Yazarlarımızla Hasbihal: Muhammed Furkan Kâhya

Edebifikir okurları için, yazarlarımızla yazı ve hayat merkezinde samimi bir hasbihal gerçekleştirmeye devam ediyoruz. “Yazarlarımızla Hasbihal” serimizin on birinci konuğu Muhammed Furkan Kâhya. (Celal Kuru)

***

Sevgili Furkan, gördüğümüz kadarıyla sürekli bir yolculuk hâlindesin. Bir de göremediğimiz iç yolculuk var. Bize iç ve dış yolculuklarından, kendinden bahseder misin?

“Yolculuk”, dillerden düşmeyen bir kelime. Bir yerde bir şeyin varlığı ne kadar ön plana çıkarılırsa, o şey orada o kadar yoktur. Yolculuk yaptığımı hiçbir zaman gizlemedim ama kendimi bu kelimenin hakkını verebilmiş birisi olarak görmüyorum. Yolculuklara kesret haline düştüğümün bilincinde olarak çıkmaya çalışıyorum. Bunun insanı sağaltan bir etkisi muhakkak var. Eğlenceli tarafı çok fazla. Tabii düşündürücü ve yorucu yönleri de mevcut. Dış yolculuklarımda iki hususu her zaman ön planda tutmaya çalışıyorum: İlki bilmediğim yönlerimi ve karanlıkta kalmış noktalarımı tespit edebilmek. İkincisi ülkemin insanlarını tanıyabilmek. Onlar hakkında bir fikir edinebilmek. Dünyanın okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Buna kendi vatanımı tanımaya çalışarak başladım. Neden Türkiye’den başladığıma dair birçok soruyla karşılaştım. En basiti neden Avrupa’nın veya dünyanın simge şehirlerine kolayca gidip gelebileceğim halde hiç gitmediğim soruldu. Buna genel olarak şöyle cevap verdim; yaşadığım ülkenin tamamına dair bir fikrim oluşmadan yurtdışına gidersem, bilinçsizce gidip dönenlerin çoğu gibi döndükten sonra kendi ülkeme ait olmayan paradigmalarla ülkemi değerlendirebilirim. Ülkemin paradigmasını ve tüm özelliklerini merkeze alıp diğer ülkeleri değerlendirmek vicdanıma daha uygun bir yaklaşım gibi geliyor. Yolculuklar konusunda etkisinde olduğum kişi İmam Gazali hazretleri. Kendisinin 11 yıllık bir yolculuktan sonra ortaya koyduğu eserler bugün hâlâ insanlık tarihi için çok değerli ve önemli metinler. Ortaya bir şey koyabilir miyim ya da insanlık adına çok faydalı işler yapabilir miyim bilmiyorum ama yolculukların bana kattıklarıyla ilk önce iyi, ardından fayda veren bir insan olabilsem herhalde çok mutlu olurum. Kendimden memnun değilim. Bu memnuniyetsizliğimin beni yolda tutmasını ve ulaşmam gereken yere ulaşana kadar hiç ayırmamasını temenni ediyorum.

Seni yazmaya sevk eden ne oldu, yazı maceran nasıl başladı, ilk yazdığın yazıyı hatırlıyor musun?

İlkokul 4. sınıfta iken televizyon hakkında yazdığım bir kompozisyonum birinciliğe lâyık görülmüştü. Ondan sonra duygu ve düşüncelerimi ifade ederken daha rahat olmaya başladım. Ara ara hiçbir yere göndermeksizin yazdığım metinler oldu. Yazmak benim için bir iç dökme şekli. Yazarken bilinçaltımın bilinç üstüme doğru nasıl yüzdüğünü hissedebiliyorum. O soğukluğu yaşıyorum. Edebifikir’deki ilk yazım memleketim Batı Trakya daha doğrusu İskeçe ile ilgiliydi. Yunanistan’ın krizdeki görüntüsü ve Müslüman Türklerin yaşamlarını şehir kültürüyle birlikte anlatmaya çalışmıştım. Yazmak diğer bir açıdan ise kendi kroniğimi tutmamı sağlıyor. Hangi dönemde neler söylediğimi bilebildiğimde aslında düşünce dünyam ve iç dünyamda nelerin değiştiğini ne kadar yol alabildiğimi görüyorum. Söylediğim sözlerin etkisizliğini gördükçe daha iyi nasıl olabileceğini düşünüyorum.

Yazarların ilginç yazma ritüellerinden sana miras kalan var mı? Varsa kimden tevarüs ettin? Not alırken defter, kalem kullanıyor musun?

Walter Benjamin’in henüz hiçbir metnini okumadım ama onun “Kentli Flanör” oluşuna dair okuduğum bir metin beni çok etkiledi. Herhangi bir şehrin içinde eriyerek onunla bütünleşme hali yazılarım için olmazsa olmaz. Başlıca motivasyon kaynağım bu. Not defterlerim var ama daha çok telefonumun notlar kısmını kullanıyorum. Daha sonra yazdığım şeyi beğenirsem not defterime geçiriyorum. Ansızın aklıma gelen bir şeyi en hızlı kaydedebileceğim yer orası. Yazacağım metinleri en iyi yürüyüş yaparken olgunlaştırıyorum.

Daha çok hangi vakitler kelimelerle, cümlelerle kavgaya tutuşursun?

Genellikle akşamdan geceye doğru yazarım. Akşam zihnimi toplamak ve cümlelerimi olgunlaştırmak daha kolay geliyor. Gündüz okumak, akşam yazmak için kafamın en berrak olduğu zamanlar.

Yazarken beslendiğin kaynaklar nelerdir? Bize biraz da okuduklarından bahseder misin? Klasik deyince aklına ilk gelen kitaplar hangileridir mesela?

Klasik deyince aklıma Karamazov Kardeşler, Anna Karenina, Savaş ve Barış ile Suç ve Ceza gelir. Rus edebiyatı beslendiğim en temel kaynak. Dostoyevski ve Tolstoy’un neredeyse tüm eserlerini okudum. Turgenyev biraz eksik kaldı. Modern döneme doğru gelerek Rus edebiyatı konusunda ciddi anlamda derinleşmeyi planlıyorum.  Edebiyatta önem verdiğim konulardan birisi Rus edebiyatı hakkında poetik metinler yazabilecek kadar bilgi sahibi olmak. Türk yazarlar arasında kitaplarının yine neredeyse tamamına yakınını okuduğum yazar Beşir Ayvazoğlu. Onun biyografi ve deneme yazımı konusundaki ustalığı beni her zaman etkilemiştir. Pürüzsüz bir Türkçe ile tatlı üslubunu birleştirmesi kendisini takip etmemde ve örnek almamda çok etkili olmuştur. Onun dışında Artun Ünsal’ın kitaplarından her zaman yumuşak ama etkili bir biçimde tarif etme konusunda bir şeyler öğrenmişimdir. Gastronomiyi edebiyatla buluşturabilen nadir yazarlardan olması dikkatimi her zaman üzerinde tutmuştur.

Son dönemde ekseriyetle seyahat yazıları yazıyorsun. Bu gezi notlarını paylaşma fikri ilk nasıl doğdu? Yazarken bir kitap bütünlüğünde mi düşünüyorsun?

Bu yazıları paylaşma fikri benden çıkmadı. Yazı yazmaya yeni yeni ısındığım bir dönemde pratik olması adına Sulhi abi “Yaz, gönder bakalım” dedi. Ben de dikkatle yazmaya çalıştım. Hukuk metinleriyle çok haşır neşir olduğum dönemlerde çok zorlandım. Dilimde Osmanlıca kelimeler epey yer etmişti. Hiç fark etmiyordum. Sonra bu yazıları yazmaktan keyif almaya başladım. Yazdıklarımı yaşarken hissettiklerimle yazdıklarım her zaman aynı olmasa da iyi bir meşgaleydi benim için. Yazarken bilgi verecek, düşündürecek ama aynı zamanda insanı sıkmayacak şekilde yazmaya çalışıyorum. Bir kitap hakkında konuşmak için henüz çok erken.

Bir okur ve yazar olarak kendini hangi türe daha yakın görüyorsun? “Keşke bu kitabı ben yazsaydım.” dediğin bir kitap oldu mu? Hangi türde eser ya da eserler vermek istersin?

Kendimi deneme türüne ait hissediyorum. Şehirlere özel bir ilgim var. Şehir monografileri kendimi en rahat hissettiğim alan. Nesir yazılacaksa Ahmet Hamdi Tanpınar’a teslim olmak nasirlerin ilk yapması gereken işlerdendir. Beş Şehir’i hele de Bursa bölümünü okuduktan sonra bu kitabı ben yazmalıydım dedim. Sadece Bursa bölümü için o kitap okunur. Abartı konusunda bir şeyler yapacaksam ilk yapacağım işlerden birisi bu kitabı şehir monografilerinin şahı ilan etmek olur. Beş Şehir’in Bursa bölümündeki tarzı, Walter Benjamin’in flanörlüğüne yakındır ama bunu kendine has bir şekilde yapar. Büyüleyicidir. Şehir yazıları ve kültür tarihi ile ilgili eserler vermeyi isterim.

Konuşmayı seven ve muhatabını ikna etmeden susmak istemeyen bir yanın var. Yazmak ve konuşmak arasında muhayyer bırakılsan hangisini tercih ederdin, niçin?

Açıkçası bu, ikiye bölündüğüm bir soru. Gevezeliğimin önüne maalesef hiçbir zaman geçemedim. Keşke geçebilsem. Konuşurken insan verimsiz cümleler kurabiliyor. Az kelimeyle çok söz söyleyebilecekken çok kelimeyle az söz söyleyebiliyor. Eğer sözlerimin özellikle etkili olacağı bir ortamsa konuşmayı tercih ederdim. Eğer konuşmak ve yazmak arasında bir fark olmayacaksa susabilmiş olmak adına yazmayı tercih ederdim. Yazdıklarım konuştuklarımdan elbet daha az olur ve bu sayede karşımdaki insan daha az yorulmuş olurdu.

Bir aralar amiyane tabirle deli gibi sözlük okuyordun. Bu okumaların senin üzerindeki etkilerinden bahseder misin? Sözlük okumak üzerine bir şeyler yazmayı düşünüyor musun?

Sözlüklerde kendi halime dair kelimeler arıyordum. Bu, bir nevi yolculuktu aslında. Kendimde hissettiğim ama tanımlayamadığım haller hakkında bir şeyler bulmak istiyordum. İnsanın kendine dair bilgi edinmesi zordur ve genelde acı verir. Bunu göze alarak halim hakkında malumat edinmek istiyordum. Sözlük okumak hakkında didaktik bir şeyler yazabilecek yetkinlikte değilim ama insanı düşündürecek metinler yazabilirim. Buna biraz eğilip fikirlerimi olgunlaştırmam gerekiyor.

Bize son olarak neler söylemek istersin?

Edebifikir’in insanın hayatını genişleten insanlardan teşekkül ediyor olmasını büyük bir nimet olarak görüyorum. Yaygın yanlış kanaatlere ve putlara teslim olmamayı öğrettiği için Edebifikir’e şükranlarımı sunuyorum.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir