
Bu Hüznün Mesnevisi – İlhami Çiçek
“Her şair bir adaya benzer” denilmiştir. Söz konusu olan “İlhami Çiçek Adası” ise bu adada bir yandan Türkiye’nin bütün dağlarında bin yıldır açan bin türlü çiçeği, bir yandan da modern olanla yaralı bir adamı bulursunuz. Çiçek, “yalnız hüznü vardır kalbi olanın” demiş, diyebilmiş bir adamdır. İlhami Çiçek’i şiirlerinden seven pek çok şair onu hep “göğe dalgın bakan bir çocuk” olarak canlandırdı zihninde. Hüznünü sevdik, çağa direnişini sevdik, ideolojik olanı şiire olağanüstü bir başarıyla sızdırmasını sevdik. Tekrarlayalım: Ama en çok hüznünü sevdik. “Bu Hüznün Mesnevisi”nde İlhami Çiçek’in tüm şiir ve öykü çalışmalarını okuyabilirsiniz.

Aydınlar, Batı ve Biz – Akif İnan
Türk toplumu, altı asırlık çınar Osmanlı devletinin sona ermesi ve yeni kurulan Cumhuriyet çatısı altında, geçmişi Tanzimat dönemine kadar uzanan bir Batılılaşma serüveninin en keskin, en radikal ve aynı zamanda en yıkıcı dönemini yaşamıştır. Asırlarca biriktirilmiş medeniyet ve kültür, kılık-kıyafetten kullanılan alfabeye, hukuk sisteminden devlet nizamına kadar uzanan geniş bir yelpazede târümâr edilmiştir. Bu işin öncülüğünü, en az politikacılar kadar “aydın” denilen zümre de yapmıştır. Kendi kabuğundan utanan, kendi geçmişinden, tarihinden, medeniyetinden vebalı imişcesine kaçan bu zümre, “medenîleşme” kılıfı altında, yaşadığı topluma karşı yabancılaşmış, taklit değerler üzerine bir hayat inşası için çabalamıştır. Bir eğitimci, şair ve mütefekkir olan Akif İnan, bu eserinde yer alan yazılarında, ülkemizin en önemli sorunlarından birine, “aydınlar” konusuna ve bu zümrenin Batı medeniyeti ile alışverişinin kendi insanımıza yansımasına yönelik görüş ve eleştirilerini dile getiriyor…

Güzeli Kurtarmak – Byung-Chul Han
Pürüzsüzlüğü çağımızın alameti olarak tanımlıyor Byung-Chul Han. Pürüzsüz olanın güzelin en önemli ölçütü kabul edildiği bir zamandan dem vuruyor. Akıllı telefonlarımızın pürüzsüz ekranlarındaki like/beğen tuşundan ibaret estetik beğenimizi hedef alıyor. Güzelin canına kasteden, tahtına göz koyan pürüzsüzlüğün ipini pazara çıkarıyor. Fakat sadece bununla da kalmıyor. Çağın tüketim içinde boğulmaya mahkûm ettiği, öznelliğin tahakkümündeki güzeli yeniden düşünmeye davet ediyor okuyucuyu. Hakikat, ahlak, politika ve hatta felaketle arasındaki sahih akrabalığın izlerini sürüyor. Hülasası, okura felsefenin hâlâ bütün görkemiyle hayatına devam ettiğini ve söyleyecek birçok sözü olduğunu hatırlatıyor.

Vaktin Zulmüne Karşı Yazmak – Düzyazılar III – Behçet Necatigil
“Vaktin Zulmüne Karşı Yazmak” adıyla derlediğimiz kitap, Behçet Necatigil’in sağlığında kitaplarına girmemiş, süreli yayınlarda, yıllıklarda kalmış yazı, söyleşi, soruşturma yanıtı türündeki verimlerini bir araya getiriyor. Daha önce “Düzyazılar I” ve “Düzyazılar II” adlı iki ciltte toplanan yazılar, konuşmalar, konferanslar elinizdeki kitapla tamamlandı.
Bu kitabın bir özelliği, Necatigil’in “Deniz var,şehir var, illavelakin başka deniz, başka şehir, başka balık” dediği Zonguldak dönemi yazılarıyla başlayıp son günlerine dek soruşturmalara verdiği yanıtlarla sona ermesi. Yani şairin 1941-1979 yılları arasında kıyıda köşede kalmış denebilecek –edebi kişiliğini, çevirmenliğini, ödüller, polemikler çevresinde edebiyat ortamına ilişkin görüşlerini, poetikasını yansıtan– her bir satırını içermesi. Bir başka özelliği ise, şairin “Küçük Muharrir” yazılarındaki olgunluğunun “Yeni Zonguldak” gazetesindeki “Bir Adamın Kuruntuları” adlı “lirik nesirler”le nasıl taçlandığını göstermesi.
“Vaktin Zulmüne Karşı Yazmak”, aramızdan ayrılışının kırkıncı yılında Necatigil’i anmak ve anlamak için yeni bir sebep.
Edebifikir
Son Yorumlar