
Ârif: Filozof nerelerdesin? Görüşemedik 24 gündür.
Filozof: Yolum eski Yunan’a düştü. Ustalarımın gezdiği sokakları ve ders verdiği tapınakları dolaştım, onlara dair bir esinti bulabilirim ümidiyle.
Ârif: Ne oldu peki?
Filozof: Anladım ki zaman, insanın önündeki en büyük engellerden biri ve onu aşmak ise imkânsız.
Ârif: Hiç de değil bence. Hakikati sorgulayan insanın sorularının başında gelir; “Ne zaman” sorusu. Çünkü zaman hareketin ölçüsüdür. Zamandan söz etmek hareketin varlığını kabul etmemize yol açar. Allah ise zamanın yaratıcısı, dolayısıyla zâtında değişme ve başkalaşmanın olmadığıdır. Zamandan bahsediyorsak bir başlangıç ve sondan bahsediyoruz demektir. Ama söz konu Allah olunca ezel ve ebed yani başlangıçsızlık ve sonsuzluk bizi karşılar. Yani Allah zamanın içinde olmadan zamanı yaratmıştır. Yoksa ilah olması düşünülemezdi.
Filozof: Haklısın zamanın hissedilmediği yerde, harekette yoktur. Maddi cisimler hareket halinde olmalarından ötürü zamanla çevrelenmişlerdir. Newton ve Clarck’a göre bizatihi var olan zaman, Leibniz ve Kant’ta ancak düşünceye dâhil, yani zihnin kategorisi için geçerli olan, düşünülebilen bir şeydir. Fakat insanın zamanın içinde düşündüğünü, hissettiğini ve fiil ortaya koyduğunu da unutmamalıyız. Bu bağlamda Bergson “Biz zamanı düşünmüyoruz. Fakat yaşıyoruz. Çünkü hayat zihnin sınırını aşar” der.
Ârif: Doğu irfanında, Allah’taki ebedi ve ezeli şimdiye ulaşmak diye bir tabir vardır. Bu zaman ve mekân kavramlarından azade bir varoluş anlatır. Zaman aslında Allah’ın bir tecellisidir. İbn Arabî’ye göre zaman; Allah için zamansızlık anlamında ki bir gerçekliği anlatırken, insanın içinde olduğu vakti anlatır. Allah’ın zamansızlığı, varlığın şimdiki anında yani vaktinde saklıdır. Çünkü kişi zamansızlıkla, ancak içinde olduğu anda yani vakitte ilişki kurabilir. Mevlana hazretleri bu meseleyi, şöyle anlatır; “ Geçmiş ve gelecek Rabbimizi gözümüzden saklar. Her ikisini de ateşe atıp yakmak lazım. Sufi ibn’ül vakit’tir. Fakat vakitten de kurtulmuştur, halden de.”
Filozof: Bir dakika, bir dakika. Biz zamanla sarılmış durumdayız. Kindi’ye göre zaman, önce ve sonradan başka bir şey değildir. Önce ve sonra ise sayılabilir bir şeydir. Böylelikle zaman sayıdan başka bir şey değildir. Yani zaman hareketin ölçüsü, sayıcısıdır.
Ârif: Sen hala tanımlarla uğraşıyorsun. Ben sana zamanı aşmayı, sahte varlıktan çıkıp hakiki varlık ile burun buruna gelmeyi anlatıyorum. Ah bu aklın yok mu? Her yerde perde oluyor sana. Zamanı aşmak için kanatların olmalı. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın, Sebâ Melikesi Belkıs’ın tahtını bir anda kendi yanına getirtmesinden bahsedilir;
Süleyman a.s.: “Ey ileri gelenler! Onlar(Belkıs ve vezirleri) teslim olmak üzere bana gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?” dedi.
Cinlerden İfrit: “Sen, makamından kalkmadan önce onu sana getiririm. Muhakkak ki ben, ona (onu gerçekleştirebileceğime) kuvvetle eminim.” dedi.
Kitaptan ilmi olan kişi : “Ben onu, sen gözünü açıp kapamadan önce sana getiririm.” dedi. (Süleyman as.) böylece onun (Belkıs’ın tahtını) yanında durduğunu görünce: “Bu Rabbimin bir fazlıdır (lütfudur), ben şükredecek miyim yoksa küfür (nankörlük) mü edeceğim diye beni imtihan etmek için.” dedi. Ve kim şükrederse sadece kendi nefsi için şükreder. Ve kim küfrederse o takdirde muhakkak ki benim Rabbim Gani’dir, Kerim’dir. (Neml Suresi 38–40)
Tahtın iki aylık bir uzaklıkta olmasına rağmen bir anda Hazreti Süleyman’ın huzurunu geldiğini unutma. Demek ki zaman da mekân da aşılabilir bir şey.
Filozof: Bu konuya devam etmeliyiz. Henüz kâinatın sonluluğu – sonsuzluğu meselesine girmedim.
Ârif: Sen hala sayılarla uğraş. Sadece şunu söylüyorum sana. Sen senden ibaret değilsin. Sadece bedenden ibaret hiç değilsin. Bunu düşün…
Son Yorumlar