Yazılar:
  • Edebifikir Kitap Pusulası: Hatırat
  • Revü Gülütü
  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti
  • Sırrı Fâş Eylemek
  • yekinen
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050

Deliliğin Güncesi – 4

Celal Kuru  |  13/02/2019  |  Kategori : Günlük   |  Okunma:1.978

6

Doktorun günlük tutmanı, her gün düşündüklerini güncene kaydetmeni istiyor. Günlük tutmanın dünle bugünü mukayese etmek için elzem olduğunu, mukayese olmazsa muhasebe de olmayacağını, kendisini hesaba çekmeyen insanın da sürekli gerileyeceğini söylüyor. Önünde temiz bir sayfa var. Sen beyaz kâğıda bakıp ellerim kirli, ellerim kirli, yazarsam defter de kirlenecek, diye bağırıyorsun. Ellerini defalarca yıkıyor, siğil gibi çıkmış kara lekeleri bertaraf etmeye çalışıyorsun. Parmaklarının arasından kir değil, pişmanlık akıyor. Ellerindeki laneti kovmak istiyor ama beceremiyorsun. Zihninin içinde insanları tanımak için ilk olarak ellerine baktığın günler bir topaç gibi dönüyor. Savruluyorsun. Geçmişin önüne parça parça seriliyor.

Terhis olup evine döndüğünde misafir muamelesi görmüş, iki ay kimse sana karışmamıştı. Sivil hayatın tadını çıkartırken mahallenin Hacı amcası olaya el koymuştu bile. Evlenmen gerektiğine dair uzun bir nasihatten sonra konuyu bağlamış ve kendini ilk defa bir kızın karşısında bulmuştun.

İlk görüşmeye gittiğinde ne hissettiğini bile bilmiyordun. Heyecanın, bu konudaki toyluğun ve önünde uzun bir zaman var diye düşünmelerin fırsatları tepmene sebep olmuştu.

Yaşın yirmi beşe geldiğinde ise bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettin. Yavaş yavaş heyecanını yitiriyordun. Aile efradın ise bir tedirginliğin içine girmiş, uzak yakın demeden tüm akrabaların seni evlendirmenin derdine düşmüşlerdi.

Artık gittiğin görüşmeleri futbol müsabakasına benzetiyor ve üç bölüme ayırıyordun: ilk yarı, ikinci yarı ve maç sonrası yorumlar. Maçların hepsini yabancı sahada oynamanın ağırlığı omuzlarına çöküyordu. Kız evine giderken saçma bir kuralla karşılaşıyordun, “Damat adayı soru sorulmadıkça hiçbir şeye karışmaz ve konuşmaz.”

Maçın ilk yarısında damat adayı olarak başını öne eğmiş, gözlerini ayakuçlarına dikmiş, mahcup, had safhada sıkılmış olarak aile reislerinin konuşmalarına katlanmak zorundaydın. Sohbet konusu; genellikle kız babasının ya da abisinin mesleği, siyasi görüşü veya Anadolu insanın köy hatıraları üzerine olurdu.

Tekstil işi yapan ve etek imalatı ile uğraşan bir evde, Mercan ve Kapalıçarşı’nın tüm etek fiyatlarını öğrenilebiliyor hatta kimin ne kadar kazandığı bile konuşulabiliyordu. Sen,  kendini tüm bu sohbetten azade etmiş, kızla görüşmeye geldiğini bile unutmuş bir vaziyette,  yaşı seksenin üzerinde olan, Türkçe konuşmayı bile bilmeyen dede ile göz göze geliyor ve yalnızca onunla ünsiyet kuruyordun. Evden ayrılırken de el işaret ile duâ istemiştin. Sonradan aldığın habere göre de o evden seni damat olarak görmek isteyen bir tek o dede olmuştu.

Başka bir evde de iki ailenin karşılıklı olarak köy anıları depreşmiş olacak ki, ekinden samana, büyükbaştan davarlara kadar uzanan bir hasbıhâl çıkmıştı ortaya.  Bilmem kaçıncı kez gittiğin görüşmelerde, emekli maaşlarının konuşulduğu, siyasî meselelerin enine boyuna tartışıldığı, devletin kurtarıldığı ya da batırıldığı sohbetlerde başını kaldırıp isyan bayrağını dalgalandırmayı ve gönlünce bir sohbet açmayı çok istemiş ama bir türlü başaramamıştın. Gittiğin yerlerin listesini bile tutmuş olsaydın başlı başına bir yazı çıkardı. Giderken aldığın tatlı ve yol paraları ile nerdeyse bir düğün yapabilirdin.

Maçın ikinci yarısı olan kızla görüştürülme sahnesi ise standart çizgide devam etti. İlk başlarda yüksek olan beklentilerini günbegün düşürmüş, koskoca listeni üçe kadar indirmiştin. Kızların soruları da çok nadiren değişirdi. “Ne iş yapıyorsunuz, eviniz var mı, eğitim seviyeniz nedir?” gibi şeylerdi işte. Evliliğin kilit anahtarları iş, ev ve diploma olduğunu da öğrenmiştin. İlk ikisini az çok anlayabilsen de, üçüncüye aklın hâlâ ermiş değil. Senin beklediğin soru ise, “Beni sevebilir misiniz?” idi.

Maç sonrası yorumlar ise eve döndüğünde başlıyordu. Başlı başına bir çile olan bu sahne seni boğuyordu. Meraklı gözlerle bitmek bilmeyen sorular birbirini takip ediyordu. “Ne konuştunuz, güzel mi, beğendin mi?” sorularını üzerine boca ederlerdi. Aldığın her “Hayır” cevabı senin için bir yenilgiydi ve sen bu yenilginin tadını bile kendi başına çıkaramıyor, o Türk futbolunun müthiş klişesi “önümüzdeki maçlara bakıyorum” ile durumu kurtarmaya çalışıyordun.

Yaşın otuzu bulduğunda ise epeyce yorulmuştun. Ne zaman filanca yerde kız varmış deseler kalbin ortadan ikiye yarılacak gibi olur, sıkılıp daralır, uykuların kaçardı. Evlilik denilince yüzünün renginin attığını fark eden baban da çatmak için yer arardı. Annen ise apayrı. Annenin istediği kıza “Hayır” deme gafletinde bulunman senin için yüzyıllık bir yanılgıydı. Bu konu ömrün boyunca ısıtılıp ısıtılıp önüne getirilen bir yemek olacaktı. Miden kaldırsa da kaldırmasa da bu yemeği sindirmek zorundaydın. Annenin baskı siyaseti ise akıllara zarardı. Gece on iki de eve geliyordun ve odanın ortasında ütü masası, üzerine gömlek, pantolon, kazak, tişört ne varsa yığılmış, üstelik babanın elbiselerini de katma değer vergisi olarak eklerdi.

Bir de aileden bağımsız dışarıda görüştüklerin var ki onlar fecaatin tâ kendisiydi. Evde görüştüklerinin aksine daha konuşkan oluyorlardı. Kendilerine güvendiklerini mimikleriyle, el kol hareketleriyle belirtmeye çalışıyorlardı. Masaya tahakküm adına mı yoksa rahat görünmek için midir bilemiyorum bacak bacak üstüne atmalarına, gözlüklerini başörtüsünün üzerine koymalarına, ara ara telefonu çıkarıp bakmalarına acayip ayar olur, ilk defa görüşüyor da olsan müdahale etmekten çekinmezdin.

Kendilerine anne babasının hiç karışmadığını vurguluyor, gezip tozmak için senin de karışmamanın alt mesajını veriyorlardı. Erkeğin “kavvam” sıfatını yerle yeksan ederek kendilerine eş değil, yanında bir kukla ya da koluna takıp gezeceği bir çanta arıyorlardı. Hele de “Evlendiğim kişi beni taşıyabilmeli. Oturup kalkmasını bilmeli” gibi mevzulara giren olunca, bütün ukalalığını üzerine bir elbise gibi giyip yerin dibine sokmak istediğin anlar olmuştu ama dervişlik ve aylaklık arasında gidip gelen meşrebin buna müsaade etmemişti.

Hemşirenin narin sesi üzerine karabasan gibi çöküyor. O şuh edalı hemşire bile bir acuzeden farksız senin için. Kalemi eline alıp deftere yazıyorsun:

Dün pişmanlıktır. Bugün ızdırap. Yarın ise kaygı. İnsan söylediği her sözün altında bir şekilde eziliyor. Nedametin tek ilacı, susmayı öğrenmektir.

Celal Kuru

Deliliğin Güncesi – 1
Deliliğin Güncesi – 2
Deliliğin Güncesi – 3

Tweet

6 Yorum

  1. Molla kasım 11.05.2020 11:09:47

    Celal kuru öykülerinde neden kadın, figürleri hep bu şekilde hemşire şuh fabrikadaki kadın yine öyle ya daa kadınlar duygusuz sorular soran yaratıklar yada sosyopat manyaklar yada mecbur kalınıp evlenmek zorunda kalınmış karakteri çekip çeviren falan yani insandan çok kadının başka özellikleri ön plana çıkmış bence Celal Kuru kadın bir karakter oluşturup hikayeyi onun gözünden kurgulamalı hem okuyucuya hemde yazara iyi gelecektir

    Cevapla
  2. Sünbül 20.03.2019 18:50:35

    “davul dengi dengine” isimli bi iran filmi izlemiştim. tavsiye ederim.

    Cevapla
  3. dikişnakışelemanı 14.02.2019 20:36:03

    Sayın overlokçu’nun ismiyle müsemma olup kelimelerini yan yana getirirken daha dikkatli olması hepimizi, sağlam bir eleştirel yorumun okuyucusu yapabilirdi ama öyle görünüyor ki overlokçu için Deliliğin Güncesi-4 son damla olmuş. Kendisine ve modern tıbba acil şifalar diliyoruz.

    Cevapla
  4. ... 14.02.2019 14:08:24

    Celal ağabey üzülme artık. Kalbimiz kaldırmıyor. Hem bak diyor ki:
    ” …Kolay ve zahmetsizce içilen safi süt develerin ve hayvanların memesinden üzeri pis şeylerle çevrili bağırsakların arasından süzülerek gelmektedir. Bununla birlikte o, etrafındaki pis maddelerle kirlenmeden safi bir şekilde çıkmaktadır. Bunun gibi kalbin safa hali çok kere insanın yaşadığı karışık durum ve hallerden sonra elde edilir. Çünkü hakikat bir hak ve batıla bağlı değildir; Cenabı Hak dilediğini yapar. Kim tevhid sırrına vakıf olursa tüm işlerin ve olayların ilahi takdirle meydana geldiğini yakinen bilir ve kendi hesabiyla iyi kötü ayrımı yapma kulfetinden kurtulur. O zaman sırlar safi olur; İnsan içinde yaşadığı vakitte sıkıntı çekmez.”
    Allah seni kendi hesabinla iyi kötü ayrımı yapma kulfetinden kurtarsın. Ondan sonra ne pişmanlık ne izdirap ne kaygı..:)

    Cevapla
  5. overlokçu 14.02.2019 01:31:45

    Müdahil olamadığın hayatların üzerini çizmektesin. Öyle bir benlik inşâsı ki bu.. acınası bir erkeklik var etmiş sende. Hem de ‘olması gerekeni söylüyorum’ kılıfında. Aynaya baktığında suçluyu gördüğün iddiası bütünüyle yalan. Kendinden başka her şeyi suçluyorsun. Ve ne yazık ki öyle güçlü kılıflar bulmuşsun ki vehametin farkına varman imkansız ya da çok zor. Allah kurtarsın kardeşim.

    Cevapla
    • Reçmeci 14.02.2019 20:22:42

      İnsanlar hakkında yazdıklarına bakarak karar vermek pek isabetli olacağını düşünmüyorum. Tanpınar ya da Yahya Kemal’in sadece metinlerine baktığınızda iki ihlaslı mü’min görebilirsiniz ama hayatları tamamen farklı. Yahya Kemal, okuduğunuzda cuş-u huruşa geldiğimiz şiirlerinin ya içki masasında ya da sarhoşken yazmıştır.
      Velhasıl kelâm bizim ölçümüz okuduklarımız değil, birlikte yolculuğa çıkmak ve alış veriş yapmaktır.

      Cevapla

Reçmeci için bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Edebifikir Söyleşileri

Sonraki Yazı

Edebifikir Kitap Pusulası: İsbât-ı Vâcib

İlgili Yazılar

  • 6

    Rüzgâra Tutulmuş Günler – 37

    Sulhi Ceylan
    12 Haziran 2020 – Cuma İyi, deyince...
  • 2

    sistem müsaade etmiyor

    Mehmet Raşit Küçükkürtül
    orta okul, lise sıralarında okurken...
  • 4

    Rüzgâra Tutulmuş Günler – 36

    Sulhi Ceylan
    21 Mayıs 2020 – Perşembe Kaygının...
  • 5

    Rüzgâra Tutulmuş Günler – 35

    Sulhi Ceylan
    12 Mayıs 2020 – Salı Acı,...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • En Sevdiğimiz Kitap İsimleri için Ambrosia
  • Sırrı Fâş Eylemek için Nagehan
  • Revü Gülütü için Nesnâs
  • Revü Gülütü için Yarı donuk hevesimi ellerine veriyorum
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II için Kardeş
  • Sırrı Fâş Eylemek için Meclis-i Mebusan
  • Bir Başka Açıdan “Yedinci Gün” için zeynep
  • yekinen için m. fatih
  • Kütüphanemizde duran ama okumadığımız kitaplar bize ne öğretir? – 5 için kütüphanesinden uzak üniversiteli
  • yekinen için Meclis-i Şuara

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Edebifikir Kitap Pusulası: Hatırat

    Abdurrahman Mıhçıoğlu
    18.01.2021

  • Revü Gülütü

    Sizden Gelenler
    16.01.2021

  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti

    Salih Mirzabeyoğlu
    15.01.2021

  • Sırrı Fâş Eylemek

    Sulhi Ceylan
    14.01.2021

  • yekinen

    Feyyaz Kandemir
    13.01.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • İletişim
  • Suyum Unum Buğdayım

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 9

    “Zillî Eğitim”

    By EdebiFikir
    Muşta Dergisi, 4. sayısına “Zillî...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...