Yazılar:
  • Yunus Emre Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır
  • Yenileyen Yenilgi
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi
  • "Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır"
  • Müsâbaka
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi

Felaket, Duvar ve Talat

Süleyman Mete  |  17/02/2018  |  Kategori : Hikâye   |  Okunma:2.289

5

Bana ait şiirlerin okunmadığı, hikâyelerin anlatılmadığı, gazellerin söylenmediği ucu bucağı olmayan sokağa giriş yaptığımda aslında yok oluşun da bir var oluş olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Bunu düşünmemenin herhangi bir sebebi yoktu ama insan, boşluğun sert zemininde adım atarken böyle şeyler düşünebiliyor. Bu süre zarfında mantık, kalp, ruh ve dahi birçok şey kendine bir köşe belirleyip öylece oturup olan biteni izliyor. Seyir zevkinin ne derece büyük olduğu muammasını kafa yormadan, izin almadan, soru sormadan öylece oturup izliyor.

Hayatlarımızı mahvedecek şeyler her zaman vardır. Bunu herkes yaşar. Belli bir zümrenin tekelinde olan bir şey değildir mahvolma hali ama bunu ortak bir duygu olarak görene de pek rastlanmaz.

Bana ait olmayan, eşyalarında izimin, aynasında kendimin olmadığı, portmantoda artık evimize gidelim diye ortalığı ayağa kaldıran çocukları andıran ceketlerimin olduğu eve girmek için cebimden anahtarları çıkardım. Kapıyı açacak olan anahtarı diğer işe yaramazlardan ayırıp yuvaya soktum. Bir mermi bir silahın yuvasına nasıl sokuluyorsa bende anahtarı aynen öyle soktum. Bir elimle kapının tokmağını tutup diğer elimle tetiğe bastım. “Tak!”

Eve girdiğimde sabah işlemiş olduğum cinayetlerin hepsinin yerli yerinde olduğunu gördüm. Pijama, terlik, yorgan, yarım kalmış kahve… Soğukkanlı bir şekilde tüm cesetleri ortadan kaldırdım ve ceketimi çıkarmadan koltuğa oturdum. Topladığım saçlarımı açtım, geriye attım, kenardan fırlamış olanları kulağımın arkasına sıkıştırdım, kabaran sakallarımı düzelttim.

Karşımda diğerlerine hiç mi hiç benzemeyen, farklılığın tahrik ettiğini avaz avaz bağıran duvara gözlerimi diktim ve bakmaya başladım. Kimse onun gibi değil. Yani diğer duvarlar gibi. Onlar düz, standart bir hayat yaşayan, sabah işe gidip akşam eve gelen, sofrayı kurmaya yardım eden ve sonrasında sofrayı toplamaya yardımcı olan, ajans izleyen, pijamalarını giyip yakın gözlüğünü takarak dergi, gazete okuyan duvarlar. Ama karşımdaki öyle değil. Parçalanmış kayalardan, eskinin kiremitlerinden oluşan, sıvaları simsiyah saçların arasından fütursuzca çıkan beyaz saçları andıran bir duvar. Duvar demeye pek dilim varmıyor ama duvar demezsem de ne diyeceğimi bilmiyorum.

Uzun süredir hayatım yolunda gitmiyor. Gitmesi için bir neden var mı bilmiyorum. Soruların hâkim olduğu bir hayatın içinde cevapların tutsaklığını varsayarsak ve adalet mekanizmasına sahip olan kişinin de ben olmadığını düşünürsek bunun bir geri dönüşü yok demektir. Nitekim de yok. Bu sebeplerden ötürü eve gitmeden önce işimden izin alıp 2 gün önce randevu aldığım psikiyatrın yanında soluğu aldım.

– Talat Bey hoş geldiniz.

– Hoş bulduk hocam.

– Geçin şöyle oturun. Ne içersiniz? Çay, kahve?

– Su alayım ben, dışarıdan olsun. Soğuk olunca hasta oluyorum.

– Kızım, bir su bir de çay getirir misin bize?

Hayal ettiğim ortamla, içine düştüğüm ortamın arasında dağlar kadar fark vardı. Çok güzel kokuyordu bir kere. Hoca diye hitap ettiğim kişi gayet bakımlı ve güler yüzlüydü. Bizim gibi hayatı yolunda gitmeyen insanların uğrak yeri olan bir adamın bu kadar sağlam kalabilmesi mucize olabilir miydi?

– Evet, nasılsınız? Anlatın sizi dinliyorum.

– Vallahi hocam sen sor ben anlatayım. Ben tavsiye üzerine geldim buraya. Ne konuşayım?

Gerçekten de tavsiye üzerine geldim. Geçenlerde bir kafeye çay içmeye gittiğimde karşılaştığım arkadaşım “Seni iyi görmüyorum Talat, böyle mala bağlamış gibi bir halin var. Bi doktura görük, kafa dokturu ama” dedi ve bu bozuk Türkçe’ye sahip arkadaşım beni o an “doktura” gitmeye ikna etti. Normal ve akıcı bir şekilde bana bunu söylemiş olsaydı “Ne diyorsun lan sen kerto” deyip sağlı sollu girişebilirdim ama söylediği sözler bana inanılmaz samimi geldi.

– Peki, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

– Kendimi hissetmiyorum.

– Kendinizi nasıl hissetmiyorsunuz peki?

– Hissediyormuş gibi hissetmiyorum.

– Hissetmiyormuş gibi hissettiğiniz hislerinizden bahseder misiniz?

– Hissetmediğim hissettiklerimden bahsedecek hissettiğim şeyler yok.

Muhabbet daha en başından saçma sapan bir hal almıştı. Bu adam neden küçükken babamın beni dövüp dövmediğini sorarak başlamamıştı anlamış değildim.

– Peki, ben konuşmanızı bekleyeceğim. Bir saat vaktimiz var.

– Sigara içebiliyor muyum?

– Tabiî.

Bir saat boyunca birbirimize baktık. Ben en son Necla ile uzun süre böylesine susarak konuşmuştum. Sonra Necla seni anlamakta güçlük çekiyorum deyip gitmişti. Manav Hilmi’nin oğluyla nişanlanmış şimdi. Hilmi kekeme ve akıcı konuşan biri değil oysaki. Oysa biz hep birbirimize insanlar zekâlarını, duygularını konuştuklarından çok sustuklarıyla belli etmeli diyorduk ve çay içiyorduk. Demek ki öyle değilmiş. En azından onun için.

– Talat Bey, süremiz doldu. Bir sonraki seans haftaya bugün. Aynı saat sizin için uygun mu?

– Uygundur hocam. Yalnız bir ilaç filan yazsanız olmaz mı?

– Henüz değil, haftaya bakalım buna.

– Eyvallah.

Karşımda diğerlerine hiç mi hiç benzemeyen, farklılığın tahrik ettiğini avaz avaz bağıran duvara gözlerimi diktim ve “Felaket neydi?” diye sorup bir tütün sardım. Tütünüm bitesiye kadar aralıksız baktım ve bir cevap bekledim. Hiçbir şey olmadı. Yani bir cevap alamadım. Oysa benim bildiğim ama başkasından duymak istediğim “Felaket içinde bulunduğumuz koşulların adıydı”dan başka bir şey değildi.

Sinirlenmeye başlamıştım. Gözlerimi kitlediğim duvarın tek bir hareketi, yani ne bileyim bir çat sesi ya da sıvasından birazının yere dökülmesi beni rahatlatacaktı ama olmadı. Sinirlendim çünkü rotasız ve koordinatsız uçan tüm uçaklar bende batıyordu. Sentimental gülüşler yatırdığım şu yüzümde her savaşın mağlubu düşüncesizlik yatıyordu.

Sinirime yenildim ve hepsinden farklı olduğunu düşündüğüm duvara dünden kalan kahve fincanını olağan gücümle fırlattım. İçim biraz olsun rahatlamıştı. Sonra yerime oturdum. Sırtımı yasladım. Gözlerimi kapattım. Uyumuşum.

Büyük bir çığlıkla irkildim. Duvar konuşuyor zannettim ama konuşan daha doğrusu bağırarak konuşanın evin sahibi olan arkadaşım olduğunu gördüm. Bu evin hali ne diyerek başladığı bağrışı, defolla son bulmuştu. Az önce sinirlenip fincan fırlattığım duvar gibi ağzımı dahi açmadan çantamı alıp çıktım.

Bir hafta sonra randevu saatimi aksatmadan psikiyatrımın yanına gittim. Hâlâ aynıydı. Bakımlı, güler yüzlü…

– Talat Bey hoş geldiniz.

– Hoş bulduk hocam.

– Geçin şöyle oturun. Ne içersiniz? Çay, kahve?

– Kahve alayım.

– Kızım, bir kahve bir de su getirir misin bize?

Bu muhabbetin ardından hocanın “Evet Talat Bey, anlatın sizi dinliyorum” diyeceğini adım gibi biliyordum. Buna fırsat vermeden söze girdim.

– Anlatın hocam sizi dinliyorum.

– Konuşması gerekenin siz olduğunu düşünüyorum.

– Peki. Felaket neydi?

– Nasıl yani?

– Hocam, felaket neydi?

Derin bir sessizlik oldu. O güler yüzlü adam karşımda duvar gibi kesildi ve ağzını hiçbir şekilde açmadı. Bir süre bekledim. Önümde kahve fincanı vardı. Elime aldım. Bir yudum aldım. Hocaya baktım. “Felaket neydi biliyor musunuz hocam?” diye söze girdim. Hoca retinamı rahatsız edercesine gözlerime bakıp “Neydi?” diye sordu. “Bilmiyorum hocam, bilmiyorum” dedim. Fincanı tabağa koydum. Ayağa kalkıp selam verdim. Kapıdan çıktım. Sekretere ödememi yapıp, bana ait olmayan, bana ait şiirlerin okunmadığı, hikâyelerin anlatılmadığı, gazellerin söylenmediği sokağa hızlı bir giriş yaptım.

Süleyman Mete

Tweet

5 Yorum

  1. Bîcan 12.08.2018 02:18:29

    Anlatım harika. Güle güle okudum.

    Cevapla
  2. müjde 16.03.2018 17:28:49

    çok beğendim, akıcı bir hikaye, tebrikler! yazmaya devam

    Cevapla
  3. Nevabit mi? 17.02.2018 20:07:33

    Aramızdaki İrlandalıların başı olduğunu biliyoruz yılanın başını küçükken ezmedik şimdi edebifikire yazar oldun yakında şöhret de olursun her neyse bunları bir kenara bırakalım aramıza hoşgeldin :)

    Cevapla
  4. zeynep k. 17.02.2018 16:25:13

    Süleyman Mete hikayeleri git gide, sonunu bildiğimizi sandığımız ve bu sanışla içinden bir anda sıyrılacağımızı düşündüğümüz ama çıkış kapısı sandığımız şeyin aslında yeni bir ağa açılan kapı olduğunu anladığımız bir labirente benzemeye başladı. Fizikte buna sarmal deniyordur belki emin değilim. Bu sarmal matematikçilere göre helis biçiminde olabilir bundan da hiç emin değilim. Neyse konumuz edebiyat zaten.

    Cevapla
  5. Mementomori 17.02.2018 13:51:04

    Sayın Süleyman Mete, edebifikir yazarları arasına hoşgeldin .

    Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Kırk Yaşıma Mektup

Sonraki Yazı

İslam’da Eğitim-Öğretim Metodu

İlgili Yazılar

  • 6

    Dut Ağacı

    Celal Kuru
    Yazar: Merhabalar. Yeni yazdığım...
  • 1

    Mesai

    Cüneyt Dal
    Sokağın başında bekliyorum. Bu ara...
  • 3

    Bodur

    Celal Kuru
    Bodur, çirkinliğin tarihi yeniden...
  • 1

    Apartman Odalarına Düşen Kar Taneleri

    Sizden Gelenler
    Pencere kenarındaki kanepeye elindeki...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Edebifikir Radyo

Son Yorumlar

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Obsidyen
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi için Periferi
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için Ömer asaf
  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır için okur
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için .
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Feyza
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için Abdullah
  • Mihrinaz için buradayımhep
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için genel okuyucu
  • Dut Ağacı için hayri pıtır

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Yunus Emre Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

    Feyyaz Kandemir
    01.03.2021

  • Yenilgi Yenilgi Büyüyen Yıllar Vardır

    Celal Kuru
    27.02.2021

  • Yenileyen Yenilgi

    Mehmet Emir
    26.02.2021

  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi

    Davut Bayraklı
    25.02.2021

  • “Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır”

    Sulhi Ceylan
    24.02.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Derin Yapılanma
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 10

    Amfi-Teatr: FF

    By Bahadır Dadak
    ekonomik bütünleşmeler: sabah 9.30,...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...