Osmanlı’da Basın

Osmanlı’da basının kurulması ve gelişmesi değerlendirildiğinde ilk gazetelerin, Osmanlı Devleti’nin gerileme veya yıkılma dönemlerinde çıkarıldığı dikkat çeker. O dönem Osmanlı sınırları içerisinde birçok siyasal ve soysal kurumlar gibi basın ve basın organları da Avrupa’ya nazaran çok daha sonraki tarihlere rastlar. Tarih olarak geç kurulmaları sebebiyle basın organlarının, Batı’da ortaya çıkmadan önceki gelişme seyri Osmanlı’da yaşanmaz ve basın organları gelişmiş bir şekilde yayınlanır.

Osmanlı basınını anlayabilmek için öncelikle Batı’daki gelişmeleri ele almak gerekiyor. Konuya sadece basın organları açısından değil, basın organları için vazgeçilmez bir unsur olan matbaanın gelişmesi bakımından da bakmak gerekir. Zira basın organlarının ortaya çıkması büyük oranda basım sanatının gelişmesine bağlı olmakta, matbaa ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler basın organlarının gelişmesine ortam hazırlamaktadır. Matbaa Avrupa’da 15. yüzyılın ilk yarısında kullanılırken, Osmanlı’da yaklaşık üç asır sonra görülür. Gazeteler de 17. yüzyılın başında Avrupa’da yayımlanmaya başlarken Osmanlı’ya 18. yüzyılın sonlarına doğru daha gelişmiş olarak ortaya çıkmıştır.

Avrupa’da ilk baskı makinelerinin Gutenberg tarafından1440’lı yıllarda kurulduğu, 1450’li yıllardan itibaren de düzenli bir şekilde çalışmaya başladığı bilinmektedir. Matbaa Almanya’dan sonra İtalya, İsviçre, Çekoslovakya, Fransa başta olmak üzere bütün Avrupa’ya yayılır. Bu durum, haberlerin dolaşım hızının arttırılmasını ve daha çok sayıda insana ulaştırılması açısından önem taşımaktaydı.

Osmanlı’da ilk Türkçe harfli matbaanın kurulması Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa elçiliği dönemine denk gelir. Aslen Macar olan İbrahim Müteferrika tarafından Temmuz 1727 tarihinde ilk matbaa çalıştırılır. Matbaanın kurulmasından önceki dönemlerde devlet yöneticilerinin izni ile basılan kitapların da satıldığı bilinmektedir. Müteferrika’nın kurduğu matbaa aslında Osmanlı’daki ilk matbaa olmadığı gibi basım sanatının İstanbul’a gelişi de çok öncelere uzanmaktadır. Avrupa’da basım sanatının yayılması ile birlikte aynı asırda İstanbul’da da bir matbaa kurulur.

Avrupa’da baskı yapabilen ilk matbaanın 1450 yılında kurulduğu kabul edilirse, yaklaşık 43 yıl sonra İstanbul’da da matbaa kurulur. Avrupa’da soykırıma tâbi tutulan Yahudilerin 1492’de İspanya’dan çıkarılmaları üzerine Osmanlı bu insanlara kapılarını açtı. İstanbul’a gelen Yahudiler beraberlerinde bir de matbaa getirdiler. İlk matbaadan sonra yine Yahudiler tarafından 1495’te Selanik’te, bunu ise 1505, 1510, 1511, 1513, 1515, 1516, 1518, 1519, 1520, 1534, 1560, 1567, 1570, 1575 ve 1579 yıllarında kurulan diğer matbaalar izler. Yahudilerin ayrıca 1512’de yine Selanik’te, 1519’da Halep’te ve 1554’te Edirne’de matbaa kurdukları görülür. Din ve mezhep çatışmalarının etkili olduğu bu dönemde Yahudilerden sonra Osmanlı’daki diğer azınlıklar da matbaa kurmuşlardır. 1567’de Sivaslı Abgar ile oğlu İstanbul’da Ermeni matbaasını kurarken, Nikodemos Meteksas adlı bir rahip de 1627’de ilk Rum matbaasını kurar.

18. asırda, İbrahim Müteferrika tarafından matbaa kurulmadan çok önce Osmanlı’da matbaanın bilinmesine rağmen neden kullanılmadığı sorusu akla gelmektedir. İlk olarak matbaanın ortaya çıktığı dönemde bu aracın genellikle din ve mezhep çalışmalarına yönelik propaganda amaçlı kullanılması, birçok din ve mezhebi barındıran Osmanlı gibi bir devlet için matbaanın kurulması ve teşvik edilmesi doğru bir karar olamazdı. Bir diğer sebep ise Osmanlı’nın yenilikçi Avrupa’ya tepeden bakmasıydı. Matbaanın geç girmesi, kitap başta olmak üzere diğer materyallerin yeterince çoğaltılmamasına, Avrupa’da ortaya çıkan ve hızla yayılan gazetenin Osmanlı’ya geç gelmesine sebep oldu. Osmanlı’da ilk matbaanın kurulduğu tarihte Avrupa’da artık günlük gazeteler vardır. Matbaadan yaklaşık iki asır sonra yine devlet yönetiminin izniyle Osmanlı’da gazete kurulduğu zaman Avrupa devletleri ve Amerika başta olmak üzere birçok ülkede gazeteler tirajda patlama yapıyorlardı.

Osmanlı’da kitle haberleşme konusundaki başlığı “vakanüvis” denen tarih yazıcıları doldurmuş olsa bile gazetenin verdiği haberler, içeriklerinde yer alan diğer yazılar ele alındığında da özellikle 18. ve 19. asırlarda vakanüvislerin kaleme aldıkları raporların gazetenin yerini tutamayacağı aşikârdı. Osmanlı’da ülkenin dört bir yanında meydana gelen olaylar ve gelişmelere ilişkin kaydedilen yazılar resmî devlet memurlarınca başkent İstanbul’a gönderilip orada çoğaltılırken, Batı’da devletten bağımsız olarak kurulan gazeteler ve dergiler halka ve devlet yöneticilerine olayları ve gelişmeleri çok daha hızlı ve düzenli aralıklarla verebilmekteydi. Devlet ve halk arasındaki ilişkilerin karşılıklı olarak güvence altına alınmasında, halkın hak ve hürriyetlerine saygı göstermesinde siyasal alandaki gelişmelerde 1789 Fransız ihtilalinin yanında basın organlarının büyük etkisi olmuştur. Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı’da da basım ve basın organları güç kazandıkça yönetimle gazeteciler arasında bir mücadele gerçekleşir.

Matbaanın Osmanlı’ya gelmesi konusunda yaşananların bir benzerinin ilk gazetelerin kurulması sırasında da yaşandığı görülür. İlk Türkçe gazete olan Takvim-i Vakâyi’den daha önce İstanbul’da ilk gazetenin Fransızlar tarafından yayınlandığı bilinmektedir. Devlet yönetiminde söz sahibi olmak isteyenlerin gazetelerin fonksiyonlarından yararlanabilme çabaları, baskı ve denetimi beraberinde getirir. Baskı ile sonuç alamayanlar para ile gazetelerin kendi lehlerine yayın yapmalarını sağlamıştır.

Osmanlı’daki ilk gazeteyi değerlendirdiğimizde 18. asrın ikinci yarısında patlak veren Fransız ihtilali sonuçları açısından sadece Avrupa’yı etkilemekle kalmamış, İmparatorluklar başta olmak üzere çoğu devleti etkilemiştir. İhtilalin amaçlarının diğer ülkelerde anlatılması, Fransa yönetimi tarafından önem kazanmıştır. Dönemin büyük devleti olan Osmanlı’da da Fransa’daki ihtilalin amaçlarının anlatılması için Türkçe bir gazete çıkartılmaya çalışılır. Fakat Türkçe karakterlerinin içerdiği bir matbaa olmaması sebebiyle ilk gazete Fransızca çıkarılır. Gazete, Fransız elçiliği tarafından Bulletin des Nourelles (Haberler Bülteni) adıyla 1795’te yayınlanmaya başlar. İhtilale dair bilgilerin diğer ülkelere ulaştırılmasında basın organları en etkili araç olmuştur.

Elçilik tarafından İstanbul’da çıkarılan Fransızca gazeteleri, İzmir’de yayınlanan diğer Fransızca gazeteler izler. Dönemin ticaret merkezi olan İzmir’de Charles Tricon tarafından 24 Mart 1821’de çıkartılan Spectateur Oriental (Doğulu Seyirci) isimli bu gazete, ilerleyen dönemlerde Yunan isyanı sebebiyle kapatılır.

Türkçe yayınlanan ilk gazete olan Takvim-i Vakâyi’den önce 1827’de Fransızlar, Mısır’da da bir gazete çıkarmak için Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya müracaat ederler. İlk izni alamayan Fransızlar, 20 Kasım 1828’de yarı Türkçe yarı Arapça olacak şekilde Vakâyi el-Mısırîye adlı gazeteyi yayınlar. Bu gazeteden sonra Mehmet Ali Paşa tarafından çıkartılmış olan Vakây-i Giridîye isimli bir gazete daha görülür. (1830)

Osmanlı topraklarında yayınlanan Türkçe ve diğer dillerdeki bu gazetelere rağmen 1 Kasım 1831’de yayınlanmaya başlayan Takvim-i Vakâyi’nin ayrı bir yeri vardır. Devlet eliyle çıkarılmasına rağmen tamamen Türkçe olarak yayınlanan gazete bu alanda 9 sene süreyle rakipsiz olarak çıkarılmıştır. Yenileşme hareketlerine büyük önem veren Sultan II. Mahmut’un emriyle çıkarılan gazete ile yönetim, devlet tarafından yapılanları ve yapılmak istenenleri halka anlatacak, bilgilendirecek ve haberler verilecektir. Bu gazete, uluslararası ilişkilerde de bir araç görevini üstlenmiş, diğer devletlere Osmanlı’nın görüşlerini iletmiştir.

Gazete, haftalık olarak çıkartılmaktaydı. 1860’da resmî gazete görevini üstlenen Takvim-i Vakâyi 4 Kasım 1922’ye kadar yayın hayatını sürdürdü. Devlete bağlı olduğu halde dizgi hataları yüzünden zaman zaman kapatılırken düzenli periyotlar halinde yayınlanmamış, kullanılan dil sebebiyle Sultan tarafından bile eleştirilmiştir. 1840 yılında yayınlanan Ceride-i Havadis de aynı yöntem ve amaçlarla yayınlanmıştır.

Türkçe yayınlanan iki gazete genel olarak değerlendirildiğinde her ikisinin de devlet desteği ile çıktığı, yayın süresi boyunca halk tarafından benimsenmedikleri görülür. Her iki gazetenin çalışanları, Bab-ı Âli memurları olduğu için Bab-ı Âli’nin üslubunu gazetelere taşırlar.

Osmanlı’da basın organlarının Batılı anlamda işlev görmesi ve devletten bağımsız olarak ortaya çıkması ancak 1860 yılından sonra olmuştur. 1860-1873 ve 1876 dönemleri gazetelerin toplumda üstlendiği rol açısından göz ardı edilemeyecek kadar önem arz eder. Bu yıllar arasında gazete, tek başına yeniliği ve gelişimi ifade eder. Yenileşmenin dil konusunda da önemli bir yeri var. İlk defa bu dönemde Şinasi ile birlikte “Gazeteci Lisanı” başka bir değimle basın dili oluşur. Bu dil, Namık Kemal, Ahmet Mithat vasıtasıyla gelişmeye devam eder. Bu döneme kadar belli bir zümrenin tekelinde olan fikir ve edebiyat, artık halkın malı olur. Türkçede ilk tiyatro, tercüme ve telif eserlerini gazeteler verir. Roman çeşitlerinin ilk örnekleri de gazetelerde görülür. Makale, eleştiri ve denemelerin gelişmesini basın organları sağlar. Gündelik gelişmelerin tartışılması, siyaset ve sorunların haber ve eleştiri yapılması ile toplumun düşünce ufku genişler.

Adem Suvağcı

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir