Yazılar:
  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti
  • Sırrı Fâş Eylemek
  • yekinen
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II
  • Batlamyus ve Bilimsel Gerçekler!
  • Gel
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050

Ekmek ve Yoğurt Denkleminde Yaşamak ya da Bahadır Dadak Olmanın Verdiği Mutluluk

Sulhi Ceylan  |  27/07/2018  |  Kategori : Mektup   |  Okunma:1.809

9

Sulhi Ceylan, Bahadır Dadak’ın “Ontolojik Bir Sorunsal Olarak Sulhi Ceylan Öykücülüğünde Nutella’sızlık Sendromu” yazısına reddiye yazdı.

***

Üniversitede okurken kendimi kitaplara kaptırmıştım. Çünkü yanlış giden bir şeyler vardı. Sınıftaki öğrencilerin “İnsan nedir?” sorusuna verebilecekleri bir cevap yoktu ve bunun için gocunmuyorlardı da. Hoş benim de tatminkâr bir cevabım yoktu ama arayış içindeydim. Okulun en güzel kızları bizim fakültede olduğu için kantinimiz sürekli dolu olurdu. Diğer fakültenin azgın ve şehvetine kul erkek öğrencileri ders aralarında soluğu bizim kantinde alırdı. Kızların da bundan hoşlandığını biliyorum. İşte bu kantinde sınıftan edindiğim üç beş arkadaşla neler yapabileceğimizi konuşurduk. Elimizin altında Necip Fazıl ve İbn Arabî hazretlerinin kitapları olurdu. Necip Fazıl devrimci damarımızı besler ve bu sayede her fakülteye geldiğimizde burada olmamızın bir sebebi var derdik. İbn Arabî hazretlerinin kitapları ise kalbimizi besler ve bu sebeple o güzel kızlara yüz vermez ve Sonsuz Güzel’e yoğunlaşmak için çabalayıp dururduk. İnan bu çok zor oluyordu. Çünkü bazı kızların çok güzel olması felsefî bir problemdi. Bu sebeple ekibimizden kaybettiklerimiz oldu ama onlar için “mecazi aşkı tadıyorlar, hakiki aşka yol bulmak için” gibi açıklamalar yaparak kendimizi kandırırdık. Çünkü hiçbir zaman mecazdan hakikate dönen bir âşık arkadaşımız olmadı. Çünkü aşk iki kişi kalmaya asla razı olmuyor çoğalmak istiyordu. Çoğalmak ise ayrıntının ve sorumluluğun artmasıydı. Davanın rafa kaldırılması ve eve rızık götürme derdinin en büyük dert olmasıydı. İşte Bahadır sen burada devreye giriyorsun. Ekmek ve yoğurt denklemi böyle başladı.

***

Kontrol mü güç mü, hangisi sana hâkim Bahadır? Eğer güç sana hâkimse kontrolün yok demektir. Ama kontrol sana hâkimse güç senin emrindedir. Kontrolü eline almak için iç sesini dinlemelisin. Ama gücü eline almak için bedeninin sesine kulak verip tüm diğer seslerden sarf-ı nazar eylemesin ki bu aslında esaretin kendisidir. İç sesini rahat duyabilmek içinse bedeninin sesini yani ihtiyaç gibi gözüken arzularını kesmelisin. İşte tüm mesele burada. Hayat bir tercihler toplamıdır. İnsan bir şeye baktığı zaman geçmişiyle bakar yani hafızasıyla. Bu hafıza ise kişinin güç ve kontrol arasında geçen yenilgilerinin toplamıdır. Bak yine toplam meselesine geldik. Habil ve Kabil, melek ve şeytan. İşte insan Bahadır. Peki sorun ne diyeceksin şimdi? Mesele zıtları bir eylemek. Ve bu süreçte kendini gözetleyerek, yaptıklarının arkasındaki niyeti ortaya çıkararak çıplak halinde yüzleşmek. Bütün bunları deli olduğun o şiirsel metne karşı ortaya koyuyorum. Yazında paylaştığın underground serisinin mottosu için yani. O metinde farklı insanlardan bahsedilmiyor. Bilakis sadece bir kişiden ama ruhunu şeytana satmış bir kişiden. Bahadır bunu gör artık. Uçurumdan atlayan ve düşerken uzanan el sensin. Beyaz ve zenci sensin. Asi ve günahkâr sensin. Ve o masum çocuk da sensin. Anla artık indiğin yanlış istasyonlarda doğru kişiyle karşılaşamazsın.

***

Bu girişten sonra bana yazdığın mektubun içeriğine girebiliriz. Evet mektup başarılı ama tutarsızlık, bağlam hatası, yanlış çıkarım, öncüllerin uyuşmamasına rağmen tutarlı bir sonuca vardığını düşünmek ve benzeri noktalardan dolayı başarılı. Yani Bahadır yine sert kayaya çarptın ve bu kez bu kaya senin metninin satır araları dâhil niyetine kadar bir okuma yapacak. Metinler arasılık yöntemi ile beslendiğin kaynağın ne menem bir şey olduğunu gösterecek. Arı kovanına çomak sokmaktan korkmadığı için senin ileriki yaşlarında ne olacağına dair öngörülerde bulunacak. Baby face numarası arkasına saklanman da fayda etmeyecek. Başlayalım o halde.

Sözkonusu mektubunda benim hakkında  “Durmadan dinlenmeden okumakla, daha derine,  en derine, kendi kuyusunun en karanlık sularına inme arzusuyla yanarken kendi kuyusunu kazar hale geldi.” diyorsun. Şimdi bu cümlenin göndermelerini ilkin dikkate almayalım ve kendimin kuyusunu kazdığımı düşünelim. Evet kuyu kazıyorum, evet toprak olan bedenimi toprağa değdiriyorum, evet kuyudan çıkardığım toprakla yüzleşip yüzüme sürüyor ve bu sensin Sulhi diyorum. Kendimden korktukça ve utandıkça daha bir hızlı kazıyor ve kendimi kazıyorum. Bahadır hayatında “kendini kazımak” diye bir şey duydun mu? Bu bağdaştırmaya mutlu hayatında yer var mı? Bakkaldan yoğurt alırken kendini kazıyacak bir alet almak hiç aklına geldi mi? Yoksa Nutella ve meyve alıp evde eşine waffles yaptırdıktan sonra ettiğin kârı mı düşünüyorsun? Şimdi yazdığın cümlenin göndermelerine geçelim. Diyelim ki kendi kuyumu kazıyorum ve her seferinde kazdığım kuyuya düşüp yara alıyorum. Öyle ki tüm vücudum bu yaralar sebebiyle dikişli olsun. İstediğin oldu mu? İşte burada, ben yaranın kabuğun altında değil üstünde olduğu anlayışına ulaşıyorum. Çünkü anlayış için tecrübe gerekir yani kan. Ve ben de bu kanı kendime kuyu kazarak ulaşıyorum. Sen kan gördüğünde bayılıyordun değil mi?

Öncüllerinin tutarsız olması sebebiyle düştüğün vartaları açıklamaya devam edeyim. Mektubunda “Bu kadar bilgi zehirdir Sulhi abi. İlaç prospektüslerini okumanın gribal enfeksiyona herhangi bir faydası olmamakla birlikte, bazen sadece ilacı yutmak ve sokağa çıkarak faydalı mikroplardan nasibini almak daha makul bir tercih olabilir.” diyorsun. Ve Beni çok okumakla ama hayatı kaçırmakla itham ediyorsun. Şimdi senin yaşadığın ve benim kaçırdığım hayatı özetleyeyim. Sabah yedi civarlarında kalkıp işe gitmek için hazırlanıyorsun. Haliyle her Türk erkeği gibi evde kahvaltı yapamadığın için yol üstünde bir yerlerden poğaça alıyorsun. İşe gidip çay söylüyor ve pazar günü yapacağın mükellef kahvaltı hayaliyle poğaçalarını yiyorsun. Bir zaman sonra bilgisayarını açıp çalışmaya başlıyorsun. Etrafındaki, Allah’tan çok devlete yani SSK’ya güvenen arkadaşların ile patronun hakkında konuştukça konuşuyor ve sonra patronun gelince ayağa kalkıp gülümseyerek selam veriyorsun. İçinde bir şeyler oluyor o an ama hemen silkinip vicdanını bastırıyor ve düşünmemeye çalışıyorsun. Çünkü düşünmemek mutluluk demek. Akşama kadar bu minvalde saatlerini dolduruyor ve eve döndüğün için sevinçle adımlarını atıyorsun. Her adımda güvenlikli evine doğru yaklaşıyor ve ne yiyeceğini düşünüyorsun. Bu arada telefon mesajlarını okuyor ve eve giderken ekmek ve yoğurt alıyorsun. Yoğurda elin gittiğinde annenin yoğurdu nerden aldığını düşünüyorsun ama cevap bulamıyorsun çünkü annen yoğurdu kendi yapıyordu. Yine silkinip düşünce denen o lanet şeyi kendinden çıkarıp atıyor ve yoğurdun ücretini ödeyip marketten çıkıyorsun. Eve geldiğinde, ya da eve hiç gelmeyelim. Zaten zeki okur ve sen dahi bunun gerisini tahmin etmişsindir. İşte böyle Bahadır, benim kitaplara gömülerek kaçırdığım hayat bu. Hâlâ bir şeyleri kaçırdığımı düşünüyor musun? Sistemin düşünmemizi ve görmemizi izin verdiği sınırlar dâhilinde yaşamayı sen hayat mı sanıyorsun? Neden Türkiye’deki tüm insanlar aynı anda sosyal medya hesaplarına düşen konuyu tartışıyor sence? Burada bir yanlışlık yok mu Bahadır? Bahadır silkinmeyecek misin hâlâ?

Meselenin diğer boyutuna gelelim. Dücane Hoca’dan uzun bir alıntıyla yukarıda savunduğun tezini doğrulamak istiyor ama yine aynı kayaya çarpıyorsun. Nasıl mı, dur anlatayım! Talak’ın kelime manasını bilmeyen milyonlarca insanla aynı ülkede yaşadığımızı söyleyerek başlamak istiyorum. Talak ayetini bilmeyen ve bu ayetin tefsirinden bihaber olan milyonlar da cabası.  Dücane Hoca’nın “Kendi mağaramda yapayalnız kalarak, bilme arzusuyla kıvranarak, ağır bedeller ödeyerek hayatı anlamaya başladığımda hayatı çoktan ıskalamış olduğumu fark ettim” sözünü ise bu milyonların değil öncelikle senin anlamadığın ise çok bariz. İstersen sözü bir daha okuyalım. Hoca, hayatı çoktan ıskalamış olduğunu, hayatı anlamaya başladığında fark ediyor. Yani bir anlam var ortada. Hayatı anlamak. Hayatı anlamak mı yoksa ıskalamak mı daha kötü Bahadır? Konuyu anlayamadığını düşünüp daha açık bir benzetme yapmak istiyorum. Akıl yaşta değil baştadır, diye bir söz vardır. Aklın yaş ile ilgili olmadığı anlatılır bu sözde. Ama şöyle de bir durum var. Aklı başa getiren yaştır. Belli bir yaşanmışlık ve tecrübe yoksa neyin aklından bahsedebiliriz. İşte sen bu benzetmedeki yaş yerine okumayı ve düşünmeyi koy. Sanıyorum meramımı anlattım. Ah Bahadır, kaç günde bir çöplerini evden çıkarıyorsun, çok merak ediyorum.

“Sulhi abinin beni, benim onu aradığımdan daha fazla aramasının asıl sebebi Kabil’e olan meylidir.” cümlen ise tam bir çarpıtma örneği. Benim, günaha olan meylimden ötürü seni aradığımı düşünüyorsun. Ah Bahadır yine olmadı. Günaha olan meylim seni niye aratsın? Direk günahı ararım. Kaldı ki beni iyi tanırlar! Seni aramamın sebebi ise Kabil’in bir kardeşi var ve adı Habil demek. Seni, her günahı bir iyiliğin örttüğü gerçeğini hatırlatmak için arıyorum. Kırılmayı göze alarak sana ayna oluyorum. Bende günahı gör ve nefret et diyorum. Çünkü kendindeki günahı görmeye takatin yok. Bahadır ben bir aynayım ve senin tarafından kırılmak beni üzmez. Ama ilk taşı atıp atamayacağını düşünmelisin!

Ve geldik mutluluk mevzuuna. Sahi neydi mutluluk Bahadır? Mutluluk kendinden dolayı istenendi, bir başka şey için değil. Mutluluk yeterlilikti, mutlu olan bir başka şeye ihtiyaç duymazdı. Mutluluk insanın ulaşmaya çalıştığı gayeydi. Mutluluğa ulaşan birinin başka bir şey aradığı görülmezdi. Çünkü mutluluk bir sihirdi. Ve bu sihri içinler Azrail gelinceye kadar hayatın amacını mutlu olmak olarak görürlerdi. Şimdi anladın mı mutluluğu neden eleştirdiğimizi Bahadır. Modern hayatın enerji içeceğinin adının mutluluk olduğunu bilmiyor musun? Mutluluk şehrine uğrayanların kendi benlerinden başka bir şey düşünemeyeceklerini ve bu benin mutluluğunun devamı için gerekirse tüm dünyadan vazgeçeceklerini de bilmiyor musun? Yoksa biliyorsun da işine mi gelmiyor? Mutluluk çok güzel değil mi Bahadır? Küçük bir odada kitapların arasına gömülüp o kitaplardan aldığı ilhamla hakikati arayan bir insanın mutluluk gibi bir derdinin olmamasını nasıl anlatabilirim sana? Eğer gerçek mutluluk peşindeysen aldığın maaşın tamamını ihtiyaç sahiplerine neden vermiyorsun? Neden 5-10 lira vererek vicdanını susturuyorsun? Hani iyilik yapmak insanı mutlu ederdi? Neden daha çok iyilik yapıp mutluluğun türevini almıyorsun?

Ve son olarak ise “Bütün kitaplarını yak, haftalık dergileri ve gazeteleri bırak, kumral saçlarını uzat” diyerek mektubunu bitiriyorsun. Haftalık dergi ve günlük gazete okumuyorum. Kitaplarımı ise yakmama gerek yok, çünkü kitapların okunuş sebebi daha sonra yakılmak değil, okuyanı yakmak, aklını germek, başka bir ihtimal olabileceğini göstermek ve de insanın insan olmasını sağlayan düşünmesine kapı açmasıdır. Bahadır insan düşünen bir varlık ama mutlu olmak buna engel. İyi bir iş. Evde sıcak yemek. Yazları bir ay tatil, hafta sonu mangal partisi yaparken düşünmeye vakit bulabiliyor musun? Dur istersen kendini yorma, çünkü iş dönüşü eve ekmek ve yoğurt taşıyacaksın.

Saçlarımı tekrar kazıttım. Berber “Abi emin misin, bak kazıyorum” dediğinde sen aklıma geldin ve Bahadır aklını kazıtmış ben kumral saçlarımı kazıtmışım çok mu, dedim. Bahadır ne dersin, sence çok mu?

Bu arada Bahadır, beni ne zaman tatlı yemeye çağıracaksın? Nutellalı tatlıları çok severim, bilirsin.

Sulhi Ceylan

“Aldanış, insanın en büyük ihtiyacı”

Ontolojik Bir Sorunsal Olarak Sulhi Ceylan Öykücülüğünde Nutella’sızlık Sendromu

söyle bunları hep sana demedim mi?

Tweet

9 Yorum

  1. C.'nin kalemi 27.08.2018 23:38:16

    Bir an kaleminiz de kalıp “beni de böyle eleştirse keşke” dedim. “Sizinle muhabbet güzel olurdu” da dedim onu da pas geçmeyeyim.

    Cevapla
  2. Yesilkalb 03.08.2018 22:44:08

    https://youtu.be/2mlTrtLkEEI

    Iyilik, kötülük ile buluştuğunda adımlarında hiç bir şuphe yoktu..
    Ve kötülük ona hükmetmek için bir çözüm buldu.
    “Bitkin görünüyorsun” dedi ona..
    Bu yürüyüş seni çok yordu dedi ve ekledi
    “Sırtım senin dayanağın olacak”
    Iyilik onun sözlerinden hiç şuphe etmedi ve onun sırtına çıktı.
    Ertesi sabah insanlar bu manzarayı gördüklerinde panikleyip konuşmaya başladılar…

    Cevapla
    • Hurmaçekirdeği 07.08.2018 22:51:36

      Güzel şarkıymış vesselam

      Cevapla
  3. Hurmaçekirdeği 31.07.2018 23:10:14

    Sulhi ceylan artık okuyucularıyla mektuplaşmaya başlasın edebifikir okuyucuları olarak buna ihtiyacımız var

    Cevapla
  4. ah be 28.07.2018 00:36:22

    Ah be Sulhi abi, Bahadır ne kadarda şanslı..
    ‘Mümin Müminin aynasıdır.’
    Rabbim muhabbetinizi hasıl eyliye, ne kadar imrendim bi bilseniz..
    dostluğunuzun samimiyeti elektronik aletleri dahi delerek kalbimize bi huş eyledi.
    ne bileyim, Rabbim ömrünüzü hayır yolda ümmet-i Muhammed’e (s.a.v) hakikiyle hizmet yolunda eylesin.
    Hakketen Allah razı olsun be. böyle öyle bilmem nasıl işte öyle Razı olsun.

    Cevapla
  5. Mustafa Özbalık 27.07.2018 20:38:09

    Bu da bir çiledir ey dil, kaderimdir, çekerim…

    Cevapla
  6. Kimse Kim 27.07.2018 15:23:23

    Ekmek ve yoğurt denkleminde yaşamak dergâha yıllarca odun taşımaktan farksızdır. Benliği kırma meselesidir.

    Cevapla
    • Bilmesendeolur 28.07.2018 00:32:22

      Sulhi C. fazla, fazla.
      Ne zaman mektubatı rabbani okumalarına başlayacak?

      Cevapla
    • neyse ne 28.07.2018 00:41:37

      ekmek, dergahtan çıkmayınca,
      yoğurt, çalakaşık mayalanmayınca tülbentte
      yıllarca odun taşıdım sanıp odun olmaktan gayrı değildir bu denklem.
      Benliği kırdım deyü ben’ olduğunun haykırışıdır.

      Cevapla

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

söyle bunları hep sana demedim mi?

Sonraki Yazı

kendinize kafirlerden dost seçmeyin

İlgili Yazılar

  • Dizdara Savrulan Gülleler: Seyfullah’a Mektup

    Sizden Gelenler
    seyfullah; gel seninle yazarak...
  • 5

    Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak

    Sulhi Ceylan
    Sevgili Meryem; Salih Mirzabeyoğlu,...
  • 3

    Gemileri Yakmak

    Sulhi Ceylan
    Sevgili Elif; Mektubuma bir itiraf...
  • 4

    Hayat İnanınca Güzelleşir

    Sulhi Ceylan
    Sevgili Feyyaz; Senin gibi hüsn-i zan...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Son Yorumlar

  • Bir Başka Açıdan “Yedinci Gün” için zeynep
  • yekinen için m. fatih
  • Kütüphanemizde duran ama okumadığımız kitaplar bize ne öğretir? – 5 için kütüphanesinden uzak üniversiteli
  • yekinen için Meclis-i Şuara
  • Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak için Nesnâs
  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II için Halil Kütahyavi
  • Konuşan Tarih 4 için ihsan
  • Gerçek Kesit için google---
  • Birilerinin Suyu ve Ateşi Olmak için Muhtaç
  • Medfun Şiirler 7: Elveda için bana rahmet yerden yağar

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Bilgi ve Düşünce Faaliyeti

    Salih Mirzabeyoğlu
    15.01.2021

  • Sırrı Fâş Eylemek

    Sulhi Ceylan
    14.01.2021

  • yekinen

    Feyyaz Kandemir
    13.01.2021

  • Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi II

    Bilal Can
    12.01.2021

  • Batlamyus ve Bilimsel Gerçekler!

    Davut Bayraklı
    11.01.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • İletişim
  • Suyum Unum Buğdayım

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • Edebifikir Eylem Stratejisini Açıklıyor

    By EdebiFikir
    Edebifikir eylem stratejisini...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...