
Erdem ve Ödev / Batı Ahlak Tarihinin Serencamı – Muhammed Enes Kala
Kişiden, şehvet, öfke ve idrak güçlerini onu hakikat soruşturmasına açan ve vahiyle irşad olan aklın hizmetine sokması beklenir. Dolayısıyla insan dediğimiz vakit biz, değer-ahlâk varlığını anlarız. Zira onun, varlığını ve var olanı duyumsaması ancak değerler üzerinden olduğunda insanî bir anlama isabet eder. Ahlâk ise yapısı gereği kendisini insanın bütüncül doğasına sunar. Hal böyleyken insanın varlığa olduğu gibi, ahlâka yaklaşması da varlık ve bilgi açısından bütüncül olmalıdır. Ahlâkî olan; erdem, ödev, kural, yasa, niyet, ilke gibi unsurlara nihai anlamda bölünemez, yaşamın odağında yer alan insanı çepeçevre kuşatabilmesi, onun bütüncül doğaya sahip olabilmesine bağlıdır. İnsan da böylesi bir doğayı, tutum ve varlığı duyumsama yolu olarak kavrayabilmesi için kendi doğasının his, duygu ve düşünce boyutlarını tek düzeye indirgemekten kaçınmalıdır.
Neredeyse her çağda olduğu gibi çağımızda da yaşanan maddi ilerleme nispetinde manevi ilerlemenin söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu bağlamda çağımız belki de her zamankinden daha çok değerlerin vurgulandığı, merkeze alındığı ve bu nispetle insanlığın araçsallaştırılmadığı bir çağa hasrettir. Değerler üzerine yapılan her bir çalışma bu özlemin tınısını kulaklara taşıma vazifesini ifa etmektedir.
Yazar, Erdem ve Ödev kitanında ahlâkın varlık düzleminde kurgulanma yollarını Batı ahlâk düşüncesi ekseninde tahlil etmeye çalışıyor.
Edebiyat ve Suç Felaketin Kapısını Dört Defa Çalmak
Dünyada suçun tarihi, Kabil’in Habil’i öldürmesi yani ilk insan kanının toprağa bulaşması ile başlar. Bütün bir uygarlık tarihi boyunca; çıkar kavgaları, kin, nefret, ötekini aşağılamak, etnik öfkeler, aşağılamalar ve sair sebeplerle insanlar, insanlara düşman olmaya ve toprağı kanla sulamaya inatla devam etmişlerdir. Dolayısıyla cinayet, katil, mağdur, suç, suçlu, vicdan ve ceza mekanizması, yargı sisteminin işleyişi ve hükmü, adalet gibi temel insanlık sorunları, bütün büyük sanatçıların ilgisini çekmiştir. Edebiyat ve Suç kitabında Ahmet Sarı, dünya
edebiyatının dört büyük eserinin unutulmaz kahramanları üzerinden heyecan verici bir arayışa çıkıyor. Márquez’in Kırmızı Pazartesi romanındaki Santiago Nasar’ı; Albert Camus’nün Yabancı adlı romanındaki Meursault’su; Franz Kafka’nın Değişim romanındaki Gregor Samsa’sı; Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov’u; yani felaketin kapısını dört defa sert çalanlar, müellif tarafından müthiş bir üslup ve tükenmez bir merakla yeniden sorgulanıyor.
İnsan Mesafedir – Süleyman Ragıp Yazıcılar
İnsan olmak heyecan, mutluluk ve hayret verici, insan olmak ürpertici. Kendimizi fark ettiğimiz, benliğimizin farkına vardığımız ilk anlardan itibaren, derinden derine hissettiğimiz hüzün veren bir “mesafe” söz konusu sanki. Her şeyle ve herkesle aramızda tarif edemeyeceğimiz, tam olarak vasıflandıramayacağımız bir mesafe var. Kalıbımızdan, kabımızdan taşıyoruz, hakkımızdaki tanımlamalara sığmıyoruz, üzerimizdeki tüm etiketler zamanla soluyor, tüm sıfatlar insan karşısında aciz kalıyor, olan bitenin izahı için duygu ve düşünce dünyamız yetmiyor.
Bu kitapta yer alan tüm yazılar, Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın şairliğinden de gelen ilhamla ve güzel üslubu ile gönüllere dokunuyor; hatıralardan hayatın tam merkezine adeta ilmek ilmek işleniyor. Uzun yıllardır notlar alarak biriktirdiği yaşanmışlıkları, güzel bir ömrün damıtılmış halini iki kapak arasında bizlere sunuyor yazar. Norveçli annesinin ve kendisi 5 yaşındayken vefat eden babasının hikayesinin üzerine, kendi çocukluğu, Esenler’de geçen yıllar, yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde karşılaştığı güzellikler, insanların küçük dünyasındaki büyük hikayeler, dostlar, meczuplar, aşıklar hepsi ve çok çok daha fazlası fotoğraflarla zenginleştirilmiş bir halde, “İnsan Mesafedir”de sizleri bekliyor.
Sınıf Bilinci
TİYO’nun “Türkçe’den İslâm’a Giriş” serisinin on üçüncü kitabı “Sınıf Bilinci”nin ikinci merhalesinin birinci nüshası neşrolundu.
Mecmua “Hakikatli Yar İsen Mektubunu Sıkça Yaz” serlevhası ile açılıyor. Kendi yazımızla, kendimiz olarak sahici haberleşmenin ve birbirimizle irtibatımızı kuvvetlendirmenin ehemmiyetine binaen bu ilk kısımda mektubun ne olduğundan, nasıl yazıldığından bahis açılıyor. İkinci kısmın serlevhası: “Lafı Karıştırıyorsan Lafa Karışma”. Bu kısımda adından da anlaşılacağı gibi yazımızı kaybetmemiz dolayısıyla bugün ne dediğimizi bilmeyerek, hiç düşünmeden birbiri yerine kullandığımız kelimelere dikkat çekiliyor ve o kelimelerin dildeki, lisandaki ve lügatteki yerine müracaat ederek hem eşanlamlı kelime olamayacağını hem de “öyle de olur böyle de olur” denemeyeceğini gösteriliyor. Son kısımda ise Kamus-i Türki’de yer alan misal cümlelerden seçilenler, neyin nasıl denmesi gerektiği hususunda ârif olanın anlayacağı şekilde takdim ediliyor.

Söz Meclisten İçeri – Huriye Karnap
Bireyselleşmenin giderek arttığı günümüzde birbirimize tahammülümüz azalıyor. Oysa insanın insanla münasebeti şifadır. Fakat kimi zaman insanlarla bir arada olmak, aynı mekânı paylaşmak kelimenin tam anlamıyla bir imtihana dönüşebilir. İşte böylesi zamanlarda meclisin dışına kaçmadan içeride bir şeyleri yerli yerine oturtmak gerekir. Söz Meclisten İçeri, müminlerin birbiriyle neden ve nasıl imtihan olduklarını meclisin içerisine odaklanarak açıklamaya çalışıyor. İmtihanı aşmak için izlenmesi gereken yolları gösteriyor. Haklı haksız meselesini kökünden çözmek için de, “Rızaya uygun olan nedir?” sorusunu merkeze alıyor.
Birlikte yaşama kültürüne tasavvufî bir bakışla yaklaşan kitap, kişiler arası iletişimin önemine değindiği kadar kişinin kendisiyle iletişimine de dikkat çekiyor. Sözünü hem meclisin hem de kalbimizin tam orta yerine söylüyor. Huriye Karnap’ın yayına hazırladığı Söz Meclisten İçeri, Semerkand Aile Yayınları’ndan çıktı.
Müntehâl Medârik – Saîdüddin el-Fergânî
Ekberî ekolün en önemli temsilcilerinden birisi olan Saîdüddin el-Fergânî’nin İbnü’l-Fârız’ın Kaside-i Tâiyye’sinin şerhi olarak yazdığı kısaca Münteha’l-Medârik olarak bilinen bu eser, Anadolu tasavvufunun en önemli eserlerinden biridir. İbnü’l-Fârız’ın Tâiyyetü’l-Kübrâ olarak bilinen ve 760 beyitten meydana gelen bu eserine Dâvûd-i Kayserî, Abdurrezzak Kâşânî, İsmail Rusûhî Ankaravî gibi pek çok önemli şahsiyet şerh yazmıştır. Özellikle İbn Arabî mektebine mensup olanların İbnü’l-Fârız’ın şiirlerine ve özellikle de Tâiyye Kasidesi’ne büyük ilgi gösterdikleri bilinen bir gerçektir. Münteha’l- Medârik Muhyiddin İbn Arabî’nin, eserlerinde tafsilatlı olarak ortaya koymuş olduğu fikirlerin Anadolu ve Orta Asya’da yayılmasında son derece büyük öneme sahip olmuştur. Yine bu fikirler Hâce Muhammed Pârisâ, Hâce Ubeydullah Ahrar ve Mevlânâ Abdurrahman Câmî gibi büyük sûfîler vasıtasıyla Orta Asya Hâcegân geleneğine de nüfuz etmiştir
Edebifikir
Son Yorumlar