Ömrümüzün herhangi bir ânında yüreğimize değen mektuplar içimizde bir yara olarak kalır. Mektup müptelâdır ve boşluğunu hiçbir şey dolduramaz. Arşivlenecek mektuplarım olmadı hiç. Gönderdiklerimin ve aldıklarımın sayısı otuzu geçmez. Bir zamanlar muhayyel bir mâşuka mektuplar yazmaya başlamış ve bunları “Önce Yoldaş Sonra Yol” mottosuyla beş sayı çıkarabildiğimiz Sâfir adlı bir fanzinde yayımlamıştım. O günlerden itibaren, nedense elimden hiç düşmedi mektûbâtlar… Velilerin, dervişlerin, ilim adamlarının, devlet adamlarının, sanatkârların, şairlerin yazdıkları mektupları büyük bir iştahla okudum. Sonraları nasıl olduysa, gizli bir el değmiş gibi uzaklaştım bunlardan. Ali Çolak’ın “Periyi Uyandırmak” kitabında “Ertuğrul Süvarisi Ali Bey’den Ayşe Hanım’a Mektuplar”ından bahsettiğini gördüğümde eski hastalığım depreşti.
Ali Bey, Sultan II. Abdülhamid’in Japonya’ya dostluk gemisi olarak gönderdiği ve dönüşte batarak 580 mürettabatın şehit olduğu Ertuğrul Fırkateyni’nin süvarisi. Gemi, İstanbul’dan ayrılırken, Ali Bey ardında, otuzunda Ayşe Hanım’ı, ikiz çocukları Mevhibe ve Rauf’u bırakır. Ayşe Hanım lohusa, çocuklar ise henüz kırk günlüktür. Aylarca sürecek bu yolculukta her limanda, okyanuslara sığmayan bir aşkın vesikası olan mektupları yazar Ali Bey ve her biri “İsmetli, İffetli Hanımcığım”, “İsmetli, Hakikatli, Mürüvvetli, Muhabbetli, Yâr-ı Vefâdârım, Efendim, Sultanım”diye başlamaktadır. Hasret satır aralarında buram buram kokmaktadır. “Kadir-i Mutlak Hazretlerine hamdolsun. Şimdiki hâlde ve itidal-i sıhhatte olarak yaşamakta isem de pek ziyade göreceğim geldiğinden ruz u şeb (gece gündüz) demeyi bile canım istemeyip her saatte ve her saniye mektuplara yazılmaz suretle arzu çekmekteyim.” diyor ve geri döneceğine dair umutları içinde hep yaşatıyor: “Birçok saksılar aldım, hemen çok çok çiçekler yetiştirirsin.”
Çocuklarının biri on iki diğer ikisi ise henüz yaşlarını bile doldurmamıştır. Ali Bey, selâm faslında “Neyire ve Mevhibe hanımlara, Rauf beyefendiye mahsus selâm eder ve gözlerinden öperim.” diyerek çocuklara karşı nasılince davranılacağını göstermektedir adeta…
Kitap, uzun bir “Sunuş” yazısı ile başlıyor ve ardından otuz iki mektup karşılıyor bizi. “Ekler” bölümünde Ertuğrul Faciası ayrıntılarıyla anlatılmış ve buna bir de Zaman Dizini eklenmiş. Sunuş ve ekler bölümünde devrin padişahı II. Abdülhamid Han hakkında ideolojik bir bakış açısı olsa da bizim derdimiz mektuplar…
Celal Kuru
4 Yorum