Yazılar:
  • Yunus Emre Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır
  • Yenileyen Yenilgi
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi
  • "Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır"
  • Müsâbaka
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi

Zeki Dedemin Kitaplığı

Sizden Gelenler  |  05/01/2016  |  Kategori : Hatıra Saklama Ofisi   |  Okunma:2.551

1

Çocukluğumdan beri sırası neredeyse hiç değişmeyen, eve dönmeye birkaç gün kala yapılan köydeki akraba ziyaretlerinde en çok payı hep iki ev almıştır. Annemin gizli veya açıktan ısrarlarına rağmen öğle hatta bazen akşam yemekleri bile bu evlerde yenmiştir. Yanlış anlaşılmasın, annem buraları sevmediğinden değil; kendi annesinin evinde daha çok vakit geçirmek istediğinden böyle davranır…

Dörtyol’a bağlı köyüm Kuzuculu’nun bir zamanlar mahallesi olan Ocaklı’daki misafir olduğumuz iki evden biri babamın dayısı ve iki teyzesinin yaşadığı; biraz ötedeki, yolun altındaki de babamın dedesinden olmayan Mücella Teyzesinin evi. Dayımın evinde akraba ilişkileri biraz karışık. Bu uzun ziyaretlere rağmen kullanacağım unvanları benim bile tam olarak belirlemem bıyıklarımın terlemesi yani elini öpmemin helal olmadığı akrabalarıma el öpmek üzere davrandığımda ayıplanmam veya ‘Hadi bu son olsun’ demeleriyle oldu. Onu da anneme sorarak öğrendim zaten. Babama sorsam kızardı çünkü.

Zabıta amiri olan dayımın evi, olabilecek en işlek yerde, tek katlı, önünden su kanalı olarak bilinen ‘ark’ geçen, geniş avlulu, avlusunda koca çınarlı bir ev. Yolun işlekliğinden olacak evdeki hiç evlenmemiş iki teyzemden biri avlunun cadde köşesine bir bakkal açmış. Ancak yolun çevre yoluna bağlanmasıyla ve yürümek yerine araç kullanmayı tercih edenlerin artmasıyla işlevini kaybetmiş. Bu yüzden çok eskilerden kalma ama hâlâ üretilip satılan gazoz, bisküvi markalarını bulmak mümkün. Ve tabiî ekmek, mum, kibrit gibi klasik ihtiyaçlar.

Bakkalın karşısında da şu an oturulan ev var. Onun arkasında da harabe bir ev daha. Yıllardır merak etmeme rağmen içine girmeme izin vermezler. Ancak bakkalda bulduğum, refleks olarak dikkatimi çeken İstanbul basımı eski bir dergi, bu sefer izin almadan, beni doğruca bu harabe eve sürüklüyor. Evin hâliyle kapısı yok. İçeri girer girmez sol tarafta yer alan gömme kitaplık beni kendisine bağlıyor. Öylece kalakalıyorum. Dokunmadan inceliyorum önce. Birçoğu aynı şekilde siyah ve sert kapakla ciltlenmiş. Tam anlamıyla bir parmak toz var. Tabiî bu benim için mühim değil. Şu an düşündüğüm tek bir şey var o da bunları buradan çıkartmam gerektiği. Hızlıca bir plan yapıp bana karşı çok sıcak davranan bakkal teyzemin yanına gittim. Heyecanımı belli etmeden evi merak ettiğimi söyledim. “Gir bak ama bir şey yok” manasındaki onayına bıyık altından gülüp hemen kitaplığa yöneldim. Biraz, içeride oyalanıp almak istediğim kitapları kabaca seçtikten sonra tekrar teyzemin yanına döndüm. Şaşkınca içerideki kitaplıktan bahsettim. O da bana kitaplığın babasının, Zeki dedemin olduğunu övünerek söyledi. Bunu zaten ciltlenmiş kitapların üzerine kitabın ismiyle aynı biçimde farklı boyutta basılmış ‘Zeki Selen’ isminden anlamıştım ama bunu bakkal teyzemin söylemesi kitapları alma işini biraz zorlaştıracak gibiydi. Ben de evde kitapla en az ilgisi olduğunu tahmin ettiğim dayıma yöneldim. Önce izin vermedi, şaşkınlığımı ve kabullenemeyişimi fark etmiş olacak ki “Beş-altıyı geçmesin.” dedi. ‘Sen ne anlarsın ki?’ isyanlarıyla yine kitaplığın önündeyken siyah ciltlilerinin bazılarında dayımın adının basılı olduğunu gördüm. Şaşkınlığım ve utanma duygum farklı bir tebessümle yüzüme yansıdı.

Bulmuşken ‘Sefiller’ in üç ciltlik, kendinden sert kapaklı basımını hemen bir köşeye ayırdım. Altı kitabın üçü Sefiller oldu böylece. Ve diğer üçüne karar verecek ya da diğerleriyle kıyas yapacak bilgim olmadığı için isimlerini en çok duyduklarımdan ve cildi en güzel olanlardan seçim yapmam gerekti. Halikarnas Balıkçısı’nın “Ege’den” kitabını ve Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sını da “Sefiller”in üzerine koymuşken dayım seslendi. Bir dahaki geldiğimde alacaklarımı da seçip ayırmayı düşünürken daha altıncıyı seçemeden buradan ayrılmam gerekti. Seneye geldiğimde burada epey vakit geçireceğimi hesaplarken Zeki dedem hakkında da bir şeyler öğrenmem gerektiğini hissettim.

Zeki Dedem

Doğma büyüme İstanbulluymuş. Ailesi de öyle. Nereye bağlı olduklarını öğrenemediğim ehl-i tarik bir ailede ikinci veyahut üçüncü çocuk olarak dünyaya gelmiş. Tahmini 1920-1925 yılları. Ailesi ile arası pekiyi değilmiş. Tahminim kadın kuaförü olması ve bu mesleğe sahip olana kadar böyle bir ailede bu mesleği yapabilecek rahatlıkta davranmasından dolayı. Bunun yanında çok da sert mizaçlı, dolayısıyla kararlı ve inatçı birisiymiş. Böyle bir karaktere sahipken de âşık olup evlenmek istediği bir Ermeni kıza iki ailenin de itirazı ile kavuşamayınca bunu kaldıramayıp İstanbul’dan kaçıp Adana’ya yerleşmiş. Burada bir kadın kuaförü açtığını biliyorum. O kadar.

Tabiî tekrar ilginç bir aşkın içine düşmüş dedem. Kız kaçırmayı göze alamayanlar için yine imkânsız bir hikâye.  Ama bu hikâyenin ilginç yanı kızı vermemelerinde değil, çoktan vermiş olmalarında. Babamın anneannesini dört aylık gebeyken kaçırmış dedem. Kız da razı tabiî. Zeki dedem için yanıp tutuşur hâlde.

Adana’dan kaçmışlar. Başka bir yere yerleşmişler mi bilmiyorum ama sonunda gelip kitaplığı bulduğum eve yerleşmişler. Muhtemelen aynı arsada ikinci ev bu. Çevredeki bu hikâyeyle çağdaş evler hep saman harcından çünkü. Dedem farklı dönemlerden sonra ailesine yakışır olmaya karar verdiğinden olacak, çetin ceviz mizacından yere abdestsiz basmayıp, takkesiz görünmemeye çalışan hassas mı hassas bir Müslüman olmuş. Yatalak olduğu son dönemlerde duvardan ya da başucundaki kiremitten abdest alırmış. Okumaya da hep devam etmiş. Yatalak hâliyle bile bir sağdan bir soldan iki gazetenin tüm yazılarını okurmuş. Ben doğmadan elli bir gün önce de vefat etmiş. Eşinin mezarı başka bir yerde olmasına rağmen kendisi yine mezarlıkta bulunan eski bir çınarın altına gömülmek üzere vasiyet etmiş. Mezarının yanından da iki üç seneye kadar bir ark akıyordu. Evinin önündekine varan ufak bir su yolu…

Zeki dedem ayrımcılık olur korkusuyla en çok ilk kızına ilgi göstermiş. Evinin biraz ötesindeki Mücella teyzem işte. Böyle de hassas biriymiş. Bana da kitaplığını bırakmış.

Ertesi Sene

Kitaplığımın önüne geldiğimde bir yıkıma uğramış gibiydim. En son bıraktığımdan çok farklı bir hâldeydi. Sert kapaklı, ciltlenmiş kitaplar alınmış; hiç de nazikçe olmayan bir kitap seçimi yapılmıştı. Neyse ki geçen bu bir yılda şekilden çok anlam arayışını yakalayabilmiş ve Necip Fazıl’a ait iki eseri hemen gözümle yakalayabilmiştim. “Çöle İnen Nur” ve “Son Devrin Din Mazlumları”. Bu ikisiyle birlikte başlıkları dikkatimi çeken iki kalın kitap daha alıp avludaki masaya yerleştim. Kafamda yine beş kitaba sahip olma düşünceleri varken dayım çıkageldi. “Bakıyor musun? İyi bak, sonra geri yerine koy.” dedi.  “Dört-beş tane alsam bari dayı.” dedim ama cevap gecikmedi: “Olmaz. Emekliye ayrıldım, hepsini ben okuyacağım.”

Büyük hayal kırıklıkları içinde boş boş yarım saat kadar kitaplara baktım. Dayı bu, hem de babamın dayısı. Nasıl itiraz edebilirdim ki? Kitapları bırakmak üzere harabe eve yönelmişken bu yazıyı yazmama vesile olan “Çöle İnen Nur”u arabanın penceresinden içeri atıverdim. Fakat sonra emrivaki de olsa helalliğimi istedim.

Allah hepimize büyüklerimizden kalma bir kitaplık nasip etsin.

Mustafa Cihan Alliş

hatira_saklama_ofisi_5
Tweet

1 Yorum

  1. ıslak unutulmuş taş bezi 06.01.2016 16:45:06

    Amin kere amin

    Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Pil

Sonraki Yazı

Yüz Elli Kilo Kâğıt Kaç Kestaneli Pasta Eder?

İlgili Yazılar

  • 3

    Dut Hatun

    Feyyaz Kandemir
    Feyyaz Kandemir, hatıra saklama ofisi...
  • 7

    kerziban nenem öldü

    Mehmet Raşit Küçükkürtül
    hakkında birçok şey yazmak mümkün....
  • 3

    Pişmanlığın Anatomisi – 2

    Ertan Babacan
    Yapılan yanlışlardan pişman olmak...
  • Ev Yapımı, Organik El Yazısı Satışlarına Başladık!

    EdebiFikir
    Yazarlarımızdan Mehmet Raşit...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Edebifikir Radyo

Son Yorumlar

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Obsidyen
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi için Periferi
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Ömer asaf
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için okur
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için .
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Feyza
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Abdullah
  • Mihrinaz için buradayımhep
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için genel okuyucu
  • Dut Ağacı için hayri pıtır

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Yunus Emre Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

    Feyyaz Kandemir
    01.03.2021

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır

    Celal Kuru
    27.02.2021

  • Yenileyen Yenilgi

    Mehmet Emir
    26.02.2021

  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi

    Davut Bayraklı
    25.02.2021

  • “Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır”

    Sulhi Ceylan
    24.02.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Derin Yapılanma
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 2

    Benini Okumak ya da Kendiliğin Katmanları

    By Sulhi Ceylan
    İnsanın kendini bilme uğraşı,...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...