânla, hislerinle, bahtınla övünmekte değil” dedi. İçim tarumar olmuştu. Başka hiçbir şey konuşmadan yol nihayete ermişti. Kapıdan içeri girdiğimizde ise, ezelden beri tanıdığım insanların beni bekledikleri hissine kapıldım. Bu mütevazı ve mütebessim insanlarla bir bir sarılmış, başka bir dünyaya  adım atmış ve dervişlerin arasına tekrardan girmiştim.

Tanrılığa Soyunmak

Hafızamın med-cezirleri devam ediyordu. İki bin on dört yılında ayağımı pergel gibi bir noktaya sabitlemiştim. Tüm dünyayı seyrüsefer etsem de kendimi başladığım yerde buluyordum. İki bin on altı yılında bu durum daha şedîd bir hâl aldı. Bu sefer savaşım dış dünyayla değil, kendimleydi. Kalbimle aklım, ruhumla bedenim bütün tezatlıkların mücessem hâliydi. Bunun en büyük müsebbibi de ifrat ve tefrit arasında bocalamam, itidalli olamamamdı. Evet, saadetin anahtarı üçtü: Kimsenin hayatına lüzumundan fazla girmemek, vazifen olmayan hiçbir işe burnunu sokmamak ve bir yazgıyla gönderildiğini kabul etmek.

İnsan, herhangi bir şeye karşı aşırı muhabbet duyduğunda onu haddinden fazla sahipleniyor. Ben de sahiplendim. Sahibi olduğum sanrısına kapıldım ve âdeta tanrılığa soyundum. Ona dünya üzerinde bir cennet kurup, saadetin her çeşidini tatması için bütün maddî ve mânevî imkânlarımı kullanmaya, insanların ona verebileceği zararlardan korumaya, onun duldası olmaya, üzerine gelen belâlara karşı bedenimi siper etmeye hazırdım. Bütün bunlara rağmen bir kez olsun yüzünü, yönünü kendime çevirememiş ve acizliğimi son raddesine kadar idrak etmiştim. Parmaklarımın arasından kum taneleri gibi akıp gitti ve ben yalnızca gidişini seyredip, ardından bakakaldım.

Zamanla fark ettim ki tanrılığına soyunduğum şey bir put gibi karşıma dikilmiş duruyor ve ben onun etrafında tavaf ediyorum. Bu putu devirmenin zorluğunu biliyordum. Büyük bir girdabın içine düşmüştüm. İçimde feverân eden dalgalar büyük hasarlar açacaktı. Belki de bir enkaz yığınına dönecektim ve molozlarımı annemin eteklerine dökeceklerdi.

Kekeme Bir Hüzün

İki bin on altı yılının son çeyreğine geldiğimde ise hep denediğimin, hep yenildiğimin, gene denediğimin, gene yenildiğimin, daha güzel yenildiğimin farkına vardım ve bu mağlubiyetimi zafer kazanmış komutan edâsıyla kutladım. Artık bir yazgıyla gönderildiğimi kabullenmiş ve bir sükût hâline bürünmüştüm. Bu hâle “Kekeme bir hüzün ”adını verdim. Kimseye meramımı anlatamıyordum. Belki de anlatabilecek bir şeyim yoktu. Eksinin sonsuzluğuna doğru düşerken, her düştüğümde yeni bir dibin var olduğunu keşfettim.

Boşluk

Hayattaki en büyük sermayemi, hüznümü yitirmiştim. Günlerce hiçbir ayet-i kerîmenin, hiçbir hadîs-i şerîfin, hiçbir kelâmı kibârın ve hiçbir nasihatin tesir etmediği bir boşluk kuyusuna düştüm. Dış dünyayla bağımı en asgariye indirdim. Kendimi bir eve, bir odaya, bir masaya, bir kitaba mahkûm ettim. Varlığımla yokluğum müsâviydi. Hiç kimsenin hayatında bir etki oluşturmuyordum. Ne dünya üzerinde beni ben kılan bir özelliğim vardı ne de kimseye hayrım dokunuyordu.

Bu büyük boşlukta saatlerce kendimle konuştum. İç sesimi susturamadığım için ham kaldım ve cevapsız sorular birbiri ardına önüme dizildi. En sonunda yaratılış hikmetimin peşine düştüm. Evet,  solucanın bile bir yaratılma hikmeti vardı, toprağı havalandırıyordu. Peki, benim varlık hikmetim neydi? Bir insanın dahi huzurlu nefes alıp vermesine, yüzünün gülmesine vesile olamamıştım, bu dünyaya diğer insanlardan farklı bir teklifim yoktu ve ölmem hiçbir dengeyi bozmayacaktı. Ben de dünya üzerinden gelip geçen milyarlarca insan gibi unutulacaktım. İnsanların istifade edebileceği bir eser bırakamadan göçecek, ismim silinip gidecekti. Ardında nesil bırakamayan bir ebter olacaktım.

Sokağa çıkıp önüme gelen herkese, “Benim yaratılışımın hikmeti nedir?” diye sormak istiyordum. Alacağım cevap hemen hemen belliydi. Ya istihzai bir gülüş ya da çıldırmama ramak kaldığını düşünüp acıyan bakışlar ve ardından kocaman bir sessizlik.

Kendimle Yüzleşme

Kendimden, yaşadığım muhitten kurtulabileceğim, kaçıp gideceğim bir şehir de yoktu artık. Çünkü dünya üzerinde hiçbir yere karşı aidiyet duygusu taşımıyordum. Üstelik eskisi gibi zekâma, hislerime ve bahtıma da güvenmiyordum. Nereye baksam kendimle karşılaşıyordum. Üzerinde yürüdüğüm toprak, üstümde her ân çökecekmiş gibi duran gökyüzü, bindiğim toplu taşıtlar, evimdeki, işyerimdeki duvarlar bana ayna oluyor ve biteviye kendimle yüzleşiyordum.  İntihar fikri, akıl çeldirici bir kadındı ve başımı döndürüyordu. Ama baştan savma, alelâde bir ölüm olmamalıydı benimkisi. En azından melankolik bir romantizm içermeliydi. Fakat dönüp yine kendimle yüzleştiğimde ise, “Yaşamak için hiçbir sebebin yok. Peki, ölmek için var mı?” sorusu önüme ket vuruyor, ne yapacağımı bilmeden şaşırıp, kalakalıyordum.

Nekahet Dönemi

“Vazgeçemediğin hiçbir şey senin değildir.”fehvâsınca vazgeçmenin erdemine ulaşmayı denedim günlerce, haftalarca. Her seferinde ruh, alıştığı şeyden ayrıldığında büyük bir acı duymaya başladı ve ben bu acıyı tenimin her zerresinde hissettim. Zamanla bu acıyı da sevmeye başladım. Biliyordum ki bu acıyı sevme, mazoşist ruh hâli ya robotlaşmanın ya da tekâmülün ilk adımlarıydı.

İmam Gazzâli hazretlerinin, El-Münkız Mine’d-dalâl adlı eserini dört yıl sonra tekrar okumaya başlamıştım. Kendi sahasında ilk defa yazılmış bu otobiyografik arayış eseri henüz aşılamamıştı. Büyük imamın buhranları, çektiği sıkıntılar, yaşadığı münzevi dönem ve arayışındaki samimiyet ve gayret beni sarsmıştı ve âdeta “Daha ne zamana kadar çelik çomak oynayacaksın. Ne zaman kadar misketleri yutulmuş çocuklar gibi davranacaksın? Gel, ummanımıza gir ve inci tanelerine talip ol” demiş ve bin yıl evvelinden uzattığı mânevî el ile beni sahili selâmete çıkardı ve elimden tutup tekrar dervişlerin halkasına oturttu.

Tweet

5 Yorum

  1. HÂCE 17.12.2019 22:24:23

    Abi senin sufiliğe nasıl başladığını hep merak ederdim. Tevafuk oldu. Öğrenmiş oldum.

    Cevapla
  2. Şiraze 16.12.2019 22:30:18

    ”Allah dostlarının manevî elleri vardır. Kendisine intisap etmiş talebelerini belâ ve musibetlerin içinden çekip alırlar ve sahili selâmete eriştirirler. Mârifet o mânevî elleri görebilmekte. Kendi zekânla, hislerinle, bahtınla övünmekte değil.” Abi aldım defterime yazdım. Uçmasın baki kalsın.

    Cevapla
  3. Özbek 11.07.2017 09:51:44

    Insan’in tanimini arayanlara..
    Keske her insanin icinde böyle feveran eden dalgalar olsa. Belki de firtinanin tam ortasindayizdir ve o manevi elin uzanmasini bekliyoruzdur. Kim bilir, o manevi el uzanmistir belki de?

    Cevapla
  4. Unknown 17.01.2017 11:53:44

    An gelir ölümle bakışırız,
    Kimbilir iki sevdalı gibi
    Yada silüetsiz bir dost
    gölge yapar yüzüme..
    An gelir
    bir eli bırakırım
    elime uzanan
    silüetsiz bir eli
    gölgemle savaştırmamak için..!

    Cevapla
    • katil kitaplar 17.01.2017 12:17:40

      ”an gelir
      ömrünün hırsızıdır
      her ölen pişman ölür
      hep yanlış anlaşılmıştır”

      Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Edebifikir Anketi: İrfan Dağ

Sonraki Yazı

Yağmurlu Bir Kadıköy Akşamı Geceyi Uyutmamak

İlgili Yazılar

  • 1

    İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    1. İnsan ve günah (suç) arasındaki...
  • “Yazıyor Yazıyor” Demenin Dünü Bugünü

    Ferhat İnan
    Hâlâ Gazete Okuyor musunuz? Geçen...
  • Göle Maya Çalarken Eşeğe Ters Biniyor ve Bindiğim Dalı Kesiyorum

    Feyyaz Kandemir
    Göle Maya Çalmak Nasreddin...
  • 3

    Peki Ne Olacak?

    Sulhi Ceylan
    Telefonum çaldı. Arayan Bülent...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • Ah Kılıcı – II için ca-hill
  • Ah Kılıcı – II için Yolcu
  • Ah Kılıcı – II için gizli örgüt
  • Ah Kılıcı – II için Dıngıl Osman Tezvaran
  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • 15 Maddede Ali Emîrî Efendi için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Burak
  • Ankara Beni Bulsun! için serdar

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. İbrahim Orhun Kaplan
  11. Mehmet Emir
  12. Mehmet Erikli
  13. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  14. Mücahit Emin Türk
  15. Muhammed Furkan Kâhya
  16. Muhammet Emin Oyar
  17. Ömer Ertürk
  18. Ömer Can Coşkun
  19. Şadiye Sare Kaplan
  20. Sizden Gelenler
  21. Süleyman Mete
  22. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Ah Kılıcı – II

    EdebiFikir
    15.05.2022

  • İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    13.05.2022

  • O Belde

    Tahir Tarık Balıkçı
    12.05.2022

  • Nutellanâme

    Adem Suvağcı
    10.05.2022

  • Balığın Karnı

    Sizden Gelenler
    09.05.2022

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Genel
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sâdî Şirâzî
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sokağın Nabzı
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • Ayrılık Çeşmesi

    By EdebiFikir
    Beşir Ayvazoğlu hem kınıyor hem de...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...