Harfler Âlemi

Kelimelerin özü harflerdir. Harflerin birleşmesi ile oluşan kelime aslında bir simgeden ibarettir. Manayı saklayan ve koruyan kelime dediğimiz kap sayesinde kendimizi ifade ederiz. Duygu ve düşüncelerimiz kelime ve de cümle haline geldikçe anlam kazanır, hatta can bulur.

İnsanlık nasıl bir âlemse, İbn Arabî hazretlerine göre harfler de böyle bir âlemdir. Yani harfler de bir ümmettir ve onların da peygamberi vardır. Harfler âlemine muttali olan, dillerin diline ulaşan, bunu da kendi dilinin hakikatine varmakla yapan kişilerin ancak şu ilahi kelamın hakikatine erer:  “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 44) O halde tüm varlık canlıdır. Canlı olmaları ise bir topluluk olduklarına delalet eder.

İbn Arabî hazretleri, şeyhesi Fâtıma b. Müsennâ’nın yanında iken bir kadıncağız gelir ve İşbiliye’den iki günlük uzakta bir yerdeki kocasının, başka bir kadınla evlendiğini ve kocasının geri dönmesini istediğini söyler. İbni Arabî şeyhesine dönerek kadının kocasını getirmesini ister. Fâtıma b. Müsennâ da Fâtiha Sûresini gönderip bu kadının kocasını getirmesini söylüyorum der ve bir yandan da sureyi okumaya başlar. İbn Arabî de onunla birlikte okur. Bu arada Fâtiha Sûresi havada tebellür eder, Fatıma anne de “Bu hanımın kocasının yanına git ve onu almadan gelme!” diye emir verir. İki gün sonra da kadının kocası evine geri döner.

Öncelikle her insanın bir kelime olduğunu söylemeliyim. Nasıl ki insan canlı bir varlık ise kelimeler ve dahi harfler canlıdır, kendilerine biçilen rolü oynarlar. Yani onların da kaderi vardır. İnsan da bir kelimedir. İnsan kendisinin bir kelime olduğunun farkına varıp kelimesini oluşturan harfleri tek tek okuyabildiğinde dillerin üstündeki dile yani anadile ulaşmıştır. Artık tüm varlık bir kelimedir ve insan da bu kelimelerin okuyucusudur ama bu okuma ruhani bir haz veren derinlikli bir okumadır. İbn Arabî, Bicaye şehrindeyken kendisinin harflerin hepsiyle tek ve terkibi halleriyle nikâhlandığını söyler.

İnsan esma terkibidir. Allah’ın isimlerinin tecellilerinin toplamından ibarettir. Varlığa çıkmak yani bir kelime haline gelmek aslında Allah’ın sonsuz rahmetinin gözükmesidir. “Kün” (ol) emri rahmetin zuhura çıkışıdır. Bu sebeple kâinata “Nefesü’r-rahman” (Rahman’ın nefesi) denir. İnsanın ağzında çıkar harflerden oluşan kelimeler de Allah’ın rahmetindendir. Çünkü sonsuz rahmet sahibi olan Allah, bu rahmetini var ederek göstermektedir ki bu da bilinmesini sağlamaktadır: “Ben bir gizli hazineydim, bilinmeyi sevdim, bu yüzden de mahlûkâtı yarattım.”

Konuşulan her kelime, Allah tarafından varlığa büründürülerek yaratılıyor. O halde sarf edilen ya da başka bir ifade ile yaratılmasına vesile olunan kelimelere çok dikkat etmeli. İbn Arabî, kişinin ağzından çıkan kelimelerin manasına göre varlık bulduğunu söyler. Eğer konuşulan sözler doğru, güzel ve Allah içinse bu kelimelere güzel bir surete bürünür. Ama kötü, yalan ve iftira ise bu kelimeler çirkin bir surete bürünür.  Dahası da var. Güzel suretlere bürünen kelimeler o insan için tövbe istiğfar ederek yüksek makamlara gelmesi için dua eder. Ayrıca kişi günahlarına tövbe ettikçe daha önce ağzından çıkan ve kötü surete bürünen kelimelerden bu çirkinlik kaldırılır ve güzel bir surete getirilir. O halde kelimelerin de kendi içinde makamları vardır.

Kendi varlığının hakikatine varamamış, günlük işlerin ayrıntısında kaybolmuş ve bu sebeple kendisinin okunması gereken bir kelime olduğunun ve kâinatın da bu kelimelerden oluştuğunun idrakinde olmayan insan aslında okuma bilmiyor (cahil) demektir. Zira okunması gereken okunmadıkça insan ne okunursa okunsun faydasızdır.

Âlemde her şey birbiriyle ilişki içindedir ama bu ilişkiyi çözmek için dillerin üstündeki dile ulaşmak gerekir. Bunun için de harfler âlemi ile irtibat içinde olmalı. Fakat bu âlem ile ilişki içine girmek kolay değildir. Çünkü her varlığın zekâtı nasıl kendi cinsinden ise harfler âlemindeki sırlara ermek için de kişinin kendini kelime olarak görüp bu kelime üzerindeki “ol” emrinin tecellilerini okur haline gelmesi gerekir. İnsan, mevcut beş duyusu ile bu âlemden bilgi alamaz. Bu sebeple beş duyunun da üstüne çıkmalı ve yeni duyuları aktif hale getirmelidir. Çünkü insan göründüğünün çok ötesinde ilahi bir varlıktır. Topraktan (arzularından) uzaklaştıkça latifleşir ve latifleştikçe âlemin latif halini görmeye başlar. Böylece “okuma” başlamıştır.

Harfler âleminde dair edinilecek bilgi ile öncelikle yaratılışın sırrına dair hakikatler, insanın kalbinde keşfi surette ortaya çıkar. Çünkü bu bilgiler satırlarda değil sadırlarda yazılıdır. Bu sebeple dillerin dili aslında kalbin dilidir. Yere göğe sığmayan Allah’ın tecelli ettiği kalbin fonksiyonları beş duyunun çok çok ötesindedir. Fakat bilkuvve durumundaki bu özellikleri bilfiil haline getirmek gerekir. Bunun içinse insanın tüm bağlardan kurtulması gerekir. Çünkü insan İbn Arabî hazretlerinin dediği üzere; dört hakikat arasında gidip gelir: Zatî Hakikat, Rabbanî Hakikat, Şeytanî Hakikat ve Melekî Hakikat. O halde insana düşen seçim yapmaktır.

Sulhi Ceylan

 

Budak Dergisi, 1. sayı

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • talebe , 08/01/2020

    – Harfler kullanıldıkları topluma ayna olabilir mi? İnsanlar kendileri ile ilgili her türlü iradeyi not ettiği alfabenin şekli dünya görüşünün şekli ifadesi midir?

    – Kutsal metinlerin yazıldığı harf dizilimleri varken neden başka harf dizilimleri tercih edilir olmuştur? Toplumların geçmişi red etme ifadesi harf dizilimlerini değiştirmek midir?

    Kutsal metinlerirde birbirine bağlı, daha bütüncül görünür kelimeler. Bu şekli görünce insanları bireyden ziyade topluma değer veren düşünceye yönlendiriyor metinler. Ancak kutsal metinlerin harf dizilimleri değiştirildiği zaman toplum ferde ayrıştırılarak bölündüğü görülüyor.

    Muhtemelen yanlış çıkarım yapıyorum. Bir safsata içindeyim lakin Osmanlı dışında Kutsal kitabının harf dizilimini alıp da büyümüş bir devlet örneği aklıma gelmiyor. Üstelik gerek tebaası, gerekse diğer milletler zulüm ve zorbalık görmeden.

    Diğer devletler dinî metinleri Kendi tercih ettikleri harf dizilimlerine devşirmek süreyle her şeyi otoriteye teslim etmeye gayret etmişlerdir. Sonuçta zulüm içinde insanlar ve mutlu azınlık oluşmuştur.

    – Sulhi Hocam, harflerin manası ile ilgili çok güzel bir yazı paylaşmış ve gönlümüze ışık tutmuştur. Şekle takılmamak gerekir diyip işin içinden çıkmaya gayret etsem de akla aynı soru takılır: “Harflerin dizilimleri ile uğraşmak, güneşe set vurup insanları gölgede bırakma çabası mıdır?”

    Selametle.

  • negatif yüklerin vârisi , 05/01/2020

    ‘etrafımda sürünen sonsuz sayıdaki can çekişmeyi’ içime sığdıramıyorum, çok dar. bir babaannenin dua için açılan eli olaydım da genişledikçe genişleyeydim.

  • Hub Zeban , 05/01/2020

    Allah, varlığını kendi rızası uğrunda sarfeden kullarından eylesin. Harfler, kelimeler, cümleler hepsi birden o nura kavumak için çırpınıp duruyor. Çamura saplanıp kalmış kelimeler huzura kavuşmanın hasretiyle yanıp tutuşuyor. Nefsin terbiyesiyle prangalarından kurtulan harfler eğer Rabbinin rızasını kazanmak maksadıyla bir araya gelirse insan sadrında yazan yüce sırra, ilahi tecelliye, mübarek kelimenin nuruna erişecektir.

  • devrikcümle , 05/01/2020

    Sulhi Hocamızın yine kalemine, yüreğine sağlık olsun.
    Başlık Harfler Alemi olunca, içerik insanın da bir kelime olduğu vurgulanınca ‘Ben Hangi cümledeyim?’ sualine karşılık ‘Devrik cümledesin heyhat, gizli özne ‘ben’ ise ‘gereksiz özne’ olarak leteratüre geçmesini arz ve talep ediyorum. Edebiyat ve dil bilimce yetkili büyüklerimizden!
    saygılar edebiFikir!

  • Nazeninkelime , 04/01/2020

    Sulhi Hocamızın kalemine gönlüne sağlık yine ufkumuzu açan, Dern düşüncelere sevk eden bir yazı. O kadar derin düşünmek ancak böyle bir kalemin rehberliğinde mümkün olabilir.
    İnsan bir kelime ise cümleler içinde mana kazanır. Farklı kelimeler ile oluşturduğu birlik, uyum anlamlı kılar. Ve bu kelimeler bütünü bazen anlamsız kelimeler yığını olabilir; bazen de bir sanat eseri olur. Kelimenin anlamı kadar, vazifesi de önemli olur.
    Mesela ben düşünmeye başladım şu alemde hangi cümle içindeyim? Sıfat mı zamir mi yoksa bir bağlaç mıyım? Bir ünlem, doğa seslerini taklit eden bir kelime de olabilirim. Şırıl şırıl, hışır hışır gibi… Sahi bir ihtimal daha var. Uydurulmuş, sözlüklerde bile olmayan bir lakırtı mıyım ki?! Bu ihtimali düşününce öyle olacağıma bir harfin noktası kadar olsam daha evla. Saygılar EdebiFikir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir