Yazılar:
  • Ah Kılıcı - II
  • İlk Taşı Kim Atsın?
  • O Belde
  • Nutellanâme
  • Balığın Karnı
  • Sorgulama Dosyası: Gökdelenler
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050

Bir Seyahatin Ardından

Feyza Yapıcı  |  11/05/2017  |  Kategori : Fikir   |  Okunma:

1

Karakaş Camii – Antalya

Âlem ve İnsan

İnsan âlemi müşahede etmek ister. Bu müşahededen murat edilen, fâni olanın yaradılışına dair fikir edinmektir aslında. Zira bu âlem de fânidir insan da. Ve ikisi de ilahi olandan iz taşır. Kendini bilme mesuliyeti yüklenen insan, bu bilişi hakkıyla gerçekleştirmek için hem kendini hem de âlemi müşahede etmelidir. Yollar, dağlar, denizler, binalar, insanlar yani göreceği her şey idrak penceresini açacak cüzlerdir âlemde. Tüm bunların müşahedesidir insanı kâmil bir hâle kavuşturacak olan. İbn Battuta’nın seyahatleri bir arayışa, âlemi ve dolayısıyla  kendini bilişe müteallikti. Peki, seyahatler hâlen o müstesna arayış için mi yapılmakta?

Modern zamanlar, insanın âlemi/kendini bilme serüvenine ket vurduğu gerekçesiyle sık sık eleştirilir. Modern zamanların tâbi olduğu dünya görüşü hakiki bilişe engeldir. İçine doğduğumuz zaman çepeçevre sarar bizi. Zamanın tâbi olduğu kabullere biz de tâbi oluruz. Bizler, bize yabancı bir düzenin kabul gördüğü bir zamanın içine doğduk. Bu hakikatin tabiî sonucu olarak ise, ne kendimizi ne de âlemi hakkıyla bilebiliyoruz. Kendimizi hakkıyla bilemiyoruz, modern gereklere uygun olarak kurulmuş toplumsal düzen çepeçevre etrafımızı sarmış. Âlemi hakkıyla bilemiyoruz, zira âleme bakışın sebebi olması gereken yaradılışı hakkıyla biliş isteğimiz kayboldu. Âlemin ufak bir parçasını tam mânâsı ile müşahede etmek değil amacımız, âlemin her parçasını görmek, tamamını görmek, sadece görmek. Bu vâkıâya ise sanıyorum “turizm” ismi veriliyor… Aslına bakılırsa turizme, “sefer ahlakından yoksun, sade görüş” tanımlaması yapılabilir.

Çürüksulu Yalısı

Şehrin Diriliği

Şehir varoluş kuvvetini diriliğinden alır. Bu dirilik, şehre aid olan insanın, evin, mabedin, yani şehre ait olan her “şey”in sayesindedir. Mefhumu muhalifinden söylersek de; şehrin insanı, evi, mâbedi diri ise şehir de diridir. İnsanın diriliği, âlemi hakkıyla hissedişiyle, yani âlemde hakiki olarak yer tutuşuyla olur; dolayısıyla insan yaşadığı şehirde de hakiki mânâda yer tutar. Şehri hakkıyla hisseder ve şehre diriliği dokur. Şehrin yabancısı değildir zira şehri inşa eden odur, şehir onun mekânıdır. Şehre diriliği eviyle, mabediyle dokur çünkü şehrin varoluşunun mümessili bu ikisidir. Evin ve mâbedin sıcak olduğu, hayat bulduğu şehirdir diri şehir. Ev, kültür ve sanatın hem üretildiği hem de yaşanılıp paylaşıldığı bir yer olduğunda; mâbed ise şehir insanının Yaradan’a olan muhabbeti kuvvetten düşürmemek, salt bireysel mânâda değil fakat toplumsal açıdan da bu muhabbeti sağlamlaştırmak sâikiyle sürekli bir araya gelindiği zaman diridir.

Cansever, 1930-1932 yılları arasında Bursa’da annesinin misafirlerinin evlerin renklerini, sokakların mimarîsi hakkında konuştuklarından bahseder. Öyle ki, sokaktaki bir evin cephe rengini değiştirmesi münakaşaya sebeb olmuş, farklı saatlerde sokağın şu istikametinden gelince sokaktaki renk skalasına ilave edilen beyaz rengin ne kadar güzel olduğu yahut neresinin tereddüt yarattığı misafirlerce konuşulmuş. Bu konuşmalar için Cansever, kolektif bir şekilde çevre kültürünün inşasına katılmanın somut uygulaması diyor. Sokaktaki bir evin boyasının o mahalde yaşayanlar için üzerinde konuşmaya, fikir yürütmeye değer bir mesele oluşu kültür inşâsı sonucunu veren bir “diri”likten kaynaklanır. İnsan diridir, zira aid olduğu mahalin “güzel”liği hakkında fikir sahibidir, ev diridir çünkü diri zihinler tarafından sürekli inşâ edilir. Dirilik, yaşamaktır. Bu anlamda diri olmayan mekânın karşıtı, pasif mekândır. Sanat eserinin salt seyirlik olmasına “sanat eseri ile insanın ilişki biçiminin pasif olması” diyen Cansever, insanı küçülten özelliği sebebiyle bu ilişki aşılması zor bir eksiklik yaratır der. Oysa bu husus doğu kültüründe sanatı seyreden değil, yaşanan sanat türüne dönüştürmek suretiyle çözümlenmiştir. Beş günlük Roma seyahatinin nihayetinde yaptığım muhakemede bu şehri tasvir eden kelime “pasif”lik idi. Şehri şehir yapan o kadim yapıların pasifliği… Şehrin dört bir yanında o kadim yapılar. Fakat “diri” değil. Çünkü evvela insan diri değil bu şehirde. Aydınlanma felsefesiyle olan savaşını dolayısıyla insanını yüzyıllar önceden kaybetmişti kilise. İnsan, artık salt “iş”e gidip gelen, her şeyi salt “kullanan”, boş vakitlerinde de salt “turist” olan bireyden ibaret. Bu insanın “ev” mefhumu da salt barınma ihtiyacını karşılayacak bir yer. Bu sebeple “diri” de değil. Roma’nın merkezinde bulunan kutsal yapılar, her ne kadar, hristiyanlık düşüncesinin dışa vurumu diyebileceğimiz mimarî anlayışın modern dünyadaki mümessili olara şehirde yükseliyorsa da, bu anlayış kendi insanını içine çekemiyor. İnsanını diriltemiyor yani. Bu kuvvetten yoksun. Oysa düşüncenin “taş”taki ifadesinin hayat bulması yani dirilmesi insanın o eseri “yaşaması” ile mümkün olacaktı. Aydınlanma sonrası, yavaş yavaş da olsa tüm hristiyan dünyasının protestanlaştığı yani sekülerleştiği bir hakikat. Din hayatın tüm veçhelerinden silindi böylece. Bu hakikat kendini kiliselerin içinde, daha şedid hissettiriyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinde örneğin Hollanda’da satılık kilise görmek de şaşırtıcı gelmiş iken Hristiyanlığın baş şehirlerinden birinde, bu dinin “taş”larla başbaşa kalışını görmek sanıyorum bir “ölü”ye baktığım hissini verdi o anda. Vatikan’ın iki büyük yapısı olan Sistina Şapeli ve Aziz Petrus Bazilikası Michelangelo, Raffaello gibi mühim sanatçılar tarafından ve Hristiyan düşünce nizâmına ait bir mimârî anlayış ile inşâ edilse de “salt” seyirlik sanat eserleri olmaya mahkûmlar.

Feyza Yapıcı

Tweet

1 Yorum

  1. sabah 11.05.2017 15:05:06

    ufuk açıcı bir yazı olmuş. teşekkürler feyza yapıcı…

    Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Yakın Zamanın Destanı

Sonraki Yazı

Sesler, Sisler ve Buğular

İlgili Yazılar

  • İki Partili Siyasî Yapının Temelleri*

    Mehmet Raşit Küçükkürtül
    İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra...
  • Ayrı Anlamlar

    Mehmet Emir
    “Bir eşek gördüm yoncayı...
  • Erken Dönem Ütopya Örnekleri Olarak Mitoloji ve Destanlar – II

    Adem Suvağcı
    Ütopya örneği denilince akla gelen...
  • arşivsiz “edebiyat şehri” olur mu?

    Mehmet Raşit Küçükkürtül
    biyografi sahasına verdiği emeklerle...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • Ah Kılıcı – II için ca-hill
  • Ah Kılıcı – II için Yolcu
  • Ah Kılıcı – II için gizli örgüt
  • Ah Kılıcı – II için Dıngıl Osman Tezvaran
  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • 15 Maddede Ali Emîrî Efendi için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Burak
  • Ankara Beni Bulsun! için serdar

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. İbrahim Orhun Kaplan
  11. Mehmet Emir
  12. Mehmet Erikli
  13. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  14. Mücahit Emin Türk
  15. Muhammed Furkan Kâhya
  16. Muhammet Emin Oyar
  17. Ömer Ertürk
  18. Ömer Can Coşkun
  19. Şadiye Sare Kaplan
  20. Sizden Gelenler
  21. Süleyman Mete
  22. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Ah Kılıcı – II

    EdebiFikir
    15.05.2022

  • İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    13.05.2022

  • O Belde

    Tahir Tarık Balıkçı
    12.05.2022

  • Nutellanâme

    Adem Suvağcı
    10.05.2022

  • Balığın Karnı

    Sizden Gelenler
    09.05.2022

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Genel
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sâdî Şirâzî
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sokağın Nabzı
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 2

    Siyah Adamın Tarihi ya da Frantz Fanon ile Siyah Bir Düş Görmek

    By Davut Bayraklı
    Tarih Monologları Frantz Fanon’unun...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...