Yazılar:
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır
  • Yenileyen Yenilgi
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi
  • "Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır"
  • Müsâbaka
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?)
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi

Anlatının Büyüsü ya da Kurmaca Dünyaların Gerçeklikleri

Mehmet Erikli  |  04/01/2021  |  Kategori : Fikir   |  Okunma:1.747

1

Söze, anlatının insan için ne ifade ettiğinden başlamak gerekse de ben insanın anlatılar ve yeni gerçeklik denemeleri saydığım kurmacalar için ne tür anlamlar taşıdığıyla başlamak istiyorum. İnsan kendini bilmek isteyen bir canlıdır, yani bilmeyi arzu eden, bunu her defasında aşındıran ve aşındırdıkça o anlam kabuğunun içindekine eğilebilen bir canlı. Böyle tanımlanabilir mi insan? Pekâlâ. Fakat burada yeni bir soru daha sormamız gerekir. Bilmek nedir? Ya da bilginin kaynağı? İşi epistemolojik bakış açısıyla izah edecek değilim fakat burada kısa bir tespit yapmanın yararlı olacağı kanısındayım. İnsan kendisini tanımlamak uğruna başka anlamları aşındırırken aslında kendisi için yeni, başka belki de kullanılmamış gerçeklikler oluşturmaya başladıysa bilmeyi kendisi için değil kendisi dışındakini etkisi altına almak üzere bir bilinç oluşturuyor diyebiliriz. Buna ister insanın kendini bilmek isteme gayretindeki kaos deyin, isterseniz bunu bir tür tatmin duygusunu çoğaltan eylemler olarak görün. Aynı kapıya çıkacaktır.

Peki, buradaki durumla kurmacanın ne türden bir ilişkisi olabilir? Gerçekliğin yeniden üretilmesi bahsinde kurmaca ile aynı patikada yürüdüğünü söyleyerek başlayabiliriz. İnsanın kendisini gerçekleştirme arzusunun altında da işte bu yeniden üretim yatıyor olabilir. Peki anlatılar ne yapar? Bize sadece masalsı, tragedyalarla örülü, insan doğasını resmeden çatışmalarla süslenmiş; bazen keyif alabileceğimiz bazen de büsbütün ruhumuzu saran büyülü gerçekliği belleğimize işleyen bir mekanik düzenle çalışan metinler yumağı mıdır? Sanırım öyle değil. İnsanı yeniden mi üretir? Bu çok saçma olurdu. İnsanı değil de insanın kendisi dışındakiler için bilmek istemesini yeniden üreten bir çaba olabilir mi? Sanırım bir parça daha uygun. İşte tam burada edebiyat dediğimiz çatı altında birbirleriyle tıpkı beynimizdeki nörotransmitterler gibi alışveriş halinde olan edebi türlerin insanı, doğayı ve oradan da toplumun yapısını anlamaya çalıştığını varsayabiliriz. Fakat bilhassa hikâyelerimizin bizi bize anlattığı yanılgısına kapılmadan bu bahsi açmak yerinde olur. 

Robert Fulford, Anlatının Gücü adlı kitabında anlatıların bir kişiden ötekine aktarılan basit hikâyeler biçiminde başladığını söylüyor. Hikâyeyi bir biçimde dedikoduyla ilişkilendiriyor ve dedikodunun varlığının olayları özetlemenin, anlamlarını araştırmanın kestirme yolu olarak sürdüğünü ifade ediyor. Devamında hikâye anlatmanın da dedikoduların da endişelerimizi ve korkularımızı ifade ettiğini, bununla birlikte ahlâkî yargılar ortaya koyduğunu; ironiler ve belirsizlikler barındırdığını söylüyor. Tam olarak Batılı anlamda anlatının neye karşılık geldiğini ifade ettiği çıkarımı ise şu, “Dedikodu yaparken, hakkında konuştuğumuz insanlar kadar aslında kendimizi yargılarız.” Fulford, Mary McCarthy’in “The Fact in Fiction”unda (Kurgudaki Gerçeklik) en önemli romanlarda bile bir dedikodu havası bulunduğunu iddia ettiğini söyleyerek tezini güçlendirirken Savaş ve Barış’tan örnek veriyor. Romanın ilk paragrafında bir kadın Napolyon’dan tam da dedikodu yapar gibi söz ediyor diyerek; Tolstoy’un, Flaubert’in, Proust’un ve diğer tüm büyük romancıların, bizimle birbirine bir skandaldan söz eden komşular edasıyla konuştuğunu söyleyen McCarthy’e tekrar müracaat ederek tahlilini yapmış görünüyor. Anlatı, Batı’nın gözünde çok da değerli bir nesneye dönüşmüş görünmüyor burada. Fakat derinlemesine bakıldığında meselenin sadece dedikodu düzeyinde bir basitlikle açıklanmadığını anlıyoruz. Çünkü tahlilini ve okumasını ait olduğu toplum üzerinden yapıyor. Sonuç olarak anlatının insan için ne ifade ettiğiyle ilgilenmeden orayı geçip gidiyor ve insanın anlatılar için ne manaya geldiğini anlamaya çalışıyor. Yargıları, ortaya koydukları bu bakımdan tutarlı. Öte yandan insanı deneyleyen ya da insan deneyimlerinden hareketle durum ya da olayları açıklama durumu da Batı kuramında rastladığımız bir gerçek. Bunu da göz önünde tutmakta fayda var.

Bizde insan Batı’da olduğu gibi bir nesne gibi ödünç alınan bir malzeme değil, aksine sonuçtur. Yani ne demek istiyorum, Batı’da insan salt akılla kavranabilen bir varlık olarak karşımıza çıkarken, bizde metafizik olanın açtığı geniş yapı onu anlamamız için boyut kazandırıyor diyebiliriz. Meselemiz karşılaştırmalı kuram tahlili olmadığı için bunu burada bırakıp bizim hikâye geleneğimizde Batı’da olduğu gibi dedikodunun ve bireyci çağrışımların neden minimal düzeyde olduğunu da söylemek gerekiyor. Hikâye, Doğu’nun kadim bilgisinde hafızadır. İnsanımızın, toplumumuzun kaydını tutan bir tür defter gibidir. Gerçekliğin yeniden üretilmesi meselesi de bu bakımdan arızalı görünebilir. Çünkü olanı bozmaya yönelik her yaklaşım saf hikâyeyi zedeleyecektir. Peki insanın bu kaotik yapısını katışıksız bir biçimde anlatıya dökmek onu ne kadar saf kılar? Ya da saf hikâye dediğimiz şey tam olarak ne? O zaman bir de şu açıdan bakacağız demektir:

Hikâye geleneğimizin modern anlamda sadece bir temsilden ibaret olduğunu bilerek ve de bugünün dünyasında ortadan kalkan sınırların, birbiri arasında fazlasıyla geçişler bulunan toplumların dönüşen yapısını bir psikiyatr gibi yaklaşarak çözmeye çalışan yazarlar sayesinde görünen insanın değil görünmesi istenen insanın anlatıldığı gerçeğini göz ardı etmeden meseleye yaklaşabiliriz. Bu manada insan bir sonuç olmaktan çıkıp bir neden halinde ya da varlığına bir neden dayatılmış bir nesne olarak karşımıza çıkarken, kurmaca onun bir sonucu oluveriyor. Konserve kabı içinde sunulan insan, toplumların dinamitlendiği bu çağda bilmeyi her ne kadar arzu ediyor olsa da onu aşındıran kendisi değil başkaları oluyor. Hâl böyle olunca başkaları tarafından inceltilmiş anlam kabuğuna yaklaşan insanın ne kendine has bir yaklaşımı ne de kendine ait bir duygusu kalmış oluyor. İnsanı ve ona ait değerleri törpüleyerek bir sonuca ulaşan bu hikâye yaklaşımı, anlatının büyüsünü de büyük ölçüde kaybediyor. Fakat bize sunulan tepsideki şerbet, törpülenmemiş insanı reddeden anlatı lezzetleri sunuyor ve bu da kurmaca dünyaların yeni postmodern gerçeklikleri olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunların sonucunda tekâmül eden insan mı hikâyeyi dönüştürüyor yoksa değişen anlatının kendisi mi sorusunu sormamız gerekiyor. Bana kalırsa bu soruya cevaben yeni bir soru sormak daha yerinde olur. Olmasını istediğimiz insan, hikâyeyi ne ölçüde dönüştürebilir? Bugünün büyülü anlatısında gözlenen, temas edilen hakikatlerden ziyade pekâlâ göz alıcı bir görsellik üzerinden bile anlam, insandan ve onu anlatan kaynaktan uzaklaşıp “talep edilen ne?” sorusuna yanıt veren bir tür kâr otomatına dönüyor. Bu çağın hikâye, anlatı bağlamında ortaya çıkan anlam sorunu ya da kirizi de bu.

Mehmet Erikli

Tweet

1 Yorum

  1. lisan-ı münasip 05.01.2021 12:22:22

    Kalemine sağlık Sayın Erikli :)

    Cevapla

lisan-ı münasip için bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak

Sonraki Yazı

Medfun Şiirler 7: Elveda

İlgili Yazılar

  • 3

    Bize Giden Yol

    Ali Sözer
    Konuya iki misal ile başlayalım....
  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti

    Salih Mirzabeyoğlu
    Bilgi ve Düşünce Faaliyeti Bilgi,...
  • Vicdan Nedir?

    EdebiFikir
    Vicdan Eğer bir eylemin ahlâkî...
  • Erdem Nedir?

    EdebiFikir
    ERDEM (yun. arete; lat. virtus; fr. vertu;...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Edebifikir Radyo

Son Yorumlar

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Obsidyen
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi için Periferi
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Ömer asaf
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için okur
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için .
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Feyza
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Abdullah
  • Mihrinaz için buradayımhep
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için genel okuyucu
  • Dut Ağacı için hayri pıtır

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır

    Celal Kuru
    27.02.2021

  • Yenileyen Yenilgi

    Mehmet Emir
    26.02.2021

  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi

    Davut Bayraklı
    25.02.2021

  • “Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır”

    Sulhi Ceylan
    24.02.2021

  • Müsâbaka

    Ömer Can Coşkun
    23.02.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Derin Yapılanma
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 2

    Yolculuk

    By Sizden Gelenler
      Uzun soluklu çalışmanın...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...