
Ölüm Odası b-yedi – Nedim-i Kadim – Salih Mirzabeyoğlu
Nefsimize her türlü tesir, onda mevcut olanın ortaya çıkışıdır… Allah Sevgilisi’nin arkasını da görmesi; Einstein’ın, maddenin ışık olmasına nisbetle, ışık hızını aşabilecek olsaydık bir eğri –daire– çizerek bir ânda aynı yerde olabileceğimizi, dolayısiyle sırtımızı görebileceğimizi söylemesi, bir misâl… Ruh ile nefste tecelli etmiş hâli ruh farkı, helezonvari-sarmaşık-nurbat hâlinde ermişine “süre” ile ifâde edilen hareketle, yalan içinde olan ve doğrudan ona bakan tarafımız, benliğimizde bir birlik; nefsimiz, kul olmakla Allah karşısında hep “doğrudan daha doğruya” bir eğridir… Bu eğride hem “yalan ve yalanda” semirge, hem “yalanda doğruyu bulan ve doğruda yürüyen” hakiki tekâmül istidadımız, örtülü veya açık olarak mevcut; kimin nasibi neyse…

Sezai Karakoç’ta Varlığa Bakış – Mehmet Özger
Sezai Karakoç, hiç şüphesiz Türk şiirinin yaşayan en büyük ismidir. Şiiri ve düşüncesiyle kendinden sonraki kuşakları derinden etkilemiştir. Karakoç, modern Türkiye’nin içine düştüğü/düşürüldüğü düşünce ve estetik bunalımına çözüm arayan bir sanatçıdır. Bu bağlamda hayatımıza yön veren, hayatımızda rol oynayan bir takım kavram ve unsurları tek tek yoklamayı ve bir hükme bağlamayı esas almıştır. Bu eserin merkezinde; “Sezai Karakoç Şiirinde Nesne Poetikası” başlıklı yazı durmaktadır. Çalışmada, Sezai Karakoç şiiri parçalardan, unsurlardan hareket edilerek, bir anlamda tüme varım metodu kullanılarak anlamlandırmaya çalışıldı. Bu, elinizdeki kitabı daha önce yapılan Sezai Karakoç çalışmalarından farklı kılmaktadır. Eserde yer alan beş makale de, okuyucunun Karakoç’un şiiri ve düşüncesine bakışını zenginleştirmeyi amaçlamaktadır.

Şeyh Bedreddin – Ahmed Güner Sayar
Ahmed Güner Sayar, bugüne kadar ideolojik ve anakronik bakış açılarının kurbanı olarak gerçek târihin dışında bırakılan Şeyh Bedreddin portresini, temel kaynaklar ve kendi eserlerinin süzgecinden geçirerek bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Bu sayede, iştirâk-i emvâl anlayışının erken temsilcilerinden ve ilkel bir komünizmi va’zettiği söylenen Bedreddin, “İslâm hukûkunun ferdiyetçi mülkiyet ve miras nizâmının kodifikatörü” ve “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin toprakta özel mülkiyeti devre dışı bırakan hesap ve arazi defterlerinden, dolayısıyla toprak rejiminin tiran üreten râiyet statüsünün sebep olduğu sıkıntılardan mustarip Hanefî bir fakih-mutasavvıf olarak karşımıza çıkıyor. Bedreddin, Zeki Velidi’nin tabiriyle devletinin esası şeriat değil “türe” ve “yasak” olan Orhan Bey zamanında doğmaya başlayan “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin genişlettiği örfî hukûkun, Kur’ân hükümlerini ötelemesinden rahatsızdı; zîrâ menâkıbında belirtildiği gibi kendisi, her işi “zühd ile takvâla” olan bir hukuk adamıydı. Onun çilesi, Oruç Beğ’in tabiriyle fetvâyı koyup takvayı kaldıranların, Ahmedî’nin “Din nedürür, şer’i tahrir ettiler” diyerek tanımladıklarının zamanında, İslâm hukûkunu ‘taklid’den ‘ictihâd’a götüren, Batılıların “magister dixit” tabir ettiği “kaal-el-üstâzû” anlayışının dışında, kendi görüş ve reyine göre hüküm verebilen çağdaş bir hukûk öğretisinin ilk kıvılcımı olarak parlamasından kaynaklanıyordu. Ahmed Güner Sayar, Bedreddin’e atfedilen panteizmi ve eserlerinden habersiz tenkitçileri tarafından üzerine yapıştırılan dindışı ve âsî etiketlerini, hakîkati yansıtmayan türlü sapmaları, başta Vâridât olmak üzere, bu büyük Türk mütefekkirinin kendi eserlerine tevcihle cevaplıyor. Böylece Bedreddin, önderi ve yürütücüsü olmadığı bir isyanın ağında berrak bir zihin temriniyle değerlendirilerek iktisadî, dinî ve siyasî görüşleriyle anahatları çizilen bir portre halinde belirginleşiyor. Bu kitapta, “Peygamber’in şerîatının baş güneşi, Mustafa yolunun Bedr’i, Muhammed’e mensup hakîkatin mazharı, ulaşan ve ulaştıran irşad ıssı kişilerin övüncü, Hakk’ı bir bilen arif ve gerçeği gerçekleştirmiş erlerin seçkini, olgunluğa erenlerin en olgunlarının olgunu, gerçek ve yakîyn mertebesine varanların en ileri olanı, Allah’a mensup âlimlerin, ilimde samimiyet ve gerçeğe varanların sultanı, Hakk, şerîat ve takvâ ve dînin Bedr’i”nin, Fetret Devri gayyası içinden yükselen sarsıcı çığırına tanık olacaksınız.

Sûfilerin Ahlakı – Ebû Abdurrahman es-Sülemî (k.s)
10. yüzyılın meşhur mutasavvıf âlimlerinden Ebu Abdurrahman es-Sülemi (k.s), bu değerli eserinde Peygamberimiz’in (s.a.v) hem zahiri hem de batıni ilmine varis olmuş kâmil velilerin edeplerini bir araya toplamıştır. Allah Resulü’nün ahlakıyla ahlaklanmış sufilerin ulaştığı manevi hallerinin ve tasavvuf yolunun adabıyla ilgili sözlerinin madde madde nakledildiği bu münevver eser, özellikle günümüzde sufilerin kimler olduğu sorusuna da açıklık getirmektedir. Her satırında müridde bulunması gereken hallere dikkat çeken değerli eser, tasavvuf yolunun inceliklerini anlamak noktasında oldukça mühim…

Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü – Turan Karataş
Edebiyat terimleri, bu sahada bir birikime kavuşmak, dahası uzmanlaşmak isteyenlerin bilmesi gereken konuların başında gelir. Terimleri tanımadan edebiyat alanında sağlıklı, gerçekçi bir yaklaşım yakalamak mümkün değildir. Söz konusu sahanın “anlam kodları” sayılan edebiyat terimleriyle ilgili olarak bugüne dek bazı kitaplar yazıldı, yayımlandı. Hepsinin kendince bir hizmeti oldu. Ne var ki gelişen, değişen edebiyat dünyamızın ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiler; çoğu kendi dönemine mahpus ve mahkûm oldu. Eskiyi derleyip toparlayacak, yeniyi ekleyecek bir çalışmaya ihtiyaç vardı; elinizdeki kitap işte bu ihtiyaçtan doğmuştur. Terimleri tanıtmak ve açıklamakla yetinmeyip örneklerle izahına çalışan ve doyurucu bilgiler veren eser, bunlara bir yenisini eklemekle kalmıyor, şimdiye kadar yazılanların eksikliklerini tamamlamak, daha kuşatıcı olmak çabasını da gösteriyor.
Son Yorumlar