Yazılar:
  • Revü Gülütü
  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti
  • Sırrı Fâş Eylemek
  • yekinen
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II
  • Batlamyus ve Bilimsel Gerçekler!
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050

Kaza

Mehmet Erikli  |  10/09/2013  |  Kategori : Hikâye   |  Okunma:1.923

Mehmet Erikli, hevesleri elinde biriken insanları anlattı. Mehmet Erikli seni anlattı.

***

Rüzgârlı bir pazar sabahı evinden çıktığı sırada, tam olarak koskoca gövdesiyle, insanları gün doğarken tazelenmiş soluklarda taşıyan koca şehir düşünmüştü. Herkes yalnızlıklarını bir ceket gibi askılara astı da sen mi kaldın tek başına ve başıboş?  Ve etrafına bakına bakına ağır adımlarla yürüyüp giderken insan kalabalığının belki de her şeyi susturmaya kabil olan uğultusunun içerisinde kaybolup gideceğini de düşünerek sinirinin beynine doğru hızla tırmanmaya başladığını duyumsadı. Kendi kendine söylenip durdu hep, yol boyu. Bazı duyguları kabardı, sivrildi. Bazıları da söndü, silikleşti… “Ne kadar adım atsak da uzak düşeriz içimizdeki zamana,” diyerek bir yakınma haliyle başlayan cümlesine umutsuzlukla devam etmek istemese de ruh hali umuda biraz uzak düştüğünden ışıklı sözleri yakıştıramadı kendisine. “İçimizdeki zaman dörtnala uçup giderken kıyı kıyı ve sessizce, dışımızdaki akrep ‘mıh’tır ve öyle ki geceden kalma bir ağırlıktır bu iç acılarımıza saplanan,” diyerek cümlesini bitiren bu adam içinden öte şehrin halini de şöyle dillendirdi kendince: “Bir mum ışığının küçük ürperişlerini bile vücuduna alamayacak kadar insanla dolmuş şehir! Eğer herkes sende yaşamasına rağmen seni düşünmemeye devam ederse ‘kanamalı, bunamalı’ bir hastalığın pençesinde kıvranan bir hiç olup çıkarsın! Keşke kurtarabilsen kendini, sadece tüketmeye ayarlı insanlardan!”  Bu duygularla adımlarını tüketirken en sevdiği dostunun, sırdaşının ölüm haberini aldı. “Keşke telefon icat edilmeseydi ve ben bu acı haberi hemen alamasaydım,” diye geçirdi içinden. Ne yapacağını bilemedi. Her yıl yüzlerce insanın hayatını kaybettiği trafik kazası sonucu yitirmişti dostunu. Telaş içinde hastaneye doğru yola çıkması gerekiyordu. Fakat cebinde de metelik yoktu. Yürüyerek gidebilmek pek mümkün değildi. Şu an itibariyle borç alabileceği kimseyi de düşünemedi. Ve hemen hastaneye ulaşabilmek için hiç yapmadığı bir şey yaptı. Dilendi… Birkaç dakikalığına hemen biraz ötedeki caminin avlusuna girecek ve sadece yol parası alabilecek kadar dilenci rolü yapacaktı. Camiye yaklaştıkça utangaçlığı artıyor ve ayakları sanki geri geri gitmek ister gibi onun avluya ulaşmasını engelliyordu. Nihayet avluya vardığında karşısında baş ağrıtıcı bir kalabalık gördü. Hemen aralarına girerek el açması mı gerekiyordu, yoksa kıyı köşe bir yere geçerek avuç açması mı? Sessizce avlunun kenarına geçti. Elini açtı. “Tam bir sadaka,” diyecekti ki kendisini geri çekti. “Ben ne yapıyorum,” dedi kendi kendine. Zaten bozulmuş sinirleri iyice gevşemişti ve istemsiz bir tavırla avlunun orta yerine doğru koşarak “Neden dostumu benden aldın?” diye bağırdı… Kimse ne olduğunu anlayamadı. Gözyaşlarına boğulan adam, dizlerinin üzerine çökerek uzun uzun kalabalığa doğru baktı. Kendisine gelmesi için yardım etmek isteyen birkaç kişi ne olduğunu hiç merak etmeden onu dizleri üzerine çöktüğü yerden kaldırdı. Elini, yüzünü yıkaması ve kendisine gelmesi için onu şadırvana götürdüler. Yüzüne çarptığı ilk suyla beraber sanki bir kâbustan uyanmış gibi irkildi. Sonra onu şadırvana kadar getiren adamlara teşekkür ederek avludan çıktı. O dostuna o kadar bağlıydı ki yıllarca beraberce yaşamışlardı ve “hayatın ahını” birlikte işitmişlerdi. Cadde üzerinde o kadar insan vardı ki bir an bu kalabalıktan dolayı boğulur gibi oldu. Ve yine söylendi kendi kendine. “İnsanlar bir defa ölürler ama ey şehir, sen her gün ölüyorsun!” diye yakındı. Bir anda sahnede oynanır gibi dostuyla geçirdikleri iyi kötü vakitleri hatırladı attığı adımlarda. Bundan sonra sırlarını vereceği, dertleşeceği dostu yanında olmayacaktı.

Güneş ikindiye doğru yola koyulmuşken o da mahallesine dönüp komşularından birkaç kuruş borç alacaktı. Yoksuldu. Uzun zamandan bu yana işsizdi. Kendisinden çok, dostlarını ve sevdiklerini düşünen, etrafınca çokça sevilen biriydi. Mahallesine vardığında vakit ikindi olmuştu. Güneş limon sarısı rengini askıya asıp portakal turunculuğunda bir elbise giymişti üzerine. Hemen, en yakın olarak gördüğü ev sahibinin kapısını çaldı borç almak için. Ev sahibi gergin bir ifadeyle kapıyı açtı. “Nihayet, şu aylardır veremediğin kirayı mı getirdin?” dedi. Adamcağız yutkundu yoksulluğun o çok defa karın doyuran umuduyla. “Birkaç kuruş borç lâzım,” dedi. Ev sahibi, “Aylardır kirayı getirmediğin gibi bir de utanmadan borç mu istiyorsun?” diye çıkıştı. “Sen bana zaten borçlusun. Daha ne kadar borç vereceğiz sana?” diyerek sürdürdü sözünü. Birkaç saniye donuk bir ifadeyle ev sahibinin yüzüne baktı ve yine daha önce hiç yapmadığı bir şey yaparak ev sahibinin boğazına yapıştı. Onu evin içine doğru iterek “Bana sadece birkaç kuruş yol parası lazım!” diye bağırdı. Ev sahibi ne yapacağını bilemedi. Sadece “tamam” diyebildi. Birkaç kuruşu cebine koyarak bir yıldırım gibi çıktı oradan. Hemen bir otobüse binecekti ve hastaneye ulaşacaktı. Ama olmadı. O telaşla caddedeki arabaları bile fark edemedi. Ne olduysa işte tam bu dikkatsizlikten sonra oldu. Hızla gelen bir arabanın ona çarpacağını hiç düşünmüş müydü? Ya da bir trafik kazası sonucu yitirdiği dostunun yanına bu kadar hızlı gitmeyi mi istemişti? Sizce? Acı acı çalan cankurtaran sirenleri yok mudur, işte insan bu sesle tekerlerin ölümün hızıyla yarıştığını hep düşünmüştür. Bu adamı ölmemesi için hastaneye ulaştırmak gayretini taşıyan sağlık görevlileri onun bu acıklı öyküsünü nereden bilecekti ki. O yüzden hep söylemeli. Saatlerin, uykulu gözleri neye uyandıracağı malum değildir!

Mehmet Erikli

(Zaman Kurucusu)

Tweet

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Târîh-i Râşid

Sonraki Yazı

Haftanın Önemli Kültür Sanat Olayları

İlgili Yazılar

  • 1

    Gerçek Kesit

    Mehmet Emir
    I. Uyananlar uydu. Paçasın...
  • Maske

    Mükerrem Mete
    Görmek bu değildi. Perde yoktu...
  • 3

    Döküntü

    Enes Can
    Rızk Çay Ocağı’nın emektar...
  • 1

    Aklın Odaları ve Saklı Huzursuzluklar

    Mehmet Erikli
    Gece yarısı. Ayağına doğru bir...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Bir Başka Açıdan “Yedinci Gün” için zeynep
  • yekinen için m. fatih
  • Kütüphanemizde duran ama okumadığımız kitaplar bize ne öğretir? – 5 için kütüphanesinden uzak üniversiteli
  • yekinen için Meclis-i Şuara
  • Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak için Nesnâs
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II için Halil Kütahyavi
  • Konuşan Tarih 4 için ihsan
  • Gerçek Kesit için google---
  • Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak için Muhtaç
  • Medfun Şiirler 7: Elveda için bana rahmet yerden yağar

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Revü Gülütü

    Sizden Gelenler
    16.01.2021

  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti

    Salih Mirzabeyoğlu
    15.01.2021

  • Sırrı Fâş Eylemek

    Sulhi Ceylan
    14.01.2021

  • yekinen

    Feyyaz Kandemir
    13.01.2021

  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II

    Bilal Can
    12.01.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • İletişim
  • Suyum Unum Buğdayım

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 2

    Ürpertici Kaygılarını Koynunda Saklayanlar

    By Sulhi Ceylan
    Seni severken çok şey...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...