Yazarlarımızın Sonbahar Halleri

 

Bahadır Dadak: Büyük şehirden uzaklaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyor. İstanbul’un tüm renkleriyle ve cümbüşüyle yaptığı can alıcı davetleri sevdiği kız elinden alınmış liseli delikanlı küskünlüğüyle geri çeviriyor. Evlendikten sonra varlık sancıları dinmiş, baba olduktan sonra göbek büyütmeye başlamış, tüm itirazların beyhude ve saç dökmelerin gereksiz olduğu kanaatine varmış. Bahadır için uykusuz ve huzursuz geceler artık hatırlandıkça küçük bir dudak hareketine karışan acı bir tebessüm gibi… Nerede olduğu, ne yaptığı bilinmeyen samimi çocukluk arkadaşı gibi… Bahadır çocukluğunu banka hesabına devretmiş mutlu bir baba artık.

Feyyaz Kandemir: Evlendikten sonra yazmayı bıraktı demesinler diye bekårken depoladığı yazılar bitmek üzere olduğu için çok tedirgin. Salgın hastalıktan ötürü tekrar sokağa çıkma yasağı gelsin diye bekliyor. Güya depodaki açığı kapatacakmış…

Massachusetts Maarif Enstitüsü’nde “Müşkülpesent Ülkücüler” üzerine yazdığı doktorasını seçici kuruldan geçer puan almasına rağmen yeterli bulmayarak üniversite rektörünün kapısına yazar kasa attığı söylentisi Babıaili’de infiale sebep oldu.

Bilal Can: Tütün içiyor ve yazı yazıyor. Sonra çay içiyor ve yazı yazıyor. Sonra tütün içiyor ve yazıyor. Ondan sonra da çay içiyor ve yazı yazıyor.

Enis Batur’un Varlık Dergisi’ne verdiği mülakatta manevi oğlum dediği Bilal Can’ın Ahmet Mithat Efendi’nin 3. kuşaktan torunu olduğu ortaya çıktı.

Muhammed Furkan Kâhya: Çok sevdiği Roma Hukuku hocasıyla sohbet edebilmek uğruna sıtarbaksa takılmaya başladığı iddia ediliyor.

“Herşeyi öğreneceğim, her alanda eser vereceğim’’ isimli konferansının sonunda; Sütçü İmam Üniversitesi Süt ve Süt Ürünleri Fakültesi’ne kaydını yaptırdığını, lakin bir afet-i devrana tutulup Hukuk Fakültesi diplomasını kiraya verip Hattuşaş’da haşhaşlı kır pidesi işine gireceğini açıkladı.

Mehmet Erikli: Yeni bir hüzün türü bulmak umuduyla paralel evrende astral seyahat yapıyor. Distopya yayınevinden çıkan ve astral seyahatlerinden oluşan yeni romanı MEB’in 101. Temel Eseri kabul ediliyor. Ayrıca 35 yaşında olmasına rağmen saçları hiç dökülmüyor.

Ömer Ertürk: Son günlerde Korona sendromuna yakalanmış. Elini yıkadıktan sonra musluğa dokunduğu için tekrar elini yıkıyormuş ve bu sebeple günlerdir musluğun başından ayrılamıyormuş. Uzmanlar, bu sendromun son aylarda hızlı yayıldığını ve bu sebeple musluk yanında hayat formülleri üzerine araştırmalar yapılması gerektiğini söylemişler. Fakat Ömer, el yıkama döngüsünün bir yerinde suyun kendi sesi olduğunu ve bunu işittiğini söylemiş: Suyun sesi akışının sesi değildir.

Üstad Muharrem Cezbe: Salgın hastalıktan korunması için çevresindeki gençler tarafından Kazdağları’nda bir çiftliğe rica minnet ile götürüldüğü ve günlerini Türk Şiiri Tarihi eserinin 50. cildini yazmakla geçirdiği zannediliyor.

Edebifikir e-mecmuasına verdiği bir mülakatta kendisine: “Muhterem hocam, İsviçre’de diş macunu üreten bilim insanları sizin Kadir Mısıroğlu ve İsmet Özel’in DNA’larından laboratuvar ortamında yapılmış bir android olduğunuza dair basın bildirisi yayınladılar. Bu iddialara bir cevabınız olacak mı?”’ sorusunun ardından donup kaldığı ve o haliyle Etnografya Müzesi’ne bağışlandığı söyleniyor.

Mehmet Raşit Küçükkürtül: Çin istihbaratı peşinde.

Köktürkçe şiirlerden oluşan ilk şiir kitabını Türki Cumhuriyetlerde İslam harfleriyle yayınlatma teşebbüsünden dolayı Kazakistan’da kırmızı bültenle arandığına dair rivayetler var.  En son Afrika’da görülen Raşit’in devrimci yetiştirmek için köy köy dolaştığını ve devrimi siyah tenli insanların yapacağını söylediği gelen rivayetler arasında…

İbrahim Halil Aslan: Rus bilim insanlarını sıcak denizlere indirmek bahanesiyle İstanbul’da ağırladığı ve bilimum fenni ilimleri öğrenip Özgür Suriye Ordusu’na katıldığı söyleniyor.

Davut Bayraklı: İnzivaya çekildi. Kars’ta medfun olan Hasan Harakani hazretlerinin dizinin dibinden ayrılmıyormuş. “Bunca sene dünyaya hizmet ettim de ne oldu! Ne vefa gördüm! En iyisi kendi vücut ülkemde sessizce Azrail’i beklemek…” diyen Davut, Kars’ın soğuğu sebebiyle üç içlik giyiyormuş. İçlikler fayda vermediği zamanlarda kitap okuyarak üşümesini unutuyormuş. Bu arada tarihi konuşturmaktan da vazgeçmiş. Tarihin, insanlıktan utanır hale geldiği bir çağda, tarihin konuşmasının abes olduğunu düşünüyormuş. Çünkü tarih ibret alınacak bir şey halinden çıkmış. Sanıyoruz Davut haklı. İnsan ne yazık ki insanın kurdu oldu.

Celal Kuru: Geceleri durup durup “Neden yazmalıyım?” sorusunu kendine soruyor ama bir türlü mantıklı bir cevaba ulaşamıyormuş. Çaresiz kalemini kırmış. Geceye bedbin bir bakış bırakıp ilk esen rüzgârla İrade’yi terk etmiş.

Sulhi Ceylan: Heiddeger’in malum eserini tüm yönleriyle alabora ettiği ve ortaya yepyeni bir düşünce sistemi koyduğu “Varlık ve Kulluk” isimli 50 ciltlik dev eserini yayınlamadan sobada yakarak üzerinde kestane pişirdiğine dair güçlü rivayetler var. Yeni bir dil bulduğu ve bunun hiç harf içermediği ve bu sebeple kimseyle konuşmadığını da söylemiş olalım. Gerçi numara yaptığı, bilge görünmek için bu tavırları sergilediği de söylentiler arasında ve bu söylentiler çok güçlü. Ah yalan dünya!

Abdullah Karaca: Nar şarabına fetva verecek Malezya’dan bir mollanın peşine düştüğü söylentiler arasında. Evlendikten sonra Edebifikir ile ilişkiyi kestiği için çok pişman. Haftasonları Marie Cleire, Cosmo Politan ve Ayşha dergilerini okuyarak kültür açığını kapatmaya çalışıyor. Resimli dergiler okurken çok mutlu olduğu da kulislerde konuşuluyor. Neden acaba?

 

Edebifikir

 

 

 

DİĞER YAZILAR

13 Yorum

  • Halil , 27/11/2020

    Davut abi ile ilgili bölüm yeteri kadar üzülmeme sebep oldu.Davut abiye rüşvet teklif ediyorum.Davut abi tarihi konuşturmaya devam et sana Ankaragücü forması gönderim abi (büyük harfle) 61 numara.

  • sanal derviş , 26/11/2020

    Davut Hocam’ın toplumda ki tarih algısı için düşüncelerini maalesef bende farkettim. Fanatizmle tarih yorumluyoruz ya da öğreniyoruz. Benim ise en büyük hayalim hayatımda ki zat-ı şahanenin köyüne yerleşmek. Tabi bu hayalden öteye gidemiyor. Bence hocam doğrusunu yapmış.

    Sulhi Hocam ise yine beni benden aldı. Dilsiz, dudaksız yapıyor yine bir şeyler. Bulduğu da kalbinde, attığı da..

    • Nesnâs , 26/11/2020

      Bence aklınızı başınızdan alacak şiiri arayın ya da kitap verecek zorlu testler yapın lütfen 😩Aklınızı başınızdan alacak öykü de olabilir.

    • Neccar , 27/11/2020

      Davut abi tarihi konuştururken bir sürü konuda nokta atışı yapmışsınız eklemeden geçmeyeyim özellikle fransız sömürgeleri konusunda frantz fanon okumayı zaten düşünüyordum ama şimdi iyice karar kıldım diyebilirim

  • son baharda bir okurun hali , 22/11/2020

    ıslak bir sokak sonbahar akşamında, yağmurlarla doyuyor mu sanıyorsunuz? halbuki kupkuru tutuyor dallar ellerimizi.

    yapraklar karışırken toprağa, hayaller yeşeriyor ağaç dallarında, tohumu hasret!

    yaşamak, ölümü hatırlatan mısralarda gezinmek. satır satır son nefesi hissetmek!

    yaşamak, varlığının kaynağını aramaya davet!

    sonbahar içinde ilk baharı görmek
    vel ba’su badel mevt…

  • poligondaki pelikan , 22/11/2020

    abdullah bey’i ve raşit bey’i hayli özledik.
    yok mu yakında seminer vs bir programları, online da olsa böyle bir aktivite olabilir…

    • Süleyman soylu , 22/11/2020

      Hayhay efenim siz nasıl, buyurursanız.

  • Sonmubahar? , 22/11/2020

    Bahar mı son? Ve kaç tane nokta ?

  • nalbant çırağı , 21/11/2020

    okurların sonbahar halleri: yorgun yorgun yorgun

  • Muhammed Furkan , 20/11/2020

    Yazıyı okuyunca istemsiz güldüm. Kendimle ilgili kısmı boynuma asıp gezmek istiyorum. Belki Hattuşaş’a gittiğime değer 😅

  • mervan tepeli , 20/11/2020

    bütün yazarlar bir hafta sonu toplansa ya bir kafede canlı yayın açsanız

    • Edebifikir'e her gün girip resimlere bakarak yazı seçen okuru , 20/11/2020

      Siz yenisiniz galiba, edebifikir ve okuyucuları hayati durumlar söz konusu olmadığı müddetçe ‘kafe’lere gitmez. Önünden geçerken 3 estağfurullah çeker. Mümkünse gözünü yumar. Daha çok çayın 1 – 1.5 TL olduğu çayocaklarını tercih ederler. Çayı şekerli mi içerler bilmem ama sigarasız içmezler gibime geliyor. Bunların hepsi ise dışardan alelade bir okuyucu ‘sanı’larıdır.

    • Bir önceki yorumun sahibi , 20/11/2020

      Ama bu dediğinizin gerçekleşmesini ben de isterim…

Süleyman soylu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir