Salgın Günlerinde Edebifikir Yazarları – 3

Sorgulama Dosyası

“Salgın Günlerinde Edebifikir Yazarları” başlıklı sorgulama dosyamızın yeni yazısını Sulhi Ceylan yazdı.

***

1. Bu aralar neler okuyorsunuz?

Bu aralar İbn Rüşd’ün Faslu’l-Makal, Hanifi Özcan’ın Epistemolojik Açıdan İman, Paul Tillich’in İmanın Dinamikleri, Nicholas Rescher’in 101 Anekdotta Felsefe Tarihinde Yolculuk, Salih Mirzabeyoğlu’nun Hikemiyat, Baykan Sezer’in Türk Sosyolojisinin Ana Sorunları ve günümüz şairlerinin şiir kitaplarını okuyorum. Fakat okumak istediğim daha binlerce kitap var. Tasavvufta “bast-ı zaman” diye bir kavram var. Yani zamanın genişlemesi. Mesela bir saatin bir gün halini alması. Zamana kısmi bir hükmetme hali de diyebilirim. Zaman üzerinden geçerken elinden tutup dur biraz bakalım demek de denebilir. Tabiî bu sadece âriflere has bir hal. Çünkü onlar nefis terbiyesi yaparak bedenlerinin (arzu) ruhları üzerindeki etkisini kırmışlar. İşte böyle bir hale ulaşsam ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Ama sonra da, eğer bu hale ulaşırsam neden kitap okuyayım ki, muhakkak daha önemli işlerim olurdu diyorum. Sözün özü hayat kısa, kitap çok ve insan doymak bilmez bir sürüngen. Ve kendime katlanmak zorundayım!

2. Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?

Evet, birkaç dosya var. Üzerinde çalışmaya çalışıyorum. Bazen neden yazıyorum sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyorum. Sonra kendimce bir cevap bulup yola devam ediyorum. Ama karşılaştığım bir tecelli cevabımın çok da güçlü olmadığını gösterince umudum kırılıyor. Sonra kırık umutlarımı toplayıp bir ârifin yanına gitmem gerekiyor. Sonra da bakıyorum ki her şey boş. İnsan kaç yaşında olursa olsun bir çocuk. Evet evet, bunu iyice tecrübe ettim. İnsan asla büyümüyor. Sadece büyüdüğünü sanıyor. Ne diyordum, evet, iki bin yirmi yılı içinde bir kitabım basılabilir gibi duruyor. Ama heyecanım kaçtı açıkçası. İnsanları tanıdıkça kendimden soğudum. Ben de insanım ve insanlığın tüm özellikleri bende de mevcut. Aynaları kırmayı çok istedim bir aralar. Ama bu sadece kaçıştı. Şimdi aynalara değil kitaplara bakıyorum. Yarın ne olacağını da bilmiyorum. Allah bes bâki heves.

3. Hayatınızda belirgin değişiklikler oldu mu?

Değişiklik ve yenilik… en sevmediğim kelimeler arasında. Hediye almayı sevmediğim gibi bana hediye alınmasını da sevmem. Çünkü o da bir yenilik ve içinde sürpriz barındırıyor. Ben yavaş yavaş değişmeyi seven biriyim. İnsanları da bir anda sevemem. Tanıdıkça ve beraber vakit geçirdikçe sevebiliyorum. Bu da baya zaman alıyor. Gerçi yeni tanıştığım kişilerle beraber vakit geçirmemeye çalışıyorum. Çünkü bu da bir yenilik. Bazen evli arkadaşlara şaka yollu, “Ben yıllardır tek yatmaya alıştım. Yatağın tamamı bana ait. İnsan nasıl iki kişi aynı yatakta uyuyabilir?” diyorum. Tabii gülüşüyoruz. Gerçi ben gülme rolü yapıyorum. Çünkü bütün bunların hiçbir önemi yok. İnanın bu yazdıklarım da önemsiz. Neden yazıyorsun o halde diyebilirsiniz. Daha iyi bir fikri olan varsa lütfen söylesin. Sadece bana kolay kılananı îfa ediyorum. Başka bir numaram yok.

Pandemi sebebiyle iş ve ev arasında mekik dokuyorum. Çok sevdiğim Kadıköy’e bile gidemiyorum. Uzaktan selam söylemekle yetiniyorum. Arkadaşlarla da görüşemiyorum haliyle. Telefonla hasret gideriyoruz. Raşit Maraş’ta, Davut Kars’ta, Bahadır Bursa’da… Hep bir ayrılık yaşıyorum açıkçası. Bazı arkadaşlar evine çağırıyor ama nedense sevmiyorum ev muhabbetlerini. Neden diyebilirsiniz. Aklıma ilk gelenler şunlar: Eve gidiyorum, bir sürü hazırlık yapılmış. Pasta, börek vb… Güzel, rahat ve geniş koltuklara oturuyoruz. Çay, kahve ne istersek geliyor misafiriz diye. İşte burada kendimi Firavun sanıyorum. Hayat amacımın rahatlık olduğunu düşünüyor ve kendimden utanıyorum. Ama o arkadaşlar bizim eve gelse, onlar da aynı manzarayla karşılaşacaklar. Bir sarmal içindeyiz diyorum ama kimseyi inandıramıyorum. Kimsenin kimseyi düşündüğü yok. Düşünüyormuş gibi yapıyoruz. Garibanlara üç kuruş verip vicdanımızı rahatlatıyor sonra da evlerimize yeni eşya almaya ve rahatımıza rahat katmaya devam ediyoruz. Sözün özü hepimiz yanacağız! Hevâlarımızı tanrı edinmişiz ama haberimiz yok!

Her ne kadar değişikliği sevmesem bile yavaş da olsa fikirlerimin değiştiğinin farkındayım. Okumaya ve düşünmeye devam ettikçe de bu değişim devam edecek gibi görünüyor. Bir ara büyük bir sarsıntı geçirdim mesela. Doğru bildiğim ve hiç şüphelenmediğim bilgilerin yanlış olabileceği gerçeği ile karşılaştım. Daha doğrusu bu gerçeğe tosladım. İlkin ne yapacağımı şaşırdım. İşin kötü yanı ise bu durumu kimseye açıklayamıyorsun. Çünkü seni anlamıyor ve yaftalıyorlar. Açıkçası herkes kendi gerçeği ile mutlu ve bu konfor bozulmasın istiyor. Daha Türkçesi kimse putuna dokundurtmuyor. Tarihimizde çeşitli sıfatlarla yaftalanan kişilere eski gözle /olumsuz bakmıyorum artık. Bilakis anlaşılmadıklarını düşünüyorum. Neyse, derken buna alıştım ve yeni gerçeğime sarılabildim. Yarın kime sarılacağım ise meşkûk. Yolculuk devam ediyor ve durmaya da niyetim yok. Elimden tutmak ve gerçeğimde boğulmak ister misiniz?

İbnü’l-Fârız hazretlerinin “Arzumu gizliyorum” (Uhfi’l-heva) şiiri geldi aklıma. Bir ayrılık acısını anlatıyor şiirde. Öyle ki sevgiliyi güzellikte Hazreti Yusuf’a (a.s.), kendi hüznünü de Hazreti Yakub’un (a.s.) hüznüne benzetiyor. İnsan kanamaya görsün, âlem hüzün deryasına dönüyor. Hüznün, insanı değiştirdiğine inanıyorum. Bunu da söylemiş olayım.

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • biraz oradan biraz buradan. , 03/12/2020

    Yazı açılıp karşıma gelene kadar heyecanlandığımı hissettim bir an için acaba yine neler çıkacak bu yazıdan diye. Sulhi Hoca yazmışsa bir şeyler geliyor dedim. Yine şaşırtmadın beni balyoz gibi inen farkındalıklar oldu. Bazen diyorum yazmaya mı niyetlensem? Fakat daha okumada tam bir istikrar sağlayamamışken yazıya geçmek bence yersiz olacak. Lakin çok yalnızım fikirlerimi, düşüncelerimi, hüzünümü, kederimi vs.. daha bir çok şeyi mi anlatacak kimseyi bulamamak zor. Bundan sebeple sarılayım diyorum kaleme. Ama o kadar tembel kalıyorum ki yine hevâ ve hevesime aldanıp yanına dahi yaklaşmıyorum kalemin ve kağıdın. Bir de şunu fark ettim insanın neden bir şeyleri anlatma isteği olduğu da çok önemli. Bu arzu rıza-i ilâhînin dışına çıkmamalı. Sanırım bundan dolayı da beni engelleyen bir şeyler var.

  • Bilmem , 29/11/2020

    Sulhi hocam, o kadar incelmişsiniz ki size ne yazsam hüzünlecekmişsiniz gibi hissediyorum. Maalesef bu yorumumun da öyle…

  • Nagehan , 29/11/2020

    Hüzün en güzel hâl. Anlatılmaz hissedilir ve bir kaptırdınmı diğer bütün hislerin içinde hep kendini aratır insana…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir