7 Ekim Sabahı Edebifikir Yazarları

Sulhi Ceylan

Sulhi Ceylan, 7 Ekim gecesi rüyasında Edebifikir’in sosyal medyada gündem olduğunu, herkesin bu güzide siteden bahsettiğini hatta Biden ve Putin’in bile atılan Tweet’leri okuyup birkaç dakikalığına olsun şeytanî düşüncelerinden vaz geçtiğini, yüzlerine insanî bir gülümsemenin yayıldığını gördü. Acar muhabirler Sulhi Ceylan’la söyleşi yapabilmek için can atıyordu. Ama o hepsini reddediyordu. Gardırobunu açıp ne giysem diye düşünürken, İbn-i Arabî hazretleri kulağına fısıldadı: “Uyan, güneş doğmak üzere.”

Yataktan uçarak kalktı, kendisini şöhretin afetinden koruyan Rabbine şükretti. Elini yüzüne kapatırken, gözünün önüne Bikâriyye tarikatından kuş gibi uçup giden, arkadaşları geldi. Hepsini arayıp “Hani kemâle ermeden evlenmek yoktu!” diyerek haşlamak istedi ve fakat hepsinin kemâle ermiş olabileceğini, kendinin ise ham kaldığını düşünüp hüzünlendi. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarın başına oturup sosyal medya hesapları için 7 Ekim afişi hazırlamaya başladı.

Feyyaz Kandemir

Feyyaz Kandemir, hava soğuk olsa da rutinini bozmamak için pencereyi açıp güneşin doğuşuna karşı sigarasını yaktı. Ağız ve burnundan çıkan dumanı seyrederken, birden tarihin 7 Ekim olduğunu hatırladı. Tebrik mesajı atmak için telefonu eline aldı. Alışkanlık olarak eli satranç uygulamasına gitti. Bir hamle sonra mat olacağı sırada, Tal’i kıskandıracak bir vezir fedasıyla rakibini mat etti. Şimdi mesajını yazabilirdi.

Divan şairlerinden, halk sairlerine, birinci yeniden ikinci yeniye hatta günümüz şairlerinden ezberlediği üç milyon şiir birden zihnine hücum etti. Hangisine nazire yazıp da Edebifikir’e lâyık olur diye düşünürken, çocuğunun ağlama sessini duydu. Sigarasını söndürüp oğlunun odasına seyirtti. Kucağına alıp pış pışlayarak gazını çıkarırken, eşinden duyduğu “Çocuğun bezi bitti.” cümlesi Edebifikir’e yazacaklarını unutturdu.

Celâl Kuru

Celâl Kuru, ne yapmak istediğine ilişkin kararını bir süre önce vermişti, kendi yağında kavrulmaya yetecek kadar küçükbaş hayvan alıp hayvancılık yapmak istiyordu. Gel gelelim hangi tür küçükbaş hayvan alması gerektiği hususunda kararsızdı. Koyun mu almalıydı keçi mi? Diyelim ki koyunda karar kıldı, peki hangi cins koyun daha iyi olurdu? Merinos, Akkaraman, Morkaraman, Kangal, İvesi, Dağlıç, Ramlıç, Sakız, Kıvırcık, Pırlak, Pırıt, Karya, Bafra, Şavak, Zom, Karakaş, Norduz, Acıpayam, Malya, Herik, Tuj, Çapari… Say say bitmez. Sadece Merinos bile kendi içinde kaç çeşit. Seç seçebilirsen! Keçi ise inadından dolayı Celâl’i cezbediyordu, kendisi de az inatçı sayılmazdı. Keçi aldığı takdirde kendini kısmen de olsa görebileceği bir ayna almış olacak, belki de bu tercih kemâlâta ermesini kolaylaştıracaktı. Keçi sütünün değerli olması da bir başka tercih sebebi olabilirdi… Derken bu hesabı aklına getirdiği anda kemâlâtın edebiyatını yaptığını anlayarak kendinden utandı. En iyisi koyun almak diyerek dilemmadan kurtulmuştu ki o an bir ağlama sesi işitti, Mahinur ağlıyordu, “Geldim kuzum” diyerek yanına vardı yavrucağın. Kucağına aldı, teskin ettikten sonra usulca yere bıraktı. Bakışları arasında Mahinur kitaplığa yöneldi, en alt raftan bir kitabı kurcalarken yere bir ayraç düştü, Edebifikir ayracıydı bu. Celâl bugünün Dünya Edebifikir Günü olduğunu hatırladı. “Kastamonu’ya koyuna giderken İstanbul’daki Ceylan’dan olmasam, Sulhi ağabeyin gönlünü yapabilsem bari” diye geçirdi içinden. Sulhi’yi memnun etmenin yolu daha çok yazmaktı. Daha çok yazmaya niyetlendi. Yahya’ya kırk mektup yazabilecek bir hisle telefonundan bir world sayfası açarak şunları yazdı: “Yahya, koyun kuzusuna melermiş, ben de sana yazıyorum. Bir koyunda bin kesret bulan bu çetrefilli aklım bana ancak bağ oldu. Zaman geçtikçe kördüğümüm sıkılaşırken çözülme ümidim tükeniyor. Bununla birlikte sana yazarken kıstırılmışlık hissinden bir parça kurtulur gibi oluyorum, bir de şeyhimin huzuruna vardığımda…”

Cüneyt Dal

Nereden duyduğunu hatırlayamadığı “Tanrının özü kudret, insanın özü arzu” sözüne münasip bir şekilde arzuların pençesinde yarıladığı bir gecenin sabahı, her kemoterapi senası günü olduğu gibi saat alarmından erkenci babasının uyarısıyla güne başladı. Kafasının içinde, Hemingway’den alıntıladığı şu sözü hatırlayarak 33’lük bedenini yataktan tembelce söküp günün kalbine sapladı: “Yaşlılar güne neden hep erkenden başlarlar? Günleri daha uzun yaşayabilme çabası mıdır bu?” Kahvaltısını, sırf canı sıkılmasın diye zıpçıktı bir gençlik dizisi eşliğinde tamamladıktan sonra, babasının, kansere inat, pamuklara sarar gibi kâğıtlara sarıp sarmaladığı o cânım tütünlerden çekip aldı ve çayla birlikte dumanlandı. Tıbbî imkânları çaresiz kılan kendindeki yazma tembelliği kanserine hangi çarenin deva olacağını düşüne düşüne üzerini giyindi ve bir kez daha kendine söz verdi: “Her gün düzenli bir şekilde en az bir saat yazmalı!” Özel hastanenin olmazsa olmazı para ve tahlil sonuçları, beklemenin dostu kitaplar, hepsi tamamdı. Bir adet Mülksüzler kitabı, kendisi için, bir adet de Ermeni Meselesi kitabı, babası için…  Babasının, ayaklarım nedense uyuşuk, şikâyetini, beyninin uyuşukluğundan kavraması biraz zaman aldı. İlaçlardan, baba, ilaçlardan, derken, İnstagram hesabından, 7 Ekim Edebifikir Günü duyurusunu gördü. Haaa, dedi, tamam, demek dün bu sebeple toplu taşımalar ücretsizdi… Ve o an, şehir otobüslerinin tepesinde Dünya Edebifikir Günü Kutlu Olsun, yazıp yazmadığını hayal meyal hatırlamaya çalıştı. Bu, haaa, tamam, kısmını dıştan söylemiş olacak ki, babasının, ney tamam, tahlil sonuçları mı, sözüyle irkildi. Yok, dedi, 7 Ekim Dünya Edebifikir günüymüş de… O ne, diye sordu, bu sefer babası. Tam açıklıyorken: Edebiyat ve fikre dair makale, öykü, şiir… Babasının, boşluğu tokatlayan el hareketine eşlik eden kafa sallaması ve şu sözleriyle sustu: Amaaan, boş boş işler… Onu bunu bırak da, doktora soracaklarımızın notlarını aldın mı? Aldım, dedi ve babasının koluna girerek evden ağır ağır çıktılar.

Ömer Can Coşkun

“İçimde bir nokta var / Soru işaretlerine kafa tutuyor” cümlelerini sosyal medya hesabından paylaşarak Dünya Edebifikir Günü’nü kutladığında saat sabahın 7’siydi ve bu cümlelerin yüzbinler tarafından paylaşılacağını, RT, beğeni yağmuruna şemsiye açmak zorunda kalacağını ve kimmiş bu iki cümlede hayatın özetini veren yabancı, yaralar beni yüreğimden, diyenlerin hesabını takibe başlayacağını, bu takiplerin dünya döndükçe artacağını, artan takipçi sayılarının tivitır tarafından bir anda izlemeye alınacağını ve bir süre sonra, diğer sosyal medya mecraları gibi tivitırı da kaybedebiliriz, bizim insanımız din, dil, ırk fark etmeksizin birine yorum yapmadan, aklına gelen komik şeyleri paylaşmadan, konuşmadan, iftira atmadan, gıybet etmeden duramaz, ne yaparız sonra endişesiyle hemen harekete geçen tivitır şirketinin başındaki adam her kimse ondan telefon alacağını ve gavur gavur konuşan adamın ne demek istediğini anlayamayacağını, bu anlamadığı cümleler neticesinde kesin dünyada bir infiale neden oldum korkusuyla yazdığını silmekle uğraşacağını ama ne yazık ki bu konuda aşırı tembel olmaya başladığını düşündü ve hemen hesabını korumaya aldı ki,

Kimse görmesin. 

Şimdi gönlü rahat. Yüzünde bir gülümseme. Zil çaldı. Derse gidiyor.

Mehmet Raşit Küçükkürtül

Sabah, güzellik uykusundan kalkıp ropdöşambırını giydikten sonra kütüphanesine doğru seğirtti Mehmet Raşit Küçükkürtül. Her zamanki gibi sade Türk kahvesi hazırlanmış ve masanın üzerine konmuştu. Kahvesinden bir yudum alıp, bugün dünyayı nasıl kurtarabilirim diye düşünmeye başladı. Her gün kalktığında ilk düşündüğü mevzu dünyayı nasıl kurtarabileceğiydi. Derken asistanı Bahadır Hayırsız odasından içeri girdi. “Efendim bugünkü programınızı hazırladım” dedi ve saymaya başladı. Mehmet Raşit hem dinliyor hem de kafasını sallıyordu. Asistan Bahadır, 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü dediğinde Raşit birden dikkat kesildi. Evet, o gün gelmişti. Bugün dünyayı kurtarabilir ve sefil insanlığı huzura kavuşturabilirdi. Hemen notlar aldırmaya başladı. Şu yapılacak, şuraya gidilecek, şu kişiler aranacak vb… Asistan tüm söylenenleri yazdıktan sonra son kez bir şey diyecek mi diye Mehmet Raşit’e baktı. Raşit o ara üzerinden ropdöşambırını çıkardı ve “Kahvemi içtim, ben hazırım” dedi. “Önce Edebifikir’in bu müstesna gününü kutlayıp ardından dünyayı kurtarabilirim.”

Ömer Ertürk

Sabah hazırlanıp kapıdan çıkmak üzereyken hiçbir şeyi unutamamanın hikmeti bir işe yaramış ve bugünün 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü olduğu aklına gelmişti. Hemen fakülteden arkadaşını arayıp “Kahvaltı yapma bugün dünya Edebifikir günü, sana kahvaltı ısmarlayacağım” dedi. Fakülteye vardığında kapıdaki güvenliğe zorluk çıkarmadan, hatta gülümseyerek aşı kartını gösterip odasına geçti. Hemen kantini arayıp “Abi simit, poğaça, üçgen peynir iki de çay yollar mısın?” dedi. Bir süre sonra önce siparişler, ardından arkadaşı içeri girdi. 

Kantin çırağı simitleri masaya bırakıp çıkarken; arkadaşı önce çırağa, sonra simite en son da Ömer’e baktı, “Bu muydu kahvaltı, Van’da yaşıyoruz ve sen bana simit ısmarlıyorsun, üstelik bir yıldır düzenli olarak Edebifikir’i takip ettiriyorsun, sana yazıklar olsun” dedi. Ömer yüzündeki gülümsemeyi masaya bırakıp tüm ciddiyetiyle “Be hey gafil sen Edebifikir’in simit ve çayla kahvaltı yapanların, mükellef sofralarda karnı değil nefsi doysun diye didinenlere kötü bakanların sitesi olduğunu bilmiyor musun, otur ve kahvaltını yap, şükrünü göstermek için de tebessüm et” dedi. Arkadaşı tebessüm ediyordu. Ömer eylemini başarıyla yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla Sulhi Abi’yi arayıp “Üstad dünya Edebifikir günün kutlu olsun, Edebifikir münkirlerine Rabbim hidayet nasib etsin” deyip, mukabilinde Sulhi Abi’den dua alarak bir parça simit alıp o gün mutlu mesut yaşadı. (Sadece o gün!)

Davut Bayraklı

Oflu Davut o sabah huzursuz bir şekilde uyandı. Yataktan çıkıp çıkmamaya bir türlü karar veremiyordu. Gözlerini kapadı ama uykuya da dalamıyordu. İstemeye istemeye kalktı. Saate bakmak istemediği için gözlerini duvarda asılı yapraklı takvime kaydırdı. 7 Ekim tarihini görünce Dünya Edebifikir Günü’nü hatırladı. İçinden “Birazdan Sulhi arayıp bugüne özel yazı ister” diye homurdandı. Açıkçası sürekli yazı isteyen bu adamdan bıkmıştı, hem telif de ödemiyordu. Varsa yoksa yazı… Yıllardır yazıyoruz ne işe yaradı, diye düşündü. Yazmak için okumak lazımdı ve okumak ise yalnızlığı doğuruyordu. Okudukça huzursuz bir adam olmuştu. Huzursuzlaştıkça daha fazla okuyordu. Açıkçası bir girdabın içine girdiğinin farkındaydı. Soluklanacak bir liman bulması gerekiyordu. Derken telefonu çaldı. Çocuklarının sesini duyunca rahatladı. Birden umut diye bir kelimenin varlığının farkına vardı. Telefonunu alıp Twitter’ı açtı ve 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü’nün kutlayan bir mesaj attı. Büyük bir işi başarmış gibi mutlu oldu. 

Muhammed Furkan Kâhya

Her zaman ki gibi saati çalar çalmaz yatağından kalkan ve ömrü boyunca saatinin zilini iki kez çaldırmayan Muhammed Furkan Kâhya, uyandığında tarihin 7 Ekim olduğunu ve bu tarihin de Dünya Edebifikir günü olduğunu biliyordu. Zaman genişliği kadar yaşam genişliğinin de önemli olduğunu düşünerek fakülteye geldi. Yaşam genişliğini yakaladığı mecra olarak gördüğü Edebifikir’in varlığına şükretti. Buranın alaylılıkla mekteplilik arasında bir fark görmeden herkesi bir araya getirebilmesinin müthiş bir şey olduğunu düşündü. İnsanların kendi gibi olmalarının ayıplanmadığı bir mecrada bulunmak ne büyük bir nimetti. Hayattaki problemlere karşı çeşit çeşit turnusollar ürettiğini düşünüp telefonunu eline aldı. Güzel bir kutlama mesajı yazıp kendisini bekleyen 10.512 sayfalık hukuk kitaplarının arasına gömüldü. Mutluydu.

Bilal Can

Bilal Can, 7 Ekim sabahı uyandığında yeni yazısının ne olması gerektiğini düşünüyordu. Kafka’nın Gregor Samsa’sının bir böcek olarak uyandığı aklına geldi, bir insan olarak uyandığı günlerden bir gün daha ile karşılaştığı için bir yandan sevindi bir yandan da üzüldü. Böcekleşen birçok insan tanıyordu. Hayatları ve tarzları ile podyumlarda boy gösterirken, böcekleşmenin tarihine bir şiir daha eklemeliyim diye düşündü. Yerinden doğruldu, hafif esneme hareketleri ile sabahın sisini içine çekti, tam başlayacaktı ki telefonun alarmı çaldı. Bu alarm mesaiye gitmesi gerektiğini ona hatırlatıyordu, 10 senedir devam ettiği mesaisinde her daim, aynı tedirginlikle hareket ediyordu. Ama aklında yazılar vardı, şiirler, bitmemiş kitaplar, sesi kısılmış şarkılar, bitmemiş geceler, atılmamış sabahlar, ama böcekleşmiş zamanlar, insanlar..

7 Ekim neden bu böcekleşmeşye isyan hareketinin bir tarihi olmasındı. Bunu Edebifikir’e aktarmalıydı, telif konusunu da konuşmalı, artık minik tatlı sürprizlerle yazarlar sevindirilmeliydi. Aksini düşünmek bile istemiyordu. Edebifikir’de gerek ismiyle, gerekse de müstear isimlerle yazdığı yazılar 5 kitap olacak boyuttaydı. Ama zamanı var diyordu. 

M. Emin Oyar

Edebifikir’in Eskişehir eski sorumlusu Muhammed Emin Oyar, yine bir boşluğa uyandı. Rüyasında, her zamanki gibi yeni bir ülkeye gidiyor ve orada yüzlerce video çekiyordu. Teknoloji o kadar ilerlemişti ki çektiği videoların kurgusunu zihnen yapıyor ve hemen sosyal medya hesaplarında yayınlanıyordu. Ne güzel rüya, diye içinden geçirirken Twitter’ını açtı. 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü hactagini gördü. Hemen bir video çekeyim, diye düşündü ama siteye nadiren yazdığı gibi videoyu da nadiren çekeyim dedi. Nedense mutlu oldu. Nadir yapılan şeylerin daha değerli olduğunu düşündü. Edebifikir’in gününü kutlayamadan ikinci bir boşluğa doğru yürüdü.

Adem Suvağcı

Adem, 7 Ekim sabahı “Peki ne olacak?” sorusuyla evinden çıktı. 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü’nü kutlayıp kutlamamak konusunda tereddütleri vardı. “Her şey olması gerektiği gibi, su akıp yatağını buluyor. Dur bakalım, tecelli neyi gösterecek” deyip işin yolunu tuttu. Ama içi içini yiyordu. Tüm değişimler küçük bir hareketle başlamamış mıydı!. Devrim yapmak için önce uyanmak gerekmiyor muydu? Uyanmıştı işte, hem bedenen hem de zihnen. Şimdi uyanmışları bulmalı ve taşı gediğine koymalıydı. Hemen telefonuna sarıldı. Twitter hesabına girip 7 Ekim Dünya Edebifikir gününe dair bir şeyler yazmaya başladı. Önce okkalı bir mesaj yazayım diye düşündü ama sonra anlaşılmayacağı aklına geldi ve vazgeçti. Romantik olmak içinden gelmiyordu. Ne yazsam diye telefonun ekranına bakmaya başladı. Ekrana baktıkça değiştiğini fark etti önce. Sonra ekranın büyüdüğünü… Ekran büyüdükçe kendi küçülüyordu. Derken ekranın büyüklüğü karşısında kendinin bir nokta kadar olduğunu fark etti. İşte o an bir aydınlanma yaşadı ve elinde tuttuğunu sandığı telefonu yere çaldı. 7 Ekim Dünya Edebifikir Günü’nü böylece kutlamış oldu. 

Bahadır Dadak

Bahadır Dadak, kasvetli bir Bursa sabahına uyandı. Gönlünü yokladı. Uzun zamandır böyle bir hisle kalktığı vâki olmamıştı. Tarihin 7 Ekim olduğunun farkına varınca sancısının sebebini anladı. Epeyi vakit olmuştu Edebifikir’den kimseyle görüşmeyeli. Tweet’ıra girip bir kutlama mesajı yazdı sildi, yazdı sildi, yazdı sildi. Telefonun üzerine bir damla gözyaşı pıt diye düştü. Bu halini gören kızı “Babacığım, niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O müthiş Yeşilçam repliğiyle cevap verdi; “Ağlamıyorum kızım, gözüme toz kaçtı.” Sonra küçük Halime’ye sarılıp hüngür hüngür ağladı. “Yapamam kızım, tek ameli can sıkıntısı olan o amcalarının arasına dönemem, içim kan ağlasa da tövbemi bozamam. Ben dervişlik yolunu seçtim.” deyince, kızı, babasını teselli edemeyeceğini anlayıp “Ağlama babacığım sonra ben de ağlarım” dedi. Kızının ağlamasına dayanamayan Bahadır yürekli baba telefonu eline alıp bu kutlu gün için yazılan Tweet’leri okudu. “Bunlar  da ne  ya hû, ben âlâsını yazarım.” diye  söylendi. Sonra artistliği bırakıp örtüsünü, tesbihini almaya gitti. O esnada Sulhi “ah!” ediyordu..

Edebifikir İhtiyar Heyeti

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Cüneyt Dal , 08/10/2021

    İçinden “Birazdan Sulhi arayıp bugüne özel yazı ister” diye homurdandı. Açıkçası sürekli yazı isteyen bu adamdan bıkmıştı, hem telif de ödemiyordu. Varsa yoksa yazı… Yıllardır yazıyoruz ne işe yaradı, diye düşündü. Yazmak için okumak lazımdı ve okumak ise yalnızlığı doğuruyordu. Okudukça huzursuz bir adam olmuştu. Huzursuzlaştıkça daha fazla okuyordu.

    MÜthiş!

  • Yapraksız Papatya , 07/10/2021

    7 Ekim Dünya Edebifikir Günü Kutlu Olsuuunnnn 🥳🥳🥳

  • edebifikir okuru , 07/10/2021

    😁😁çok zor bir sabah olmuş. okurlar olarak çok duygusalız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir