Tahammül Mülkünü Yıkdın Hülâgû Han mısın Kâfir

Tahammül mülkünü yıkdın Hülâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yakdın âteş-i sûzan mısın kâfir

Kız oğlan nâzı nâzın şeh-levend âvâzı âvâzın
Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir

Ne ma‘nî gösterir dûşundaki ol âteşîn atlas
Ki ya‘ni şu‘le-i can-sûz-ı hüsn ü ân mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli âhlar çâk-ı girîbanlar
Aceb bir şûha sen de âşık-ı nâlan mısın kâfir

Sana kimisi cânım kimi cânânım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın cânan mısın kâfir

Şarâb-ı âteşînin keyfi rûyun şu‘lelendirmiş
Bu hâletle çerâğ-ı meclis-i mestan mısın kâfir

Niçün sık sık bakarsın böyle mir’ât-ı mücellâya
Meger sen dahı kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedîm-i zârı bir kâfir esîr etmiş işitmişdim
Sen ol cellâd-ı dîn düşmen-i îman mısın kâfir

Nedîm


Nedîm’in Hayatı

Asıl adı Ahmet’tir. İstanbulludur. Evinin Beşiktaş’ta olduğuna dair şiirilerinde kendisinin verdiği bilgiyi, belgeler de destekler (Erünsal 2009: 255-274). 1681 yılında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Annesi Saliha Hatun, İstanbul’un fethinden itibaren devlet hizmetinde bulunan Karaçelebizadeler ailesindendir. Babası Kadı Mehmet Efendi ise Sultan İbrahim devri (1640-1648) kazaskerlerinden Merzifonlu Mustafa Muslihittin Efendi’nin oğludur. Kazasker Muslihittin Efendi bazı kötü alışkanlıklarından ötürü ulema ve halk tarafından sevilmediği için kendisine çirkin lakaplar takılmış, Mülakkap Mustafa Efendi diye tanınmıştır. Dedesine takılan lakaplardan ötürü Osmanzade Taib gibi bazı şairler Nedîm’den mülakkabzade diye bahsetmişlerdir.

Ahmet Nedîm iyi bir eğitim görmüş, döneminin klasik ilimlerini, Arapça ve Farsça’yı bu dillerde şiir yazacak kadar öğrenmiştir. Tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir jüri tarafından yapılan sınavda başarılı olarak müderris olmuştur. Söz konusu edilen sınavın tarihi bilinmemekle beraber, Ebezade Abdullah Efendi’nin görevde bulunduğu 1707-1713 yılları arasında gerçekleştiği kesindir (Yöntem 1948: 173-184). Bu tarihler, aynı zamanda Sultan III. Ahmet döneminin (1703-1730) başlarına rastlamaktadır. Bu sırada Ali Paşa, III. Ahmet’in on birinci sadrazamı olarak göreve getirilmiştir(1713). Nedîm ise 1114/1702-1703 yılına tekabül eden tarih manzumesini dikkate alırsak artık çıraklık safhasını aşmış bir şairdir.

Ali Paşa’nın Varadin’de şehit düşmesinden sonra yerine Halil Paşa getirilir. Bu sırada İbrahim Paşa’nın yıldızı parlamaktadır. İbrahim Paşa, 1716 yılında mirahurluğa, ardından rikab-ı hümayun kaimmakamlığına atanır. Bu ikinci atamayla ilgili olarak Nedîm, bir tarih manzumesi yazar. İbrahim Paşa, Ali Paşa’nın şehit edilmesinden sonra geride kalan nikâhlısı Fatma Sultan’la evlenerek padişaha damat olur. 1718 tarihinde de sadrazamlık makamına getirilir. Bu tarih, daha sonra Lale Devri (1718-1730) olarak adlandırılan dönemin başlangıcıdır. Artık, Damat İbrahim Paşa’nın hemen her faaliyeti Nedîm’in dikkatini çeker. Şair, kıta ve kasideleriyle her fırsatta hamisine bağlılığını ifade eder. İbrahim Paşa’yı takdir eden, öven tek şair sadece Nedîm değildir. Fakat Nedîm, bu şairlerin içinde en başarılı olanıdır. Bir yandan İbrahim Paşa’nın faaliyetlerini şiirleriyle överken diğer yandan da Lale Devrinde teşekkül ettirilen tercüme heyetlerinde görev alarak hâmisinin her hamlesine destek verir. Meslek hayatında da çabuk ilerler. Müderrislikten Mahmut Paşa Mahkemesi naipliğine getirilir. Daha sonra 1726’da Molla Kırımî Medresesi’nde, 1728’de Nişancı Paşa-yı Atik Medresesi’nde görev yapan Nedîm, 1729’da Sahn Medreseleri müderrisliğine yükselir. Sekban Ali Paşa Medresesi’nde müderris iken Patrona Halil İsyanı patlak verir (1730).

İsyan sırasında Nedîm’in akıbetinin ne olduğu konusunda değişik iddialar ileri sürülmüştür. Kaynaklarda şairin, söz konusu isyanı takip eden günlerde illet-i vehimeden veya içkiye düşkünlüğü nedeniyle titreme hastalığından öldüğüne dair bilgiler kayıtlıdır. Güvenilir biyografi müelliflerinden Süleyman Sadettin, Nedîm’in ihtilal esnasında korkudan evinin damına çıktığını ve oradan düşerek öldüğünü söylemektedir. Bu acı akıbet, şairin belki de son bir kurtuluş ümidiyle evinin damına çıktığını veya linç edilerek öldürülen dedesi Mülakkab Mustafa Efendi’nin yaşadığı tecrübenin tekrar edilmesine imkân vermemek için ölümü tercih ettiğini akla getirmektedir. Ancak kesin olan bir şey vardır; o da şairin ihtilal sırasında öldüğüdür. Nedîm’in muhallefatına dair kayıtlar 15 Rebiülahir 1143/28 Ekim 1730 tarihinde düzenlendiğine göre bu tarihten önce ölmüştür (Yöntem 1948: 109-121; Erünsal 2009: 255-274). Şairin kabri Üsküdar Karacaahmet Mezarlığının Miskinler kısmındadır. Mezar kitabesinde ölümüne düşürülmüş şu tarih beyti yazılıdır:

Revâ ola düşerse fevtine işbu du’â târih
Nedîm ola nedîm-i şâh-ı ceyş-i enbiyâ yâ Rab [1143]

Kaynak: Nedîm Divânı, Hazırlayan Prof.Dr. Muhsin Macit, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2012, Sayfa: 9-10

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Güntuğ , 25/11/2020

    Hülagü han olaydı kafir yine ederdi merhamet
    Ola illa şu ahir-ü zamanda bu kula bir keramet

  • Nihâvend , 23/01/2017

    Ellerinize sağlık, ek olarak divan şairi ile ilgili bilgi vermeniz ziyâdesiyle müteşekkir eyledi şu fakîri.
    Merhum şairlerimizin güzîde şiirlerini daimi olarak paylaşmanızı rica ederim.
    Selametle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir