Ilımlı Dünya Düzeni

mukerrem mete

 

Yeni yazarımız Mükerrem Mete, dünyayı kimin yönettiğini sorguluyor. Ufuk açıcı bir yazı.

***

 İnsanlar genelde dünyayı güç odaklarının yönettiğini düşünür. Bu güç odakları komplo teorisyenlerine göre gizli yapılanmalar, akademisyenlere göre devletlerdir.  Tabiî ki temel olarak böyledir. Aslında net ayrımlar da yoktur. Her komplo teorisyeni biraz akademisyen, her akademisyen biraz komplo teorisyenidir. Ben de ikisinin karışımıyım. Hangi tarafım ağır basıyor onu da bilmiyorum. Ama güç odaklarının dünyayı yönettiğine inanmıyorum. İsterse İlluminati, Masonlar, Bilderberg, ABD, AB, Çin, Rusya, Türkiye… vb. hepsi birleşsin, yine de dünyayı yönetemezler. Dünya kişilerin, örgütlerin, şirketlerin ve devletlerin üstünde bir güç tarafından yönetilir. Bu gücün adı eğilimlerdir.

Eğilimler paradigmalara benzer. Thomas Kuhn’un sözünü ettiği paradigmalara. Ne diyordu Thomas Kuhn? Belirli bir dönemde, uygulandığında verim alınan hakim yöntem kanaatine paradigma denir. Yani paradigmalar aslında kesin bilgiler veya şaşmaz yöntemler değildir. Sadece dönemlerinin taleplerine çok güçlü cevaplar verirler.

Bir eğilim de paradigmayla aynı şey olmamakla birlikte dünyadaki genel beklentileri büyük ölçüde karşılayan söylemler, politikalar, tarzlar ve eylemlerdir. Bir eğilim kimse tarafından yönetilemez. Güç odakları eğilimlere sadece katkıda bulunabilir, kısmen yön verebilir ve itaat edebilirler.

Bugün dünyaya yön veren eğilim Avrupa Aydınlanması’nı doğuran eğilimdir. Bu eğilime göre özgürlük esastır. Özgürlüğün önünde hiçbir güç durmamalıdır. İnsanoğlu canı ne istiyorsa yapmalıdır. Bireyin özgürlüğünü kısıtlayan tek şey diğer bireylerin özgürlüğü olmalıdır. Aslında bu zemin kaygan bir zemindir. Bir bireyin çıplak gezme özgürlüğü başka bir bireyin istemediği şeyleri görmeme özgürlüğünü kısıtlar. Burada ölçü koymak zordur. Ama aşağı yukarı tutturulabilecek bir yol vardır. Büyük ihtimalle de çıplak olan kazanacaktır. Ötekine bakmayıver denecektir.

Bu özgürlük başından beri aynı fikirlerle temsil edilmedi. Aydınlanmanın özgürlük anlayışı bireyselleşme anlamında bugünkü kadar radikal değildi. Ama o günkü hali de bugünkü halinin tecrübesiz, kıvamsız, ham, pişmemiş durumuydu. Yüzyılların deneyimiyle pişti, kıvama geldi. Hep böyle olur. İran Medeniyeti’ni Mezopotamyalılar pişirdi, İranlılar yedi; Helen Medeniyeti’ni Yunanlar pişirdi, Rumlar yedi; İslâm Medeniyeti’ni Araplar pişirdi, Türkler yedi; Aydınlanma Medeniyeti’ni de Avrupalılar pişirdi, ılımlılar yiyecek.

Ilımlılığın ilk düşmanı Krallar ve Kilise’ydi. İkisi de mağlup edildi. Devlet ve Sermaye de yeni düşmanlar oldu. Ulus-Devlet de Kapitalist Sistem de Krallara ve Kilise’ye nazaran daha özgürdür ama yeterince özgür değildir. Şimdi bireyin önünde onun eliyle kurulsa da sonradan onu ele geçiren iki otorite var. Bazı insanlar küresel sermayeyle ulus-devletler arasında bir iktidar mücadelesi var sanıyor. Ben buna katılmıyorum. Bireyin özgürlüğüyle küresel sermaye ve ulus-devlet arasında bir savaş var. Yani küresel sermaye ve ulus-devlet aynı tarafta, kaybeden tarafta…

Ulus-Devletle başlayalım. Ulus-Devlet’in bireyi nasıl kısıtladığını, özgürlüğünü engellediğini anlatmaya gerek yok. Seçimler bireyleri özgürleştirmiyor. Seçimler daha çok oligarşik yapılar, elitler oluşmasına neden oluyor. Çünkü halk eşit oy kullansa bile siyasetçiler eşit şartlarda değil. Sonuçta halk belli kesimlerin, kaymak tabakasının, su başlarını tutan adamların önüne koyduklarından birini seçmek zorunda. Hele medya da bu elitin elindeyse halkın seçimi de yönlendirmeye açık hale geliyor. Peki, ılımlılık eğilimi bunun üstesinden nasıl gelecek? Şimdi sosyal medya var. Halk çok sayıda kaynaktan bilgi alabiliyor, sermayesiz bir şekilde tepkisini dile getirebiliyor. Aslında sosyal medyayla klasik medya arasındaki fark şudur: Klasik medya halkı yönlendirir, sosyal medya halka ortam sağlar. Sosyal medyada ilginç, komik bir şeyler yayınlarsınız, hiç paranız olmasa da milyonlarca kişi izler. Siz istediğiniz kadar yetenekli olun, klasik yapımcılar istemezse sizi meşhur etmez. İşte tam burası, medya alanında bireyin üzerindeki tahakkümlerin kırıldığı yerdir. Bunu siyasete uyarlayın. Klasik siyaset halkı yönlendiriyor. Yani partiler, seçimler, meclisler… vb. Yeni Ilımlı Siyaset ne yapacak? Yönlendirmeyecek, ortam sağlayacak. Bunu aşağıda açalım.

yeni dunya duzeni

Birey kimse tarafından yönetilmek istemiyor. Ama toplumsal hayatın ortak kararlardan ve iş birliğinden kaynaklanan avantajlarından da mahrum kalmak istemiyor. Nasıl olacak bu? Mesela şöyle olabilir: Bireyler istedikleri organizasyona üye olur. Organizasyonlar da üyelerini yönetir. Organizasyon içindekiler organizasyonun ortak kararlarından faydalanır. Bu kararları beğenmezlerse de iptal ederler. Bazı organizasyonlarda monarşi olur, bazılarında demokrasi olur… Böyle çeşit çeşit organizasyon içi rejimler türetilir? Bu durumda dünyayı kim yönetir, ulusları kim yönetir? İnisiyatiflerinin büyük bölümünü organizasyonlara devretmiş olmakla birlikte yine ulus devletler yönetebilir. Aslında şöyle düşünmelisiniz. Avrupa Birliği gibi birlikler sadece uluslardan dışa doğru bir dalga değil aynı zamanda içe doğru bir dalga. Ulus-Devlet hem uluslararası birliklere karşı hem de sivil toplum kuruluşlarına karşı esneklik kazanacak. Bu neredeyse kaçınılmaz. Esnekliğin son noktası da devletin sadece adalet ve güvenliği sağlamasıdır. Hatta dünyanın adalet ve güvenliğini sağlayan uluslar üstü bir yapı bile kurulabilir. Bunları hayal gibi görmeyin. Ulus kavramı aidiyetini kaybetti. Artık devlet gücünü elinde tutabilecek bir fenomen değil. Yeni fenomen birey.

Küresel sermayeye veya şirketlere gelir gelmez şöyle dediğinizi duyar gibiyim: “Liberalliğin önünü açtın, kapitalizm yıkılacak diyorsun, ne iş?” Evet, devletler bireyin özgürlüğünü kısıtlayan bir güçtür, ama şirketler de bireyin özgürlüğünü kısıtlayan bir güçtür. Devletler piyasadan çekilirse bireyler şirketlerin eline düşler. Bunun nedeni de sermayenin piyasayı kontrol eden, özgürlükleri kısıtlayan bir güç olmasıdır. Çok sermayesi olan çok kazanır, az sermayesi olan az kazanır veya hiç kazanmaz. Ama artık sermayenin bireye karşı koyma gücü tükeniyor. Klasik şirketlerin yerini yine klasik tarzdaki alışveriş merkezleri alıyor. Sanal mağazalar da bu alışveriş merkezlerinin seviyesine doğru ilerliyor. Klasik alışverişte mağazalar direk satıcı konumundadır. Yeni alışverişte mağazalar alıcıyla satıcıya ortam sağlayıcı konumuna gelecek. Nasıl bir film çekip internete koyunca dünyaya açılıyorsanız aynı şekilde bir ürün ürettiğiniz de dünyaya satabileceksiniz. Sadece sanal mağazalar ortam sağlayıcı olmayacak. Fuarlar aşırı derecede yaygınlaşacak. Hatta sürekli, hiç kalkmayan fuarlar açılacak.

Yeni dönem ortam sağlayıcıların dönemi. Ortam sağlayıcıların hâlihazırdaki lideriyse Google, Facebook gibi internet siteleri. Ya bunlar ya da bunları ekarte edip daha iyi hizmet sunabilenler geleceğe hükmedecek. Ama bu hâkimiyet bireyin iradesi üzerinde çok fazla söz sahibi olmayacak. Çünkü zaten bireyi özgürleştirdiği için tercih ediliyor.

Her alanda bireyin özgürlüğü esas alınacak diye hiç ideolojik, dini birlikler oluşmayacak dediğimi düşünmeyin. Aksine cemaatler, mezhepler en güçlü ortam sağlayıcılardır. Çünkü bir ortam sağlayıcının en önemli güç kaynağı bireylerin özgür tercihiyle onu seçmesidir.

 

 

 

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • zeliha molu , 22/11/2016

    Rabbim şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan şüphesiz ziyana uğrayayanlardan olurum hz nuh hud 47 doğrusu bu

  • zeliha molu , 21/11/2016

    ey Rabbim ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım hz nuh kısaca özet

  • Nurselam YARDIMCI , 02/11/2016

    BÖYLE BİR FİKİR ADAMINI YAKINDAN GÖRÜP BUNLARI BİZZAT KENDİNDEN DUYDUĞUM İÇİN KENDİMİ ŞANSLI HİSSETMEKLE BERABER BU GİBİ FİKİR ADAMLARIMIZIN ÇOĞALMASINI RAB’DEN NİYAZ EDİYORUM.

  • Ahmet Sözbilir , 23/01/2013

    Mükerrem Mete’den de bu yazı beklenirdi. Ellerine sağlık.

  • Muhammed Zekeriyya Bulu , 23/01/2013

    İnsanı düşünmeye ve sorgulamaya iten bir yazı.Okumakta fayda var…

  • mücahit emin türk , 22/01/2013

    Çok derin bir yazı olmuş. Kestirme olsaydı daha iyiydi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir