Twitter Duyarlılığında Yaşamak

Akşamı bekleyen bir cumartesiydi. Üsküdar meydanında sıkıntılar birbirine çarpıp geçiyordu. Bâzı, duraksıyordu kafa karışıklıkları; beyaz eşya taksitleri, hastalıklar, işsizlikler, alttan kalan dersler ve diğerleri, kırmızı ışık yanınca levhalarda.

Herkesin hiçbir şeyi yoktu özünde. Mutluluğun; imkânlardan bağımsız, ufkun genişliğine endeksli, tamamen kişisel ve içsel bir mesele olduğunu söyleyedursa da psikologlar, inanası gelmiyordu sahil boyu volta atanların bilime.

Birazdan akşam çökecek, bütün bu insanlar sıkıntılarının az da olsa hafiflediğine inanmış olarak, bitkin bedenlerini televizyonun karşısına sereceklerdi. Akşam haberlerinde “Üsküdar’da akıl almaz umursamazlık!” diye bir manşet görüp “Hanım bak! O bağırış çağırış buymuş demek.” diye göremedikleri olaya bütünüyle vâkıf olacaklardı.

Kız Kulesi’nden meydana doğru yürürken deniz fenerinin yakınlarından gelen sesler sebebiyle arkalarını dönmek mecburiyetinde hissetmişlerdi kendilerini. Merak sıkıntının zıt kutbuydu, nerde olsalar birbirini bulup çekerdi. Merak-umursamazlık ikileminden kurtulamayanlar, bir yandan yavaş adımlarla yollarına devam ederken bir yandan da kafalarını hafif arkaya çevirip ciddi bir şey var mı diye bakınmışlardı. Yaklaşık on kişilik bir grubun halka şeklinde toplandığını gördüklerinde, olayın ciddi olduğuna biraz olsun kanaat getirip, birkaç saniyeliğine durma lütfunda bile bulunmuşlardı. Bu küçük zaman diliminde “kapkaççıdır ya…”, “biri bayıldı galiba…”, “ayy, yazık!..” gibisinden farklı yorumlar, ses dalgaları halinde bir yolculuğa başlamışlardı.

Sunucunun dediğine göre; sahilde yürüyüşe çıkan genç bir adam aniden fenalaşarak kalp krizi geçirmiş ve olay yerinde hayatını kaybetmiş. Çevredeki vatandaşların duyarsızlıkları ise içine düştüğümüz umursamazlığın apaçık bir tablosuymuş. Ölen vatandaşın üzerini örtüp, herkes işine gücüne bakmaya devam etmiş. İnsanların çoğu adamın yanından geçerken ne anlattığını bilemediğimiz müze eserlerine yaptığımız gibi, -evet aynen böyle dedi sunucu- yürümeye ara vermeden başlarını yana ve aşağı doğru çevirerek bakmışlar. Cesedin hemen üç dört metre ötesinde dudağını büzüştürerek selfie çekenlerden tutun da, milli piyango bileti satana kadar ne ararsanız varmış. Neyse ki birkaç duyarlı vatandaş sağdan soldan buldukları birkaç gazete parçasıyla adamın üzerini örtmüşler. Eskiden böyle değilmişiz. Modernleşen dünya bize hissiyatımızı kaybettirmiş. Geçtiğimiz günlerde resmi bir dairede ölen adamın üzerini örttükten sonra gişede para yatırmaya devam edenler de maalesef insanlıktan nasibini alamamışlarmış. Birkaç sene önce de Antalya Konyaaltı plajında bir adam boğularak can vermiş, plajdakiler cesedi olduğu gibi bırakıp güneşlenmeye ve eğlenmeye devam etmişler. Yazıklar olsunmuş! Ne güzel konuşuyordu sunucu! Art arda sıraladığı ‘twitter duyarlılığı’ mesabesindeki cümlelerinden aldığı keyifle, bir yandan da akşam haberlerini sunmak için stüdyoya gelirken yolda olaya kendisinin de şahit olduğunu, fakat geç kalmamak için “Bi’baksak mı Elif hanım? ” diye soran şoförünü, “Hadi kardeşim hadi!.. İşimiz gücümüz var.” diyerek payladığını belli etmeyen yüz ifadeleriyle televizyon karşısındakileri iyice azarlayarak ‘insanlık görevini’ yerine getirdi(!).

Artık iyice rahatlamıştı. Son olarak birkaç nasihat vermeyi de ihmal etmeyen sunucu, birazdan kanalın yeni dizisinin ekranlarda olacağını anons etti. Esrarengiz bir cinayet ve yasak bir aşk çıkmazında işlenen dizi insanları ekrana kilitleyecekmiş.

Üsküdar’da sokak lambaları yanalı epey olmuştu. Sıkıntılar taze bir sabaha uyanmak ümidiyle yataklarına doğru yol alırken, birkaç yalnızlık deniz kenarında karşı sahili izliyordu.

İbrahim Halil Aslan

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Sophia , 05/11/2014

    “Hiç zor olmayacak, inanın bana. Hayatın bin bir kollu bir ahtapot gibi sizi kollarına alarak kendisine benzeteceği zamandan bahsediyorum. Hani o hiç benzemek istemediklerinizle zarf–mazruf, aynı masa, keyifler kekâ.” Yıllar önce okuduğum bir Nazan Bekiroğlu yazısını anımsattı bu yazı. O zamanlar aynılaşmanın benden çok uzakta olduğunu düşünürdüm. Çok haksız da sayılamazdım üstelik hakikaten yalnız hakikaten gariptim. Ama şimdi şehre alıştım, insanlara alıştım, haksızlığa alıştım. Çok kolay oluyor imiş inandım.

  • Furkan , 21/10/2014

    Resimdeki vanalar çok hoş.

    • Umur Samaz , 21/10/2014

      yorumundaki harfler -her ne kadar gavurca olsa da- çok güzeller.

    • cevabınız çok zekice , 21/10/2014

      good

    • Furkan , 24/10/2014

      Şimdi Edebifikiri köy kıraathanesine çevirmenin lüzumu yok . Yorumumda hiç art niye yok. Ne diye celalledin diye sorsalar. Cevabın var mı? Kırdın al işte kalbimi. Gavurluk isnad ediyorsunuz aman dikkat. Kurban oluyum.

  • Faruk , 21/10/2014

    Katarakt bulanıklığında olsa vicdan gözümüz, yine de yeter deriz. Oysa doğuştan kör olan vicdanlarımız var… Taşlaşmış, kararmış, kendinden başkasını umursamayan ve bencilliğin zirvesinde çarpan yüreklerimiz var…
    Adını ister “modern” koyun, isterseniz afilli başka bir kelimeyle adlandırın, bu yaşam tarzının. insanlığı kaybettikten sonra…

Faruk için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir