İnsanlığın Dirilişi

Künye: İnsanlığın Dirilişi, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, Haziran 2013.

***

İnsanoğlu kendini zaman zaman ortaya çıkan bahanelerle aldatmaktan hoşlanmaktadır. (syf. 9)

Medeniyetin uzağı görme, duyma ve yakalama gücü olan şairler ve düşünürler toplumun veya insanlığın mutluluğunu kitleden daha önce sezdikleri gibi gelmekte olan yıkıntı ve düşüşlerin titreşimlerini de vaktinden önce kaydederler. (syf. 16)

Batı, Afrika’yı da katmak suretiyle söyleyelim, Doğu’yu öylesine yere sermiştir ki, bir gün, kendi süresi dolduğunda ölüm döşeğindeyken bir bardak su istese onu sunacak bir eli ve kudreti bulma umudundan ortada eser yoktur adetâ. (syf. 16)

Avrupa uygarlık olarak ancak Avrupa sınırları içinde kalıyordu. Dışarı taşamıyordu. Dışarı taşışı sadece istilâ için oluyordu. Asya ve Afrika, Avrupa’yı bir uygarlık olarak değil, bir düşman, hatta kimi zaman tabiî bir âfet gibi idrak ediyordu. (syf. 18)

Tarih ve zaman kendi kanunlarının en haşin taraflarıyla hükmünü yürütmekte. Ve zaman zaman birikimler patlamalara dönüşmekte, insanlık bir bunalıma sürüklenmekte. (syf. 19)

Evet, insanlık Batıyı içiyor. Fakat bu içiş onu şifaya götürmüyor. Hatta yavaş yavaş zehirliyor onu. (syf. 20)

Bugün bütün insanlık, kölelerin Roma’ya isyanı gibi bir isyan içindedir Batıya karşı. Batıya özeniş ve batılaşış gibi görünen şey, aslında Batının silahıyla donanmak, Batı gücüne kavuşmak, sonra da Batının etkisinden kurtulmak arzusunun görünüşlerinden başka bir şey değildir. (syf. 23)

Rönesans, İslâm’a karşı, Hıristiyanlığın, eski Batı medeniyetini imdada çağırmasıdır. Bir başka deyişle, yeni çağın ruhu olan İslâm’a karşı kendini savunmak için ortaçağ ruhu olan Hıristiyanlık eski çağı, antikiteyi yardıma çağırmıştır. Bir nevi, gelecek zamana karşı geçmiş zamana sığınmak… (syf. 25)

Rönesans’ın açılışıyla Hıristiyanlık belki yok olmaktan kurtuldu. Çünkü, bu girişim olmasaydı, İslâm içinde eriyecekti. Yok olmaktan kurtuldu ama bir daha kendi başına varolmamak şartıyla. Halbuki gönül rızasıyla İslâm’a teslim olsaydı, insanlığın yararına olacaktı bu ferâgat. İnsanlık yeni bir döneme girecekti. Antikiteye geri dönüş gibi bir ters olguyla kararmayacaktı tarihin alnı. (syf. 26)

İnsan ve hakikat. İnsanlık tarihi bu iki kelimenin içinde yatıyor. İnsanoğlu durmadan hakikati arıyor. Buluyor, adetâ bulduğuna inanamıyor ve yine arıyor. Kaybediyor, yine arıyor. Kimi zaman da hakikat gelip kendisini buluyor, ama, insanoğlu bunu küçümsüyor, önemsemiyor ve hâlâ gerçeği başka yerlerde arıyor.  (syf. 36)

İnsan ruhu, aşırılığını, peygamber izinden ayrılmayı pahalı ödüyor. Cezasını adetâ kendi eliyle verir gibi. İntihar eder gibi. (syf. 42)

Ölüm aynası kırılınca, yavaş yavaş ışığın yerini karanlık, hakkın ve adaletin yerini terör, merhametin yerini jenosid, aşkın yerini egosantrisizm aldı. (syf. 46)

İnsan ruhunu ölümle yıkamak. Ölümü, ebedîlik abdesti gibi bilmek. Ebediyetin kapılarını güm güm vururken ölümle teyemmüm etmiş olmak. Ölmeden önce ölmenin yolunu araştırmak ve bunu bin bir dallı ağaç gibi ruhta ve toplumda sistemleştirmek…  (syf. 47)

İnsanların yeniden mutlaka inanmaları, mutlaka dönüşleri, onları, yeniden bu dönüşün ve inanışın, yenide oluşun, ki biz ona diriliş diyoruz, merkezi olarak tapınakları seçmeleri ve oluşturmaları, ruhlarının tuğla gibi birbirine bitiştirilerek örülecek tapınakları kurmaları yoluna çıkaracaktır. (syf. 53)

Eskinin “mümin” kavramının yerine “devrimci”yi koyma yenikliği içinde ezgin bir çağ bu. (syf. 57)

Varolmak, tesir etmektir. (syf. 67)

Çağımızda devrimi bir radikalizm gibi anlamamak gerekir. (syf. 75)

İslâm ülkeleri içinse, devrim, batılılaşma, kendi medeniyetine ihanetten başka bir şey değildir. Çok radikal bir değişime ihtiyaç vardır şüphesiz İslâm ülkelerinde. İsterseniz bunun adına devrim deyiniz, isterseniz daha doğru bir adlandırma ile, D i r i l i ş deyiniz. D i r i l i ş, batılılaşmaya paydos deyiştir. D i r i l i ş, içe doğru radikal bir değişimdir. Daha sonra da bu değişimin dışa yansıması olacaktır. D i r i l i ş, dev veya cüceler ülkesi kuran Batı ütopyalarına set çeken bir öze dönüş değişimidir. Gelen diriliş erleri, çağın alnına “Devrim yok Diriliş var” sloganını yazacaktır. Ya da “Gerçek Devrim Diriliştir” sloganını. Ya da, devrimi bugünkü anlamında kullanan bir deyiş içinde: “Devrimin ötesi var: Diriliş” sloganı. Batı, hep devrim “ihraç etti”. Şimdi de D i r i l i ş “ithal” etsin. (syf. 79-80)

Diriliş, geçmiş uygarlığın rönesansını temel alan, insan ruhunun yeni baştan kendini bir soru olarak vaz’ etmesi ve ona bir cevap arayıp bulma ülküsüdür. Diriliş, ruhun yanıp kavrulma şartlarından doğacaktır. Yanıp kavruluş, sonra diriliş. (syf. 95)

İnsan çağımızda gönül tarlasına durmadan put dikiyor. Kendi türettiği eşyaya, kendi kurduğu sisteme veya kendinin yücelttiği insana tapmak yoluyla kendine tapmaya çalışmakta belki de. Kendini dolaylı yoldan putlaştırmanın boş deneyiminde. Aslında insanın kendini veya başkasını putlaştırması, sonuç olarak, aynı yere çıkar: şifası güç bir aşağılık duygusu saplantısına. (syf. 97)

Tarihî bir aşağılık duygusunun pençesinde kıvranmakta insanlık. (syf. 98)

Diriliş, geçmişin tekrarı değil yeni bir oluştur. Ama köksüz, temelsiz, geçmişle ilintisiz anlamında değil, eskimez bir yeniliği özünde barındırması anlamında yeni bir oluş. İnsanlığı, saptığı ana çizgisine döndürüş ve bu dönüşteki birikimle tohumlaşma ve ilham kazanma birikimiyle yeni bir mayalanıştır. (syf. 137)

Bu insan, Diriliş İnsanı; ve ondan doğacak nesil, Diriliş Nesli; bu neslin kuracağı toplum Diriliş Toplumu ve bu Toplumun insanlıkta mayalandıracağı yeni hakikat uygarlığı atılımı, Diriliş Uygarlığı olacaktır. (syf. 159)

Aktaran: Adem Suvağcı

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir