

sevgili kâni karaca
sen bu satırları okurken biz çok uzaklarda
çok uluslu bir tirenin
karalar bağlamış pulmanında
çığlık çığlığa
çoğunlukla gülümser, ihtiyatlı ve sevecen
tabiatıyla korkak, bir çocuğa şeker uzatırken
ve devrilirken yeni bir yüzyıla, her garda
camdan bakanları görmelisin
-sakın yanlış anlama-
heveslerden bozma bir çelenk, kursaklarında
sunulmak üzere yalnızlık anıtına
uzanıp, bu kör boğazların birinden
bir çiçek çıkartıyorum sana
-önemli günler ve haftalar çiçeği-
melamet hırkasını giyenler
karanfil diyorlar ona
ve bir takım tacirler, monopol piyasa
umutsuzluğa düşme diyor
yaşayan son kapıkulu askeri
kapıları aşındır, vergileri hazırla
hemen arkasında bir dağ
öyle bir dağ ki, yamaçları delik deşik
çandarlı halil paşa
çirkin ütopya yoktur evladım, bakımsız devlet vardır
ve beş yüz elli bir yaşında
tımarından kovulan bir sipahi
asla!
ey benim levendim
ey benim kara gözlü devşirmem
bu sıra dağlar kimindir
bu sıra dağlar bizimdir
belini kır, toprakla seviş, yuğ kendini balçıkla
bir çiçeğe daha uzanıyorum sonra
mütevekkil bir kursaktan
sorsalar izzet-i nefsimdir
sunulmak üzere ölümsüzlük anıtına
vay benim bahr-i ummanımın dalgıcı
nice inciler devşirdim insanlara
hepsi de senin elinden
üstadım, canım, sevgili kâni karaca
sen bu satırları okurken biz çok uzaklarda
bin dört yüz yıllık uykumuzda
karalar bağlamış bir tirenin pulmanında
vay benim üstadım, sine-i sadparem
sen bizi bırakıp gittin ya
artık her devir fetret devridir
sökülsün rayları bu karanlık tirenin
yansın, kül olsun, devrilsin
gök gözlü, yeşil donlu bir evliya
kulağımıza şöyle desin
yıldırım zehir içip öldü deyular
“evladım, izzeti mi olurmuş nefsin”
Bahadır Dadak
Son Yorumlar