Yazılar:
  • Ah Kılıcı - II
  • İlk Taşı Kim Atsın?
  • O Belde
  • Nutellanâme
  • Balığın Karnı
  • Sorgulama Dosyası: Gökdelenler
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sokağın Nabzı
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Devrim
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sâdî Şirâzî
    • Sezai Karakoç
    • Sözlük
    • Vasiyetim
    • Yenilgi
    • 2119
    • 2050

Neden Ragıp Bilmiyorum!

Süleyman Mete  |  04/04/2018  |  Kategori : Hikâye   |  Okunma:

Saat gecenin üçü. Hayata tutunma çabası olan, bir kravata ya da masaya bağımlı bir insan için dünyanın sonunu andıran bir saat. Olur da bir aksilik çıkmazsa sabaha gözlerini açacak bir insan için ise hiçbir anlam ifade etmeyen bir saat. Benim için ise ne anlam ifade ettiğini hiç sorgulamadığım bir saat.

Yatağa yattım. Yanımda bu dünyadan göçmek için gün sayan, son nefesini gayretle almaya çalışan, bitse de gitsek diyen bir abajur. Dokunsam yanacak! Dokundum. Tavanı az da olsa gösterecek bir ışık verdi odaya. Gözlerimi tüm dikkatimle tavana diktim. Gecenin bu saatinde yanında bir varlık yoksa ve tek başınaysan yapacağın tek şey tavanla yüzleşmekten başka bir şey değildir. Öyle yaptım. Donuk, mimikleri aynı, ne desen değişmeyecek, ağlasan, gülsen, sevinsen, çıldırsan, delirsen aynı. Tık yok. Hayatın gerçekliği işte tam olarak gözlerimi diktiğim tavandan başka bir şey değil.

Bir süredir hastayım. Doktorlar soğuk algınlığından başka bir şey olmadığını yüzüme bakmadan söyleyebilecek kadar işinin ehli. Ben bu ehliyete inanmayacak kadar takıntılıyım. Gözeneklerimden şelaleler akıyor, hızlı bir kilo kaybı yaşıyorum ama bunun tek açıklamasının soğuk algınlığı olduğu söyleniyor. İnanmak istemeyeceğimiz şeyleri inanmamız için büyük bir inanç ve istekle söyleyen kendinden emin insanlara inanmayacak kadar inançlı bir insanım. Bakkal Rüstem abinin “Oğlum âşık mısın sen eriyorsun gün geçtikçe!” demesi bile bana daha bir samimi geliyor.

Aslında Rüstem abi biraz haklı. Müzeyyen bu dünyaya katlanamayıp bir toprağın içine kendini bıraktığından beri pekiyi değilim. O bunu bilmez, ben de ona anlatmam. Çünkü onun her samimi sözünün satır arasında yatan “Veresiye defteri kabardı koçum, hani 3-5 bir şeyler atsan artık” var. Haklı. Bir şey diyemem.

Hastane çıkışında yakın arkadaşlarımdan Ragıp’la karşılaştım.

– İhsan nasılsın?

– İyiyim, sen?

– Yapma oğlum, ölecek gibisin. Bu ne hal böyle?

– Partiden çıkmadım Ragıp, gördüğün gibi hastaneden çıktım.

– Ne kızıyorsun abi? Bir şey demedim. İyi olmadığını söyledim sadece.

– İyiyim, soğuk algınlığı işte.

– Aldığımız her nefes bizi ölüme bir adım daha yaklaştırıyor. Dikkat et kendine.

– Eyvallah.

Tavanın realistik resitaline daha fazla katlanamadım ve ayağa kalktım. İrrasyonel hayatların yaşandığı bu coğrafyada bu kadar rasyonel olmak şovdan başka bir şey değil!

Odanın içinde bir mahkûmun gökyüzüne bakarak özgürlüğünün hayalini kurduğu gibi volta atmaya başladım. Tutarsız, imkânsız şeyleri, tavanı, abajuru rahatsız etmeyecek şekilde sesli bir biçimde hayal etmeye başladım. Gerçekleştirmeyi unuttuğum eylemleri, anlamını yitirmiş hevesleri, yapmam gereken ama yetişemediğim canlı sohbetleri, kerevizin anlamını, canımı sıkanların bulunduğu kafeyi taramam gerektiğini, ama yine geç kalmışlığımı, uykusuzluğumu… Her şeyi düşündüm diyebilirim fakat kafamı kurcalayan, sinirlerime çomak sokan, ellerimi uyuşturan tek şey Ragıp’ın “Aldığımız her nefes bizi ölüme bir adım daha yaklaştırıyor, dikkat et kendine” demesiydi. Dünya, yaşam, nefes almak, volta atmak, Ragıp… Hepsi büyük bir kafa karışıklığı, gecenin içindeki o rahatsız edici sesleri gibi.

Yatağa tekrar yattım. Gözlerimi diktiğim, kendinden emin, her şeyi bilmiş edasıyla öylece duran tavana bakmaya başladım. Aslında ben kendi başımayken her türlü zekâ fışkıran yorumlar yapıyor, hiçbir beşerin söylemeye cesaret edemediği şeyler hakkında konuşuyor ve küstahça cevaplar veriyordum.

İki gün boyunca evden dışarı çıkmadım. Neden sonra dayanamayıp kendimi sokağa atıp yürümeye başladım. Ne zamandır çaycıya gidip çay içmemiştim. Büyük bir marifetmiş gibi her şeyi bir kenara bırakıp büyük bir mutlulukla rotamı çay içmeye doğru kırdım. Çaycıya geldim ve kimsesiz bir tabureye oturup çay istedim. Her şey benim için sıradan ve normal bir şekilde seyrediyordu ki Ragıp’ı gördüm. Arkadaşlarının yanından kalkıp yanıma geldi.

– Ooo İhsan, sokağa çıkmışın. Ne zamandır yoksun piyasada.

– Piyasada olsam da senin piyasanda bir devinim göstermem Ragıp, hadi işine bak!

– Kardeş ilaçların ağır geliyor herhalde. Bu agresiflik ne böyle?

Hastaneden çıktığımda Ragıp’ın o samimiyetsiz sohbetine kıl olmuştum. O andan beri kendisine ayar oluyordum. Özellikle nefes ve ölüm arasında kurduğu saçma bağ beni hayli sinirlendirmiş, komplo teorileri kurmaya sevk etmişti.

– Kardeş agresif değilim, çay içeceğim. Hadi arkadaşlarının yanına dön.

– İhsan, hastalığına veriyorum yoksa burada başka şey olurdu!

Ragıp’ın başka şey olurdu, demesinin ardında basit bir kavga vardı. Herkes bilir bunu, bir şey yapmayı göze alamayanlar, bir şeylerin ardına sığınarak yapamayacağı şeyler hakkında atıp tutar. Çayımdan bir yudum aldım. Oduncu gömleğimin yakasını düzelttim. Ayağa kalktım ve dünyanın en sağlıklı yumruğunu çenesine indirdim. Beklenmedik anlarda gelen şeylerin ne olduğunun bir önemi olmaz hiçbir zaman. Bir karıncanın beklenmedik ölümü ya da yemeğin taşması insanı mahvedebilir. Ragıp’ı kendini bilmez sözleri mahvetmişti. Yumruğun etkisiyle yere yığılıp bayıldı. Ortalık karışmak üzereydi ki beni bir kenara, arkadaşlarını bir kenara çektiler. O sırada devriye gezen polis olaya el koydu ve beni araca bindirip karakola götürdüler.

Beklemediğim bir şeydi ama çoğu zaman beklemediğimiz şeylerin beklemediğimiz anlarda olması beklentilerimizde beklemediğimiz huzursuzluklar çıkarabiliyor.

– Ne oldu, anlat! Neden vurdun adama?

– Bilmiyorum.

– Ne demek bilmiyorum!

– Her şeyi bilerek yapmak zorunda değiliz. Şikâyetçi değilim. Şikâyetçi olursa da bir şey diyemem.

– Atın şu gereksizi kodese de aklı başına gelsin.

Tavana baktığım gece sabaha kadar, “Ölüm, nefesi alıp/vermekle ölçülen bir şey mi?” diye düşündüm. Her nefes alıp verdiğimizde ölüme bir adım yaklaşmak bana oldukça saçma geldi. Ragıp haklı olabilir miydi? Bilmiyorum. Ben haklı olabilir miyim? Onu da bilmiyorum. Peki ya attığım yumruk?

Süleyman Mete

Tweet

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Bahadır Dadak Haddini Bilsin

Sonraki Yazı

Siyah Gözler

İlgili Yazılar

  • 2

    O Belde

    Tahir Tarık Balıkçı
    Ben, abim, yani Rimbaud, ablam yani...
  • 5

    Balığın Karnı

    Sizden Gelenler
    “Kendisini (büyük bir) balık...
  • 3

    Gösteri Toplumu Tımarhanesi

    Enes Can
    Önceki bölümden:...
  • 3

    Çünkü Kötülük Gözlerden Bulaşır

    Şadiye Sare Kaplan
    İki gün önce çamurlu yağan...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • Ah Kılıcı – II için ca-hill
  • Ah Kılıcı – II için Yolcu
  • Ah Kılıcı – II için gizli örgüt
  • Ah Kılıcı – II için Dıngıl Osman Tezvaran
  • Ah Kılıcı – II için A.b
  • 15 Maddede Ali Emîrî Efendi için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Seçil
  • Ahmet Haşim: Müslüman Saati için Burak
  • Ankara Beni Bulsun! için serdar

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. İbrahim Orhun Kaplan
  11. Mehmet Emir
  12. Mehmet Erikli
  13. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  14. Mücahit Emin Türk
  15. Muhammed Furkan Kâhya
  16. Muhammet Emin Oyar
  17. Ömer Ertürk
  18. Ömer Can Coşkun
  19. Şadiye Sare Kaplan
  20. Sizden Gelenler
  21. Süleyman Mete
  22. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Ah Kılıcı – II

    EdebiFikir
    15.05.2022

  • İlk Taşı Kim Atsın?

    Sulhi Ceylan
    13.05.2022

  • O Belde

    Tahir Tarık Balıkçı
    12.05.2022

  • Nutellanâme

    Adem Suvağcı
    10.05.2022

  • Balığın Karnı

    Sizden Gelenler
    09.05.2022

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Genel
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sâdî Şirâzî
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sokağın Nabzı
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 1

    Yusuf Kaplan’la Röportaj

    By EdebiFikir
    Yazarlarımızdan Davut Bayraklı ve...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...