Karantino Sinemasında Sekans Sorunları ve Tedbir Politikaları

Gençlerin yaşadıkları acıları ömrün son kertesine geldiklerinde çoktan unutmuş, acıyla yaşamak hususunda ihtisas sahibi olmuş, her türlü trajedinin haymesine kazık çakmış, hayat ve ölüm sarkacında biteviye gidip gelmiş, zihinsel üretimi özellikle buhran dönemlerinde hat safhaya çıkmış yazarlarla özdeşleşmek, bedene ve ruha mesafe almak, yabancılaşmaktır.

Cioran, Pessoa, Adger Allen Poe, Pavese, Sylvia Plath, Woolf, Kafka, Ezra Pound ve Faulkner…

Hususan bu yazarları okurken psikopatoloji ve melankoli virüsüne yakalanmamak adına lütfen #ZihinselMesafe kurallarına uyalım.

***

Yalnızlık tercihimize matuf değildir, yalnızlığa maruz kalırız. Bu bakımdan hususidir, değerlidir. Bu değerli ‘oluş-bilgi’ toplumsallıktan, bilgiçlikten, söz söyleme şehvetinden, melankoli ve psikozdan ayrılıp asıl yerini bulursa ‘uzlet’ halini alıp hakka tebdil olur. İmam Gazâli ve Hacı Bektaşî Veli hazretlerinin uzlet anlayışıyla, Nietzsche ve Pessoa’nın yalnızlık düşüncesini birbirinden ayırmak için nihilizm ve edebiyat bataklığından çıkmak gerekiyor.

Pandemi sürecinde retorik bataklığından çıkmak adına lütfen #EvdeKalalım ve Pamuk Yayınlarından çıkan güllü Yasin-i Şerifleri okumaya gayret edelim.

***

Okurun kahve, kitap ve yalnızlık münasebetiyle “kendini gerçekleştirme” zeminine oturtulan içe-kapanma eğilimini,  şahsi yetersizliğiyle ve felsefi fetişleriyle ilişkilendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal baskılara, nobranlığa, her türlü taassuba rağmen cemiyet içinde bulunmak, insanların dertlerine ortak olmak, sevmese de seviyormuş gibi yapmak insanın zihni ve psikolojik gelişimi için kitap okumaktan daha faydalı olabilir.

Edebi hazzın, entelektüel esrimenin yanında, durmadan yığılan-kümülatif bilgi, en kaba tabirle “amele” dökülmediği müddetçe kişiyi yalnızlığı öven, onu meşrulaştıran bir döngüye girmeye zorlar. Bu bağlamda, nevzuhur feylosoflarımızca savunulan amel eden kişinin düşünmediği kanısı, gayet oryantalist bir anlayışın ürünüdür. Bir yetimin başını okşamak, sevmediğimiz bir akrabamıza gülümsemek ‘kafkaesk’ olmanın hazzına varmaktan evladır. Bu basitlik hamaset gibi algılanabilir. Lâkin ne kadar bilgili yahut inançlı olursak olalım, bu kesin yargı, hayatın ekseriyetini dogmalarla, gelenekle ve en çokta sezgilerle karşıladığımız gerçeğini değiştirmiyor. İnsana lâzım olan, her durumu kendi gerçekliği içinde değerlendirebilecek kapsayıcı bir anlayış. Maalesef bu anlayış loş odalarda küstümçiçeği gibi esrimekle elde edilmiyor. İçtimai hayatın içinde bulunmak, her anın yeni bir tecelliye sahne olduğunu deneyimlemek için kaybetmekle barışık, hayal kırıklığı ile arkadaş olmak gerekiyor.

#Korona günlerinde riski en aza indirmek adına Edebifikir kitap pusulasından faideli metinleri seçerek okumaya, okuduklarımızla da amel etmeye gayret edelim.

***

Birçok psikanaliste göre Kafka, babasının tahakkümünü kendi tercih etmiş, hatta bundan haz almıştır. Nietzsche’yi delirten ne Salome, ne de ‘cogito’ değil, kaskatı şehveti ve takıntılarıdır. Stefan Zweig, Hemingway, Beşir Fuat ve daha nice “deha” çocukluk depresyonlarının ve yetersizliklerinin sonucu yalnızlaşmıştır.

Özellikle bu nekâhat dönemlerinde #Salgın riskini minimum seviyeye indirmek adına çocukluğumuzla iyi geçinelim.

***

“Anlamaktan yoruldum” demiş Pessoa. Lizbon’da değil Semerkand’da doğmuş olsaydı şöyle diyecekti: Yorulmaktan anladım.

#HuzursuzluğunKitabını bir kenara bırakalım. #Korona günlerinde alışkanlık ve sağduyu batağına saplanıp, sırf gayr-i müekked diye ikindinin ilk sünnetini terk etmeyelim.

***

Malum Ramazan ayındayız, oruçluyuz. Bu süreçte açlığın-riyazetin etkisiyle insan ruhu latifleşir. Hayvani nefse gem vurulduğundan, bedenin şehevi esaretinden kurtulan ruhumuz hafifler. Kalbe onulmadık anlarda bir huzur hali gelir. On bir ay boyunca gönlünce yiyip içen, vesvese, takıntı ve alışkanlıklarla kendini baskı altına almaya alışan insan, ruhunun letafetini yadırgar. Tahakküm ve acıyla süregelen ruh durumunu korumak, nakıs varlığını devam ettirmek ister.

Ezcümle, yabancısı olduğu huzur bile insanı incitir. #Covid19 virüsüyle mücadele kapsamında lütfen kolluk güçlerimize yardımcı olalım ve #yabancı ruhlara kapımızı kapatalım!

***

Yalnızlığı olumlayan kişi, bu erdemini dile getirmek suretiyle yazıp çizerken, onu anladığını düşündüğü diğer yalnızlardan bir bakıma medet umar. Bu bakımdan ifşa, edebiyat değildir. Kahpeliktir! O yalnızlara iyice kulak verin, çokları, o meş’um kibrin ayak sesleri cızırtılı bir radyo frekansından ibarettir.

Efendim, radyo demişken biraz da televizyondan bahsetmek istiyorum. Lâkin evimizde televizyon olmadığı için bilgisayardan bahsetmek zorundayım. Malum, bilgisayar demek YouTube demek. #EvdeHayatVar kampanyası bağlamında tarih bilincine pirinç ekmek isteyen okurlarımız için bir belgesel tavsiyesinde bulunmak istiyorum. “Tarihin ruhu” Trt 2’nin 54 bölümden müteşekkil hazırladığı bir belgesel serisi. Trt2 YouTube kanalında mevcut. 1800’lerin sonları, mütareke dönemi, Osmanlı’nın son dönemleri ve cumhuriyet rejiminin peyderpey gelişimi dönemin kamera kayıtları üzerinden incelenmiş. Fevkalade bir çalışma. Özellikle emzikli annelere şiddetle tavsiye ederim.

***

“İyi bir kitap kadar insanı kendinden uzaklaştıran hiçbir şey yoktur.” demiş, Simone De Beauvoir. Cihanşümul yayın evlerimizden Ayrıntı Yayınları da bir dizi LGBT yayını övgüsünün akabinde De Beauvoir ablamızın sözünü iktibas ederek, zihinsel bir uyuşturucu nesnesi haline getirilen edebiyatın ne olduğunu kendi penceresinden gözler önüne sermiş.

Durmadan acıya tapan yakın tarihin umutsuz entelektüellerinin aptallık yaftasıyla yerdikleri “neş’eyi” hüznün verdiği hazza tercih edelim. Unutmayalım, #TedbirlerSağlığımızİçin.

***

Yasmina Kadhra’nın aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan ve Alexandre Arcady’in yönetmenlik koltuğuna oturduğu ‘’Günün Geceye Borcu’’ filmi şöyle başlıyor: “Yaş zamanın yerini aldığında, dünyanın ufukları hafızamız halini alır. Bugün gelecek ardımda kaldı, önümde sadece geçmiş var”

Şayet kendimize olan borcumuzun vadesi henüz gelmemişse #EvdeKaldığımız günlerde eski fotoğraf albümlerimize bakmayalım. Fotoğraf aldatır. Kul yapımıdır.

***

Sûfi psikoloji diye bir şey olmaz, tenvîn veya nûn-i sâkin, gunne harflerinden birine uğrarsa idgâm-i meal-gunne olur.

Bu yüzden, evde geçirdiğimiz vakitlerde sosyal farkındalık projelerine önem verelim ve düzenli olarak mukabele okuyalım, inşallah nefsimizi #BirlikteYeneceğiz.

***

Bugün ölüm, tüm süreçlerden, sebeplerden, ucuz şakalarımdan, toplumsal kırılmalardan, salgın hastalık ve illetlerden, her türlü savaş ve hezeyandan âzade, ilk günkü tazeliğiyle, ağzındaki süt kokusuyla, koynumuza uzanmış, sahibini bekliyor…

Kendimi kınamaktan da geçtim, suçu dünyaya atmaktan da. Malumun ilamından da geçtim, imgenin kanatlarından da. İşte, döne dolaşa aynı yere geliyorum. Ey ahali! Onu bunu bırakın, eski bir kızıl derilinin söylediği gibi,

“Artistliği bırakalım, virdimizi çekelim!”

Bahadır Dadak

DİĞER YAZILAR

8 Yorum

  • Bahadır dadak'ın üvey kardeşi , 07/12/2022

    “Sûfi psikoloji diye bir şey olmaz, tenvîn veya nûn-i sâkin, gunne harflerinden birine uğrarsa idgâm-i meal-gunne olur.

    Bu yüzden, evde geçirdiğimiz vakitlerde sosyal farkındalık projelerine önem verelim ve düzenli olarak mukabele okuyalım, inşallah nefsimizi #BirlikteYeneceğiz.”

    Biz gerçekten Bahadır Dadak’ı boşuna sevmedik. İnşallah nefsimizi #BirlikteYeneceğiz canım Bahadır avbiiimm evet avbii.

  • elif , 14/08/2020

    Bahadır Dadak’ı hep bu sözle hatırlıyorum zaten: “Artistliği bırakalım, virdimizi çekelim!” Dönelim bakalım
    Allah kavuştursun

  • Mefkudi , 02/08/2020

    Okumaya üşeniyorum ama Babadır bey ağabey herhalde galiba sanırsam iyi birisi.

  • furkan , 06/05/2020

    öpüyorum seni bahadır ağabeyim sonra sana sarılıyor ve ulan pandemiye rağmen diyorum.

  • Co.. With , 06/05/2020

    Bahadır Dadak haleti ruhuyemi didik didik etti. Demek ki farklı bir pandemiye tutulmuş, tanı kiti bekliyormuşum. Ne kadar da kendimden uzakmisim, halimden habersizmisim!

    Çoğu insan gibi en(You)Tube halinde olmadığıma sukredesim gelse de yoğun bir bakım içindeyim. Neye bakılması gerekir?

  • A.b , 06/05/2020

    Şahane!

  • albert enişte , 05/05/2020

    #evdekal’dığımız bu süre zarfında elimizdeki süt beyaz-karanlık moda gıcık oluyorum, bu yüzden süt beyaz- ekranlara da filozofça bir bakış açınız var mı efendim? Önerileriniz var ise onlara da uymak isteriz. Saygılar efendim.

  • Kırık , 05/05/2020

    Güldürerek döverler, ağlatarak severler demişlerdi tabi semerkand da doğmadım kafka’yi kafkas’a , nevro yu nevruza benxettim.siz de bizi benzettjniz ayna oldunuz katıldıysak bizim zayifligimizdan . elleriniz dert görmesin hakkettik. Gülmeyi de ağlamayı da…

Co.. With için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir