Rasyonel Mekanizma Olarak Hayat

“Çevre” ve “Dünya” üzerine düşünen Ortega y Gasset, dünyanın basit anatomik şemasını irdelememiz; akabinde ise çevre ve dünya sözcüklerinin anlamlarında ayrım yapmamız gerektiğini söyler. Zira çevre, her an gözümüze görünen ufkun sardığı, dolayısıyla önümüzde hazır bulunan dünya parçasıdır. Bizler biliriz ki; önümüzde hazır bulunan şeyler bize yalnızca ön yüzlerini gösterir, arka yüzlerini göstermezler. Çevre de etrafında açıkça ya da yarı gizli olarak görülen dünyadır. Ama dünyamız onun üzerinde, ufkun ve çevrenin ötesinde, her belli anda, salt birlikte bulunanlardan oluşmuş muazzam bir örtülülük içerir. Dünya örtülülükten ibaret de diyebiliriz. Dünyanın “örtü”sü kaldırılıp, örtünün altındakiler aşikâr kılınmadıkça görünen dünya olarak isimlendirdiğimiz “çevre”ye tâbi olmaktan kurtulamayacaktır insanoğlu. Gasset’e benzer düşünceleri -farklı bir benzetme altında da olsa- Bauman’da da okuruz. Vahşi kültürlerden bahseder Bauman, bir de bahçe kültürlerinden. Modernlik öncesi kültürler vahşi kültürlerdir ve bir kuşaktan ötekine bilinçli bir gözetim, tasarım olmaksızın ilerler. Bahçe kültürleri ise öyle değildir. Bahçe kültürleri ancak uzmanlaşmış kişilerce yürütülebilir. Bu kültür gözetim ve tasarımın eseridir. Bu kültürün bahçelerinde güvenlikten yoksun bir yapaylık duygusu vardır. Bahçıvanın sürekli dikkatini gerektirir. Aksi takdirde her yeri “yabanî otlar” kaplar. Yani bahçenin içinde yaşayan insanın görmemesi gereken “şey”ler. Gasset’in çevre ve dünya ayrımı ile Bauman’ın vahşi kültür-bahçe kültürü ayrımı birbirine benzer kanımca. Zira aslında dünyanın örtülülüğe tâbi olmasına sebebiyet veren “çevre” bahçe kültürünün çevresidir. Bahçıvan tarafından şekillendirilen çevredir ki, insanın görüş alanını kısıtlar. Bahçıvanın izin vermediği canlı yahut cansız hiçbir varlığın girişine izin yoktur. Bu nevîden varlıkların bahçeye girişi yasak olduğu gibi bu varlıkların bahçenin sakinlerince bilinmesi dahi yasaktır. Yani dünyanın geri kalanının üstüne örtü çekilir. Bu bahçenin bahçıvanı bir “totaliter”dir. Bauman’ın vahşi kültürler olarak nitelendirdiği kültürlerin de “bekçi”leri vardır. Bu bekçilere aylak bekçileri diyor Bauman. Ve onları şöyle tanımlıyor; “Aylak bekçileri kendilerine emanet edilen arazideki bitki örtüsünü ve hayvanları beslemezler, arazinin durumunu, ürünü ideal duruma yakın hale getirmek gibi bir amaçları da yoktur… Aylak bekçileri sorumluluğundakilerin becerilerine güvenirler ve onların değişmez alışkanlıklarına müdahaleyi düşünmezler.” Yani bahçıvanın düzenleyici tavrının aksine aylak bekçileri salt emniyet temini için vardır. Bu bekçilerin yapay bir çevre temin edişi yoktur.

Gasset yaşadığımız mekânı çevre ve dünya diye ikiye ayırıyor. Fakat bu ayrımın yalnızca yaşanılan çevrenin yapay çevre yani bahçıvanın yarattığı çevre olduğunu kabul edersek doğru olduğunu savunabiliriz. İnsan bir çevrede yaşar, mukim olduğu bir mahal vardır. Dünyayı idraki ise bu mahalde ve bu mahal ile olacaktır. Şehriyle, eviyle, yaptığı işle, beraber yaşadığı insanlar ile insan bir çevreye mensuptur. Gasset’in yaptığı değerlendirmenin aksine, cüzi fakat bir anlama muhtaç olan insanın, dünyayı örtüsünden arınmış bir biçimde idraki o “çevre”nin vesilesi ile olacaktır. Çevre dünyayı örtüler altına gizlemediği zaman böyledir, zira başında totaliter bir “bahçıvan” yoktur. Totaliter bir bahçıvan tarafından yönetildiği zaman ise çevre, “dünya”yı gizler insandan. İşte o zaman yaşanan çevre; -Bauman’ın ifadesiyle- rasyonel bir mekanizma olarak kurgulanır.

Yaşamın rasyonel bir mekanizma olarak kurgulanması mühimdir. Bauman için modern zamanlar salt bu amaca hizmet eder. Yaşam bir mekanizmadır modern zamanlarda. Fakat modern zamanların çıkış noktasının söylemi başka bir şeydi: Hakikati, akılla bulmak. Oysa gelinen noktada insan hayatı bambaşka bir şeye indirgendi. Bu indirgemenin husule gelişi kaçınılmazdı belki. Zira “hakikati akılla bulmak” söyleminin sahipleri ya hayatın dolayısıyla hakikatin rasyonel bir mekanizmanın içinde olduğuna inanıyordu yahut hakikati aramak gibi bir çilenin peşinde hiç olmadılar. Bauman’a göre Aydınlanma hakikat ışığının peşinde değildi baştan beri. O salt insan hayatını totaliterce düzenleyen bir bahçıvandır. Kendi düşünce sistemini -ve kapitalist düzeni- dünyaya egemen kılmak isteyen bir totaliter. Bu sebeple Aydınlanmanın “aklın egemenliği” söylemi salt bu düzenin devamlılığını sağlayacak ilişkilerin kurulması şartıyla geçerlidir. Düzenin sorgulanması mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bahçe kültürünün inşasının bahçıvanlarından biridir. Bildiri maddelerini sıralamadan evvel şunları söyler: “İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.” Evvela, bildiri tüm insanlığa seslenir. Eğitim, öğretim, hak ve özgürlükler hakkında konuşulur iken bu bildirinin göz önünde tutulması gerektiğini vurgular. Nihayetinde ise tüm halklar ve uluslar için “ortak”, “ideal” ölçüleri belirleyenin bu bildiri olduğunu ilan eder. Hayatı kuşatan değerlerin muhtevasının belirlenmesinde tek yetkilinin kendisi olduğunu söyleyen bu bildiri; Bauman’ın “bahçıvan”ınıdır. Zira hem gözetleme hem de düzenleme iddiasındadır. Bu iddia dolayısıyla Gasset’in “çevre”sini husule getirir. “Dünya”nın üstüne bir örtü çeker. Kendi kurduğu, esas dünyadan münezzeh, yapay bir mekân tesis eder. Nihayetinde, rasyonel bir mekanizma olarak yaşanır hayat.

Feyza Yapıcı

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir