Yazılar:
  • Hitler’in Sahte Günlükleri
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi III
  • Sezai Karakoç'un Hatıraları - 2
  • Edebifikir Kitap Pusulası: Hatırat
  • Revü Gülütü
  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050

Biraz Timsaha İhtiyacım Var

Süleyman Mete  |  28/03/2013  |  Kategori : Hikâye   |  Okunma:2.456

Süleyman Mete, elinde tuttuğu timsahla huzuru arıyor.

***

Perdeden sızan güneş, kulağıma eğilip “Kalksan iyi edersin!” dediğinde, saat 11’i sadece 3 dakika geçiyordu. Kapıyı açıp, güneşe “Batsan iyi edersin!” dediğimde, saat 12’yi sadece 3 geçiyordu. Otobüs durağına ulaşıp kendimi içine attığımda ise 12’yi 12 dakika geçiyordu. Ben kimseyi geçemeden kapının ağzında, mumyalanmış bir put gibi durmaya başladığımda saatin neyi, kimi geçtiğinin önemi kalmıyordu. Metrekareye üç yaratılmışın düştüğü bir yerde sadece gözlerini oynatabilirsin çünkü.

Çin işkencesini para ile satın aldığım otobüsten indim. Eklemlerim yeni doğan bir bebeğin ağlamasını andıran sesler çıkardığında hâlâ felç olmadığıma inandım ve iş görüşmesini yapacağım adrese doğru yola koyuldum. Bu mesafe içerisinde, gelecek planlarımın krokisini çizmek için gerekli düşünceleri toplantıya çağırdım. Toplantıya katılan düşüncelerim yüzlerini yıkamamış olacak ki, hiçbiri plan yapmaya yanaşmadı. Haklılardı. Bildiğim kadarıyla, bir işe sahip değilsen plan yapılmaz, hayal kurulur. Hayaller, planların kalıba sokulması için kullanılan kaplardır ve bende fazlasıyla vardı.

Yol boyu, simit satamayan, açtığı kitabı okumayan, güneş gözlüğünü takmayan, baktığı geminin ardından şiir yazamayan onlarca kişi gördüm. Gördüklerime aldırış etmeden yoluma devam ettim ve görüşmemi yapacağım binanın önüne geldim. Derin bir nefes alıp, şövalye edasıyla içeri daldım. İş görüşmesi için geldiğimi söyledim. Beklememi söylediler. Benim dışımda bir kaç kişi daha vardı. Herkes göz ucuyla birbirini süzüyor, göz kapaklarıyla tehditler savuruyor, eller yumruk yapılıyordu. Ben, elimde hiçbir şeyim olmamasına rağmen bu psikolojik savaşa katılıyor, düzensiz birlikler halinde saldırıyordum. Belli bir süre geçtikten sonra sıra bana geldi ve içeri girdim. Platonik patronumun sorularını cevaplamak için koltuğa oturdum. Antik Yunan filozoflarına merakından mıdır nedir “Neden?” diye sordu. Bir patronun sorabileceği en sıradan soru buydu ve ona neden burada olduğumu afili cümlelerle anlatmam gerekiyordu. “İhtiyaç” dedim. Neye ihtiyacım olduğunu sormadan “Bir timsaha ihtiyacım var. Bunun için çalışmam ve para kazanmam lâzım.” dedim. “Ne yapacaksın timsahı?” diye sordu. “Besleyip, büyüteceğim” dedim ve “Tamam, biz sizi ararız” dedi. Binadan çıktım ve eve gidip yatağıma usulca yattım. Üç gün evden dışarı çıkmadım. Yemek yemek ve yatmaktan başka, arada ellerimi de yıkadım.

Evde kalmak ruhuma iyi gelmediği için, dördüncü günü dışarıda geçirmeye karar verdim. Ne zaman canım sıkılsa, bir parça simit uğruna vapurun peşinde çığlıklar atan martılara simit atmamak için vapura binerdim. Yine aynısını yapmak için vapura bindim. Martılara bakıp gülerken, gözüm saat üç yönündeki yeşil gözlü kadına takıldı ve zaman durdu. Saat işlemiyor, kalbim derimde hissedilecek oranda çarpıyor, “Bırak beni gideyim ve avuçları boş olan kişiye koşayım” diye feryat ediyordu. Beynim bütün algılarımı kapatıp, odak noktamı yağmur ormanlarını andıran o gözlerine hedefi kitliyordu.

O denli hayat verici bakıyordu ki bir koala bile uykusunu bölüp, hayatının en hareketli saatlerini yaşayabilirdi. Hayata numaralı gözlükleriyle bakanlar, onu gördüğünde gözlüklerini fırlatıp bulanıklıktan kurtulabilirdi. Açlar doyabilir, evsizler ısınabilirdi. Çölde vaha arayanlar amacından vazgeçip kendini denizlerde bulabilirdi. Eğer bu gözlere insanların hepsi bakabilse, huzur ve mutluluk içlerine dolup evreni gülümsemeler basabilirdi.

Bu gözler, gözleri tamamlayan saçlar, dudaklar, eller hayatın gerçekliğini ortaya koyuyordu ve ben rüyamdan uyanıyordum. Yirmi üç yıllık hayatımda bu kadar çok hayal kurup bu kadar çok inandığım olmamıştı.

Gemi rıhtıma yaklaştığı vakit, yerinden doğruldu ve atmosferi yararak bana doğru yürümeye başladı. İşte o an elim, ayağım işlevlerini bıraktığını ve emekliye ayrıldığını beynim vasıtasıyla bana iletti. Attığı her adımda doğum oranı yükseliyordu. Bana geliyordu. Tüm güzelliği ve asaletiyle bana geliyordu. Köşeye sıkışmış, kaçacak bir yerim yok gibi hissediyordum.

Gemi rıhtıma yanaştığında dudaklarından “Merhaba” kelimesi döküldü kucağıma. Tek bir kelimesi bile dünyanın en afili sözlerinden, en güzel şiirlerinden, en sıkı romanlarından daha etkileyiciydi. Dilim, ağzımın içinde saklanacak yer arıyordu resmen. Çenem kepenklerini indirmişti. Şaşkındım. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Tam o sırada telefonum çaldı. Arayan platonik patronumun şirket numarasıydı. O an dünyanın en zor kararıyla karşı karşıyaydım. Ya yeşilliğime koşacaktım, ya da patronuma. Beynim iktidar ve muhalefet kavgasının içindeydi. Durdum. Gözlerimi kapattım. Ortamın bütün oksijenini içime çekip astım hastalarına zor anlar yaşatıp, telefonumun “Yes” tuşuna bastım. Rıhtıma atlayıp yerleri döverek yürürken sekreter görmediğim dudaklarından “İşe kabul edildiniz. Pazartesi 09.00’da şirkette olun. Size mail atacağım gerekli evrakları ayarlarsınız” dedi. Biliyordum ki, bir işim olmadan yeşilliklerde dolaşamazdım. Ismarlayamadığım her çayda ormanlar tahrif edilecekti. Yerlerine koca binalar dikilecek ve gün gün yalnızlaşacaktım. Kondisyonum bu tarz bir maça hazır değildi. Anlık kararların yıkımı, düzelmesi zor bir yapboza benziyor çünkü. Anlık duygulara kendimi kaptırmak istemedim. Herkes bilir ki; mutluluk, fast foodtur ama huzur, kuru fasülye pilav.

Tweet

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Tırnak Uzatmak mı?

Sonraki Yazı

Yunus Emre

İlgili Yazılar

  • 1

    Gerçek Kesit

    Mehmet Emir
    I. Uyananlar uydu. Paçasın...
  • Maske

    Mükerrem Mete
    Görmek bu değildi. Perde yoktu...
  • 3

    Döküntü

    Enes Can
    Rızk Çay Ocağı’nın emektar...
  • 1

    Aklın Odaları ve Saklı Huzursuzluklar

    Mehmet Erikli
    Gece yarısı. Ayağına doğru bir...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Edebifikir Radyo

Son Yorumlar

  • Sezai Karakoç’un Hatıraları – 2 için Mahmut
  • Hitler’in Sahte Günlükleri için İlker Orbaylı
  • Bana Verilen Armağan için dönem bitiyor ve ben
  • Şimdi ya Sonra Belki de Dün için Ketebet
  • En Sevdiğimiz Kitap İsimleri için Ambrosia
  • Sırrı Fâş Eylemek için Nagehan
  • Revü Gülütü için Nesnâs
  • Revü Gülütü için Yarı donuk hevesimi ellerine veriyorum
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II için Kardeş
  • Sırrı Fâş Eylemek için Meclis-i Mebusan

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Hitler’in Sahte Günlükleri

    Davut Bayraklı
    21.01.2021

  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi III

    Bilal Can
    20.01.2021

  • Sezai Karakoç’un Hatıraları – 2

    Sizden Gelenler
    19.01.2021

  • Edebifikir Kitap Pusulası: Hatırat

    Abdurrahman Mıhçıoğlu
    18.01.2021

  • Revü Gülütü

    Sizden Gelenler
    16.01.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • İletişim
  • Suyum Unum Buğdayım

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 3

    Sevgilerde

    By Behçet Necatigil
    Sevgileri yarınlara...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...