orhan veli’yi sünnet ettiren osmanlı padişahı kimdir?

kardeşimiz mükerrem mete on soruyla orhan veli’den hareketle ortaya çıkan muhavereye iştirak etti. ortada henüz bir polemik, münazara veya münakaşa yok. raşit ulaş da bu mevzuu için bir yazı yazmakta olduğunu haber verdi. korkarım ki onun yazısı bizi bir polemik atmosferine sokacak çünkü kendisi polemiğe meyyaldir. her neyse… bizim muhavere halinden münazara haline tebdil olmamız en çok sulhi ceylan’ın işine gelir çünkü edebifikir için her gün neşredeceği münazara yazılarıyla, hani neredeyse bir orhan veli dosyası ortaya çıkarmış olur. meseleye müdahil olan arkadaşlardan ricam, mutedil olalım ve muhavere üzere devam edelim.

mükerrem, on soruyu sıraladıktan sonra cevap beklediğini beyan eden bir cümleyle yazısını hitama erdirmiş. ama cevabı kimden beklediğini yazısında söylemiyor. açıkça isim vermediği gibi, herhangi bir imada da bulunmuyor. orhan ve osmanlı devleti etrafındaki soruları ismet özel’den aldığı iktibaslarla meydana getirdiğine göre herhalde cevap vermesi beklenen ismet özel’dir, diye yorumluyorum. bu fakir, ismet özel’in avukatlığına soyunmayacağına göre bir cevap yazısı yazması söz konusu olmaz. mükerrem’in polemikçi olmayan, anlama ve anlaşılma arzusuyla kaleme aldığı yazıyı yeni sorularla karşılayıp muhavereye öyle devam etmenin faydalı olduğu kanaatindeyim.

mükerrem çok zeki biridir ve belli metodolojik okumalarla farklı disiplinlerin temel düşünme, bilgilenme, akıl yürütme yollarını öğrenmiş biridir. felsefeyle meşgul olmasını da bu bilginin yanına ekleyelim. esas hususiyeti ise ismet özel’i, türkiye’yi, türkçeyi samimi bir şekilde sevmesidir. bundan ötürü, kanaatim o ki ismet özel’in derdini, yazılarından aldığı iktibasları anlayabilecek ve kalbini buna açacak şahıslardan biridir. edebifikir’i takip edenler, mükerrem mete’nin daha evvel ismet özel hakkında bir yazı yazdığını da göreceklerdir. bu yazı, mükerrem’in iyi niyetinin bir nişanesidir. sorduğu sorulara dikkatle nazar edilirse kabullenemediği, belki de kendisine perde olan, iki husus var, iki soru var: 1. osmanlı kuruluşundan yıkılışına dek nasıl ihanet kültürü oluyor kardeşim? 2. orhan veli, rakı şişesinde balık olan adam nasıl oluyor da türk milletinin akıbeti gibi bir derdin sahibi oluyor?

mükerrem’in on sorusu da işin esasında bu iki sorunun türevleri olarak ortaya çıkmış. bu iki soruya sarih ve vazıh verilecek bir izahatla mükerrem, mutmain olacaktır. ama dediğim gibi bendeniz bir cevap yazısı yazmak için klavyemin başına geçmiş değilim. binaenaleyh mükerrem’in bu iki temel sorusuna cevap vermeye çalışan cümleler sarf etmeyeceğim. gayretim yeni sorular sormak yolunda olacak. mükerrem’e paradoksal görünen durumlara zihninde daha çok yer açmasını tavsiye ederim. nihayetinde, tarihi hadiselerin meydana gelmesi ve bunun neticelerini filozofların terimleri ve bunun üzerine inşa olmuş felsefesi gibi ele almak mümkün değildir. öte yandan şu da var: bu iki soruya sarih, delilli, iktibaslı, vazıh cevap vermek mükerrem’le aramdaki muhaverenin insicamına ve samimiyetine zarar verir. her şeyi izah etmeye, sayıp dökmeye ve ayan beyan ortaya koymaya çalışan bir yazı cevap bekleyen kişiyi zor durumda bırakır. sanki ona bir şeyi icbar ediyormuş gibi olursunuz. meseleyi bitirip tamamlayan, hüküm budur işte diyen bir yazı yazmaya çalışmak mükerrem’le olan muhabbetimize zarar verir. işin aslı şudur diye mükerrem’in önüne bir yazı atamam. bendenizin aradığı ve arzuladığı mükerrem’le paydaşlık, işteşliktir. ona adım atacak yer bırakmazsam nasıl yan yana geleceğiz, birbirimize doğru nasıl yürüyeceğiz değil mi?

sekizinci sorusunda hilafet-saltanat ekseninde sorular sormuş mükerrem. mesela selçuklular, memlukler ısırıcı saltanat devresine dahil olmuyor mu, diye soruyor. sadece osmanlı’ya vurulması canını sıkmış. elbette selçuklu ve memluk devreleri de ısırıcı saltanat devresinin birer parçasıdır. memluk hükümdarı, fetva makamının verdiği karara isterse şerh düşme, o kararı bozma hakkına sahipti. bu da ısırıcı saltanat emaresidir. memluk devleti, askeri bir hükümetle yönetiliyordu. önce haçlı seferleri’nin sonra moğol istilasının bunalttığı islam coğrafyası için bir ferahlık vesilesi oldular. hem haçlıları hem de moğolları mağlup ettiler. bildiğim kadarıyla devirlerinin en büyük süvari birliklerini, en kuvvetli kara ordusuna sahiptiler. 250 yıllık ömürleri haçlılarla mücadele ile geçti. 1522’de kanuni sultan süleyman’ın, neticesinde cem sultan’ın hıristiyan olan oğlu şehzade murat’ı da boğdurduğu rodos fethi’yle son haçlı kalıntısı idare yok edilmişti. memlukler, idareyi ele aldıklarından ve osmanlı devleti’nin taht-ı idaresine mısır’ı bıraktıkları zamana kadar hemen hemen aynı coğrafi sınırlara sahipti. osmanlı devleti, kurulduktan 250 sene sonra cihanın yegâne imparatorluğuydu. neden böyle bir fark vardı? memlukler niçin bölgesinin en kuvvetli ordusuna sahipken aynı topraklarla mahdut kaldı, niçin bir imparatorluk olma yoluna gitmedi? askeri bir idare olduğu için mi? ne osmanlı ne abbasi ne emevi gibi hanedana istinat eden bir devletti. ne de timur, cengiz, afşarhan gibi cihangirlerin askeri kabiliyetleriyle mahduttu. memlukler niçin hilafeti abbasi ailesinden kişilerde bırakıp onları himaye etme yolunu tercih ettiler? kölelikten geldikleri için hukuken halife olamıyorlar mıydı? “imamet kureyş’tedir.” kaidesinden ötürü mü böyle yaptılar? yavuz sultan selim hilafeti uhdesine aldı mı? aldıysa eğer, âlimlerden hilafetin kureyş’ten birine ait olması gerektiği yönünde eseri var mı?

hilafetin ilgası bir ingiliz projesi miydi? hilafet ve osmanlı hanedanı mevcut olduğu halde cumhuriyet rejimi kurulamaz mıydı? beylik, devlet, imparatorluk, tanzimat, meşrutiyet, çok partili hayat, müslümanların hilafeti gibi birçok siyaset tecrübesini yaşamış bir sistem, bir osmanlı hanedanı cumhuriyet rejimini algılayabilecek olgunlukta değil miydi? osmanlı hanedanı ve saltanat, sembolik bir tarzda cumhuriyet idaresinde hayatını sürdüremez miydi? türkiye’deki monarşiyle avrupa’dakiler mukayese edilebilir mi? aralarında hangi benzerlikler var, ne tür farklılıklar var? ingilizler, hilafetin ilga edilişine kadar lozan’ı meclislerinde niçin beklettiler, onaylamadılar? ingilizlerin bugün de hilafet projeleri devam ediyor mu? tarih boyunca niye ingilizler hilafet konusunda proje geliştirdiler de almanlar ve fransızlar ve ruslar geliştirmedi?

mükerrem’in “ismet özel’in çok övdüğü türk devletleri” derken kast ettiği devletler hangisi oluyor? ben böyle bir devlete herhangi bir metinde rastladığımı hatırlamıyorum. acaba mükerrem, iktibas ettiği metinlerdeki “devlet-millet çatışması” sözünden ne anlıyor? acaba devlet yerine osmanlı, millet yerine türk koysak mükerrem için ne ifade eder? marksist tarihçilerin “osmanlı despotizmi” terimi hakkında ne düşünmeliyiz? modernleşme öncesi osmanlı merkeziyetçi politikaları ile modernleşmeyle beraber gelişen osmanlı merkeziyetçi politikalarının farkı nedir? osmanlı merkeziyetçi politikaları ile bir “devlet-millet çatışması”nın doğduğu söylenebilir mi? daha önemlisi, ortada bir devlet-millet çatışması varsa bugüne nasıl sirayet etmiştir? çok daha önemli soru ise şu: acaba bugün bu meseleye kafa yoran kimse var mı? akademik bir tespit gayretinin, entelektüel bir merakın dışında türkiye ile arasındaki rabıtaya istinaden bu meseleye kafa patlatan var mı? “osmanlı despotizmi”ne karşılık kemal tahir’in “devlet ana”sı nerede duruyor? “kerim devlet” denilen şey efsane miydi, saltanat endişeleri devletin bekâsı palavralarının arkasına mı saklandı? nedir işin aslı? eğer “ısırıcı saltanat” devrinde yaşadığımızı kabul eden kişilersek bu meseleyi nasıl ele almalıyız? her birimiz, herkes tek tek hayatına bakıp ısırıcı saltanatta, ahir zamanda temiz kalmak için ne yapması gerekiyor? cebimizdeki parayı, midemize inen lokmayı, kalbimizi, dimağımızı, ailemizi nasıl temiz tutacağız?

bir de şu var “osmanlı ihanet kültürü” lafındaki osmanlı’dan ne anlamalıyız? osmanlı bir isim midir, bir sıfat mıdır, nedir? bir hanedan ismi midir? o ağızlarda sakız olan “medeniyet” lafındaki gibi bir medeniyet mi? avrupalılar niye osmanlı demiyor da türk diyordu? bugün “osmanlı” derken sanki bir idealden, bir milletten bahseder gibi bahsedenler türk kelimesini terk ettiklerini fark ediyorlar mı? bunun ne demeye geldiğini biliyorlar mı? osmanlı milletler sistemi neydi? etyen mahçupyan “ben osmanlı’yım” derken neyi kast ediyordu? “ben osmalı’yım” diyenler etyen mahçupyan’dan kendilerini nasıl tefrik ediyorlar? ermeniler ve rumlar, acaba müslüman tebaadan daha mı osmanlı’ydı? avrupalı devletler, osmanlı devleti’ne kendilerinden, bir avrupa devleti olarak bakarken türkiye cumhuriyeti’ne niye o gözle bakmıyorlar? osmanlı olmak, osmanlıcılık sahici ve karşılığı olan bir şeyse osmanlı devleti yıkıldıktan sonra niye burada “türkiye” kuruldu? osmanlı devleti’nin 1854 yılında, elindeki toprakları korumak için eyalet sistemini etnisite ve mezhep eksenli olarak değiştirmek istediği doğru mu, yoksa bu “bernard lewis’in kuru bir iddiası”ndan ibaret mi? 1978 haziran’ında princenton üniversitesi’nde bernard lewis’in idaresinde toplanan konferans, osmanlı tarihi coğrafyası hakkında hangi kararları aldı? fatih sultan mehmet, roma imparatoru mu olmak istiyordu, yoksa hadis-i şerifin müjdesine mi nail olmak istiyordu? her ikisini de mi istiyordu? her ikisi bir kalpte olur mu, olmaz mı? ezcümle ağızlarına osmanlı, osmanlı diye bir kelimeyi sakız edenler acaba bir ırkı, bir milleti, bir kültürü, bir medeniyeti, bir “şirketi” mi kast ediyorlar, roma esinli bir emperyal projeksiyon mu onları heyecanlandırıyor? nedir bu kelimeye yüklenmeye çalışılan mana?

1920’lerde erzurum’da akserlik yapan mahir iz, askerliği sırasında bir mecliste “biz türkler…” diye söze girinci erzurumlu çoban sözünü kesmiş: “estağfirullah… türk biziz, siz osmanlı’sınız.” bu fark ne zaman doğdu? bu fark nasıl şekillendi, tebarüz etti? anadolu’daki insanlar dün türk’üm derken bugün nasıl “ben osmanlı torunuyum.” demeye başladılar?  “ilim fatih’ten aksaray’a inmemeye ne zaman başladı? istanbul türkçesi niçin “saray türkçesi”, “halk türkçesi”, “babıali türkçesi” diye üçe ayrılmıştı? türkçesinin bile ayrı bir seyir takip edecek kadar sarayın tecrit olmasının sonuçları nelerdir? mustafa kemal paşa, firenk hayranı-beynamaz-alkol tüketen birçok osmanlı paşasından, subayından biri mi, değil mi? paşa kelimesinin, lügattaki manalarının çoğu neden menfi? osmanlı devleti bir islam devleti midir? islam devletiyse, fener rum patriğine vezirlik payesi niçin verilmiştir? gayrımüslimlerin idareci olması islam hukukuna uygun mudur? mükerrem soruyor “osmanlı türk değilse gâvur mudur, amerikan mıdır?” soruyu başka türlü sorsak olur mu? gavur, osmanlı’yı modelleyip kendi gavurluğunca bir amerika çıkarmıştır ortaya, mümkün müdür? böyle bir soru sorulabilir mi? osmanlı devleti üçüncü roma mıdır?

acaba mükerrem, ismet özel’in hem osmanlı’yı ihanet kültürü olmakla itham edip hem de türkçenin ve türk musikisinin istanbul’da teşekkül etmesini nasıl görüyor, çelişki deyip çıkacak mı yoksa paradoksal düşünmeye veya “bilindik tarih kalıplarıyla bakmayalım, dur bir dakika” diyecek mi? viyana önünde ordunun sağ kanadını alıp çekilen sinan paşa ile ordu bozulup merzifonlu kara mustafa paşa belgrad’a kelle vermeye giderken topkapı sarayı’nda eline mendilini alıp göbek atan sarıca hüseyin paşa’yı köhneleşmiş, kendini tazeleyemeyen bir parçası olarak görmek mükerrem’in niye bu kadar zoruna gidiyor? viyana önünde, haçova’da paşalar sarsılırken kelle koltuğa alıp savaşan isimsizlerin bunlarla yan yana olmasında bir abeslik mi var? osmanlı padişahının “grand turc” diye tesmiye olunduğu sıralarda istanbul’da türk’ün “etrâk-ı bîidrâk”, cahil, kaba manalarına gelmesini paradoks mu görecek mükerrem, bunun ikisini birlikte değerlendirmeye niye yanaşmıyor?

başka sorular da sormak istiyorum, fakat söz hayli uzadı, mükerrem’i dinlemek, anlamak öyle devam etmek istiyorum. vesselam.

ha bu arada, orhan veli’yi sultan mehmet reşat sünnet ettirmiştir.

mehmet raşit küçükkürtül


ORHAN VELİ TARTIŞMASI

Orhan Veli Hakkında Birkaç Not

Orhan Veli Şiirini Sevmemek için 10 Neden

Orhan Veli ve Şiiri Hakkında Bir Şeyler Yazmamak için Yazılmış On Neden

İsmet Özel’in Orhan Veli Hakkındaki Sözleriyle İlgili 10 Soru

DİĞER YAZILAR

8 Yorum

  • danyal topatan , 14/04/2017

    sorular can yakıcı, yazı güzel… kıskandım bu yazıyı. tarih üzerine hiç düşünmediğimi anladım.

  • . , 02/12/2015

    Gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz.

  • can , 02/12/2015

    Yazı ilgimi çekmedi. bir de çok sıkıcı duruyor.

    • tophaneli rıfkı , 02/12/2015

      m. raşit k.’nın da can sıkıcı bir yazı yazmaya çalıştığı anlaşılıyor. sanki yanlış anlayacak kişileri kaçırmak istiyor. baksanıza, aşağıdaki yorumlara, yanlış anlaşılmalar almış başını yürümüş. mesela yazıda fatih sultan mehmet’e itham varmış gibi davranan bir okur var aşağıda. arkadaş, adam bir soru sordu ya! soru, soru!

  • Yunus , 01/12/2015

    İmamet Kureyş’tendir hadisini sonraki İslam devletleriyle irtibatlandırılabileceğine ilk burada rastladım..

    Selçuklar da Memlük TÜRKleri gibi hilafeti almadı mesela, buna gücü varken üstelik. Bu politika Yavuzla değişti sadece.

    Osmanlı’yı ağızlarına sakız edenlere olan hıncımızı Fatih Sultan Mehmed Han’a bu gibi soruları-ithamları yönelterek hiç gideremeyiz. Ya da Osmanlı üçüncü roma mıdır? gibi sorular…
    Artık bunların esamesi okunmuyor Raşit ağabey. Canhıraş bir aşkla din karşıtları, Osmanlı düşmanları bile sormuyor. Onlar eskidenmiş. Tarihçiliği de, dini yeni keşfeden bu yüzyıl insanları gibi mahvetmeyelim değil mi? Hem olaylar üzerinden değil olgulardan hareket etmeli biraz da..Bir de dediğinize taban tabana zıt olarak Merzifonlu’nun da dünyevi hırs-kibir sebebiyle orduyu zor yere boşu boşuna sürüklediğini söyler tarihçiler.
    Hem bir hüküm varsa bu budur da denmelidir, M. Mete de bunu sormaktadır zaten.

    • ibn kesir , 02/12/2015

      ne alakası var yunus bey? merzifonlu’ya iyi gözle mi bakılıyor bu yazıda? merzifonlu, dünyevi olmayan maksatlarla sefere çıktı denmiyor ki yazıda!

      ayrıca mehmet raşit beyefendi, tartışmacı bir yazı yazmamış, kendisi de mükerrem’e cevap vereceğim demiyor. sanki o tartışma yazısı yazmış gibi davranıyorsunuz. ne yapmaya çalışıyorsunuz allah aşkına?

  • Engellektüel , 01/12/2015

    m. raşit k.kürtül: ”raşit ulaş da bu mevzuu için bir yazı yazmakta olduğunu haber verdi. korkarım ki onun yazısı bizi bir polemik atmosferine sokacak çünkü kendisi polemiğe meyyaldir. her neyse… bizim muhavere halinden münazara haline tebdil olmamız en çok sulhi ceylan’ın işine gelir çünkü edebifikir için her gün neşredeceği münazara yazılarıyla, hani neredeyse bir orhan veli dosyası ortaya çıkarmış olur.” Bir Edebifikir yazarına yakışmayan sözler.

  • yeşilçam müdavimi , 01/12/2015

    topu orta sahada dolaştırmak ve rakip kaleye hiç gitmemek dedikleri bu olsa gerek. bu yazının, konuyla alakası yok ve bağlantıları gereksiz. olmamış bu, potasyumu eksik bunun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir