İnsan İnsana Maruz Kalandır

Sana bu mektubu şuradan yazıyorum diye konum belirtmeyi isterdim ama buğday mı himmet mi sorusuna rant cevabı verildiği günden beri buraya ait değiliz zaten. Bu sebepledir ki ayaklarımın nereye bastığının bir önemi yok. Mektup dedim ama böyle bir başlangıcın sonu nereye varsın istiyorum, bilmiyorum. O yüzden mektubu geçelim, ikindi namazı sonrası her zamanki çay bahçesinde oturalım ve dünyanın faydalarından konuşalım. Şehri gören masada bekliyorum.

***

Geç kalmadın inşallah.

Gerçi yazmaya başlayamadığım o günden beri hiçbir şeye yetişemeyen benim, bunu neden sorun ediyorum ki. Neyse. Öyle ayakta kalma, geç otur şöyle. Ama bir dakika, dur! Böyle olmadı. Kestiiik. Sahneyi başa alıyoruz. Şimdi tekrardan yavaşça gir bahçenin kapısından, ibret nazarıyla bakarcasına oturduğum masayı bulmaya çalış ve yanıma doğru yaklaş. Tamam tamam, bırakıyorum muzipliği. Seninle oynamayacağım. Gel otur şöyle. Gel otur demek içindi bunca geri sarış çünkü gel otur demek, epeydir beklenendin, nerede kaldın demek. Geç otur ise burada olmanla olmaman arasında fark yok demek. O yüzden iskemleyi çek altına ve gel otur. Konuşmalıyız.

Biliyorsun, yol yorgunuyum. Ayrı ayrı tabaktan yemek yediğimiz günlerden aynı tabağa kaşık salladığımız günlere sefer etmek kolay olmadı. Bu bir tercih meselesi. Zaten asıl olup da zor olmayan ne var ki, benimki de soru işte.

Konuşmaya daldım, çay söylemeyi unuttum. Beyefendi! Bize iki çay lütfen.

Heh, ne diyordum. Tuhaf tuhaf bakma yüzüme öyle, buraya beni dinlemen için çağırdım seni, evet. Konuşan ve konuşacak olan benim, evet. Çünkü konuşmalıyız. İnsan konuşmayınca kayboluyor ya da kıyıya vuruyor. Bu yüzden konuşmak bir dalgakıran oluveriyor bazen. Kendi kendine de olsa.

Dinle bak, anlatacağım şeyler çok garip. Ya da ben hakikaten buraların yabancısıyım. Bu zaman zaman oluyor ki; evden dışarı çıkıyorum. Sesler renkler ve yüzler çeşitleniyor. Her yüzde farklı bir ruhun izi. İzlerin manaları ise derin. Ürküyorum. Bir yüzde gençlik hataları, bir yüzde isyan, diğerininkinde şahsiyet karmaşası ve belki de bir başkasında his kayması. Korkuyorum. Bir şeyin çeşitlenmesi her zaman için hayra alâmet olmuyor. Gördüğüm yüzlerdeki travma izleri genç yaşımı solduruyor. Bir kalp atışı gibi evi özlüyorum. Dört duvar ne zaman sevimli olur, kalabalıklardan kaçınca anlıyorum. Yüzlerden, izlerden ve seslerden eve koşuyorum. Ama bence kaçıyorum. Beni ürküten seni dertlendirmiyor belki, anlamaya çalışıyorum. Bu korku sahih, bu kaçış hakikat! İnan. Sadece dön ve etrafına bak.

Şeker eridiği halde çayı karıştırmaya devam ettiğine göre abarttığımı düşünüp anlamamazlığa veriyorsun hatta belki de insana haksızlık ettiğimi düşünüyorsun. Bir düşünelim. İnsan insanı afallatansa eğer, bunun inkâr edilecek yanı var mı? Afalladım diyorum. Kapı önümüz yok oldu, sokak bitti, şehir daraltıyor. Anlıyor musun? Evet Allah’ın arzı geniş ama daralıyor olmak bizim suçumuz. Bu sarsıntı artçı değil, yerli. Daim, diri.

Sakin ol ve modernizm diye karalama yaptığın o kağıdı yavaşça yere bırak. Her yükü üstümüzden modernizm diyerek atamayız. Bunun adı dağ bayır günah keçisi aramaktan başka bir şey değil. Bunu yapma. Annen yer sofrasından aldığı bereketi ömrüne yayarken sırtını yaslayarak oturduğun ve şükürsüz kalktığın masada yemek yemek senin tercihindi. İp, yemeklerin ayrı tabaklarda sunulmaya başlamasına itiraz etmediğinde koptu aslında. Hatırla, bir sofraya kırk derviş nasıl sığmış, müminin artığı neden şifaymış? Böyle diyorum diye başını öne eğip kızma bana. Sana söylüyor olsam da aslında kendimedir sözüm. Sadece hatırla ama, unutma.

Böyle yemekten bahsedince, her gece yastığa başını koyduğunda midesini dolu görmek için gün boyu koşuşturan insanı hatırladım. Yeşil ışıkta şöyle bir durup suretlere ve adımların ne dediğine baktığımda, kavimler göçünün aslında yirmi birinci yüzyıldaki insanların eliyle başladığını düşünüyorum. Ne için? Biraz daha rahat yaşamak için. Heyt be! Nasıl kutlu bir sebep değil mi? Biraz daha rahat yaşamak, biraz daha insandan uzaklaşmak, biraz daha kendinde asimile olmak için. Canım yirmi birinci yüzyıl insanı gidişlerin gelişlerin bile hüsran! İnsan batıya gide gide doğuya ulaşırmış ama biz, birbirinin koşturmacasına maruz kalan insanlar olarak bir yere ulaşamıyoruz. Dön dolaş yine kendi ayağına takıl. Kendini yarala. Ama zaten insan, bile isteye ayağını demir çitlere takıp onun acısından kurtulmak için yine bile isteye elini dikenli dallara uzatan değil mi? Bir ızdırabı yok saymak için kendine yeni bir ızdırap satın almak. Niçin? Şifa için mi? Hayır. Sadece unutmak için. Kendi kendine çarpmışlığın çıkmazından kurtulmak için.

Yok yok, dilim damağım kurumadı ama kalbimden kaçarken nefes nefese kaldım, doğru. Kalkalım mı masadan? Hayır. Burada niyaza duralım ve insan olmanın hangi soru peşinde koşmakla, hangi sevginin pervanesi olmakla, hangi aşın üzerinde adımızı aramakla elde edildiğini öğrenmek için Allah’tan yardım dilenelim. Bizi yeryüzünde neye memur kılmış, mesai saati bitmeden öğrenelim.

Yoksa sen bana, ben sana maruz kalmaya devam edeceğiz ve bu bizi yıpratacak.

Çayları tazeleyelim mi demekten imtina ediyorum çünkü tadı kaçmış bir ahval üzeresin. Galiba susmalıyım. İktifa etmiyorum ama, sadece ara veriyorum. “Bütün derdin insanla be!” diyebilirsin, haklısın da. Ama insanı dert etmeyip neyi dert edinirsem kendime ulaşabileceğim? Cebimdeki adreslerden umut kalmadı diyen kimseyi duyuyor musun? Ben duyuyorum.

***

Sana bu mektubu yazarken, sen nerede ve hangi sorunun peşindeydin bilmiyorum ama bu mektup eline ulaştığında zarfın üzerindeki ricayı cana minnet bil, sadece aç ve oku. Çünkü okuman, beni anlar gibi olmanın işaret fişeği olacak.

Bu arada, dertliye imlâ sormayı unuttular. Şehri gören masanın iki çaylık diyetini ödeyiver ömrüne bereket.

Selametle.

Zeynep K. 

DİĞER YAZILAR

11 Yorum

  • ayşegül , 29/08/2017

    ikindi namazı sonrası çay bir senelik nafile ibadete bedelmiş

  • H. , 05/08/2017

    Komşunun meyve ağaçlarını gizlice talan eden o müthiş çocukların haylazlıkları var sanki üzerinde seni çok sevdim Zeynep K. mektup hep var olsun e-postaysa yok

  • Ahmed Rasim , 02/08/2017

    Yazı sadeliğiyle gönülleri hoş ediyor.
    Yazar da Yunus Emre gibi olur inşaAllah.

  • Nustella , 01/08/2017

    Aydoğan K kopyalarına hayır!!!

    • ramiz karaeski , 02/08/2017

      bak yeğen, aydoğan k. müstear bir karakterdir, bu karakteri ben ürettim. sulhi ceylan ve mehmet raşit küçükkürtül kardeşlerimden rica ettim onlar da dayılarını kırmadılar, bu müstear adına yazdılar, çizdiler. senin anlayacağın yeğen, aydoğan k. diye bir yok.

    • Aristoteles Pilüton , 06/08/2017

      Bak evladım,

      Aydoğan K bir felsefedir, bir duruştur, modern insana bir kurtuluş reçetesidir.

      Aydoğan K, ne sen ne de bendir. Hem hepimiz hem de hiçbirimizdir. Ne Aydoğandır ne de K’dır. Hem A’dır hem Z’dir.

      Aydoğan K yalnızlıktır. Tek başınalıktır. Yanılgıdır bazen, bazen şifa. Yaşatır da öldürür de ama asla süründürmez.

      Aydoğan K bir devrimdir. Karanlığa açılan son lambadır, aydınlığa çıkıştır da.

      Aydoğan K, sadece Aydoğan K’dır.

  • Zeyneb , 01/08/2017

    Hitab edilenin söylenenleri anlamıyor yahut anlamak istemiyor gibi hayal edilmesine üzüldüm. Eğer hitab edilen hayal değil ise daha çok üzülürüm. Üzüntüm aslında hitab edilenin şahsında yazıdaki hakikatleri anlamayan herkesin, hatta belki hepimizin ahvaline. Ahir zamanın akışına kendimizi kaptırmış “hızla” sürüklenirken hayata yetişemiyor oluşumuza. Lakin bu mevzu, zamanın sonuna yaklaşmanın bir gereği olarak, birkaç kişinin dilinden ve gönlünden kopan cümlelerden ve daha az kişinin gayretlerinden ibaret olarak kalacak gibi.

  • nasihad , 01/08/2017

    Zeynep hanım dışarıda çay içmeyi bırakıp evde çay içmeye başladığı zaman bize ulaşacaktır. Kendisine ulaşacaktır. Zeynep Hanım eve dönün. Kendinize dönün.
    Selametle.

    • Güzin abla , 03/08/2017

      Güzin abla bu yorumu beğendi.

  • Fatma , 01/08/2017

    Zeynep hanımı dünya tozu değmiş bir el olarak selamliyorum.Yazı mühim,yazı bir davet ama yine de değişmez hakikat.
    “meyl eyleme ol yâre ki ağyâr eli değmiş..’

    • Kardoooo , 01/08/2017

      Desene kapı aralandı,yol gözüktü. Şimdi o yola revan olma vakti….haydi kalemin keskin allah yardımcın olsun

Güzin abla için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir