Sorgulama Dosyası: Yatacak Yeriniz Var mı!

Dünyada yer kaplamanın bir amacı olmalı. Eğer varsak, -ki varız- bu var olmanın ne’liğine dair bir cevabımız olmalı. Her an bir eylemde nefes alan insandan bu eylemlerinin arkasında yatan saiki sorgulamasını beklemek normal olsa gerek.

Yazarlarımıza, “Şu ana kadar yaptıklarınızı ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı ve de bunların sorumluluğunu düşündüğünüzde kendinizi nasıl hissediyorsunuz, yatacak yeriniz var mı?” sorusunu yönelttik. Birbirinden güzel cevaplar sizi bekliyor. Canınızı acıtmak istiyoruz!

***

Ömer Can Coşkun

Havf

Bu bir terazi meselesi, çift değil çok kefeli. İki vida ile birbirine tutturulmuş da değil. Hangi kefenin hangi kefeye veya kefelere bağlı olduğu devamlı değişiyor. İyilik kefesini ağırlaştırmaya çalışırken kibir kefesine bir toz tanesi düşürüveriyorsun, kibir kefesi ağır geliyor. Günah kefesini dolduruyorsun utanmadan, sonra utanıyorsun, pişmanlık kefesine doğru yönelirken bile günah kefesindeki yüklerin azalmaya başlıyor. Cömertlik kefesi çok uzaklarda çünkü sen cimrilik kefesinin üzerinde tepiniyorsun. Sabır, İhsan, Gaflet, Tefekkür, Tezekkür, İbadet, İhanet, Sadakat…

Bir kefe var, adı “visal”. O kefeyi bulamamak korkusu.

Recâ

Bu bir beste meselesi. Her adımın, her eylemin her sözün bir nota. Bu notaların bir araya gelmesiyle oluşan melodi hayat. Bu bestenin bestekârı sensin ve bir bestekâr her bir notanın diğer notalarla uyumunu, yerini zamanını, sürekliliğini iyi analiz etmelidir. İyi analiz edilmeyen her ton kulak tırmalar, gönül yorar. Üst üste doğru kullanılmayan tonlar gönül kırar, elamân! Beste tamamlandıysa demek ki öldün. Ey Bestekâr, sahneye buyrun!

Bir beste var, adı “visal”.  O bestenin beğenilme ümidi.



Celal Kuru

Şahsî tarihime bakıyorum. Acaba “Keşke Yapmasaydım” diye hayıflandıklarım mı fazla “Keşke Yapsaydım” diye dövündüklerim mi?

Cevabında tartı eşit bassa da yüzde elli birlik hisse ikinci şıkta.

Birinci şıkta bir umutsuzluk ellerimden tutuyor, çaresizlik eşkıyası yolumu kesiyor. Öylece hiçbir şey yapamadan, karmakarışık bir halde kalakalıveriyorum.

İkinci şıkkı hatırladıkça üzerime bir tembellik güneşi doğuveriyor. Tekli koltuğuma oturuyorum. (Hacıyatmaz olsa daha iyi olurdu elbet!) Kollarımı koynumda kavuşturarak uyuyakalıyorum.

Yapmaması gerekenleri yapmış, yapması elzem olanları da ertelemiş ve ertelemeye devam eden birinin elbet yatacak yeri olmayacaktır.

Belki de ölünce zerrelere ayrılırım ve her zerrem dünyaya dağılır. Böylece yatacak bir yere ihtiyaç duymam.

Bu dünyada yattığım yeter de artar zaten.



Bilal Can

Yaşanan günler dolayısıyla “ölümün bile anlamının değiştiği şu günlerde” kendimi bir yerlerde beklemiş olarak görüyorum. Bekliyorum öyle. Neyi beklediğini bilmeden. Durakta mesela, hiç gelmeyecek otobüsü, musalla taşında kendi cenazesine katılırken, ya da turnaları, göç yolları dışında.

Şu ana kadar sorumlu olduğumuz her şeyden kaçarak kendimizi kandırdık, kandırmaya da devam ediyor, bu kandırılmanın cazibesine kapılarak kendimizi teselli ediyoruz. Teselli edilmeye muhtaç bir varlıktır insan. Kendi kendisini teselli edemese de, varlığı diğer insanlar için bir teselli kaynağı, istatistik bir veridir. Bizi en iyi nüfus planlamacıları, borsa tacirleri, sanal para müdavimleri, kapitalist şirket yöneticileri anlıyor. Çünkü bizler onlar için birer kandırılmayı bekleyen “coin”iz. Yatacak yerimiz yok. Kendimizi hiç iyi hissetmiyoruz. Kendimizle meselemiz var, yapmamız gerekenleri yapamadığımız için değil, yapmaya müsait olamayışımız bizi kahrediyor. İnsan ne zaman müsait olabilir ki hem…



Feyyaz Kandemir

Yaptıklarımı, yapmam gerekenleri ve bunların sorumluluğunu düşünmek… Hayatı tam da bu gerilim içinde yaşıyorum. Açıkça söylemek gerekirse tembel bir adamım. Çoğu zaman tembelliğime titizlik ve mükemmeliyetçilik gibi kılıflar uydururum. Bununla birlikte bazen bilmediğim konularda ahkâm kesebiliyorum. Kendimden hiçbir zaman memnun olmadım. Son yazdığım mısra şu: “Kaç kere tan vaktini karşıladım utançla”. Yine de bir gün şimdikinden daha düzgün bir insan olabileceğime inancım var. İnşallah.



Ömer Ertürk

İnsan; “keşke yapmasaydım”la “keşke daha çok yapsaydım” arasında kalan bir varlık olması hasebiyle baştan ayağa pişmanlıktır. Bir pişmanlık olarak ben, yapıp da yakındığım şeyleri burada anlatsam; meğer insan kendinin körüymüş diyecekler de çıkacaktır, insan kendi eliyle kendine bu kadar da zulmedilmez ki deyip beni taşa tutmak isteyecekler de… Ama Adanalı delikanlının muhabire; “yaptıklarımdan pişman değilim, aklım hâlâ yapamadıklarımda” sözüne katıldığımı ve iflah olmaz, dolayısıyla yatacak yeri ya olmayacak ya da kendisine dar gelecek biri olduğumu itiraf ediyorum.

Keşke etmeseydim…



Muhammed Furkan Kâhya

Kendilik bilincimin oluşumunda yaptıklarımı her zaman yamalı olarak gördüm. Yapamadıklarım her zaman yaptıklarımın anlam kazanmasının önünde engel oldu. Tüm bunlar aynı anda değerlendirildiğinde verilecek hesabımın büyük olduğunu düşünüyorum. Yatacak yerimin olup olmadığını ise bilmiyorum. Yani buna olumlu cevap verecek olursam kendimi aklamış olurum. Olumsuz cevap vermeye daha meyyalim.



Adem Suvağcı

Gözümü açtığımdan beri kendimi içinde bulduğum dünya; tarihi, geleceği, alışkanlıkları, koşullandırmaları ve tabularıyla kişiliğimi etkilediği kadar beni bir keşmekeşe de sürükledi. 60-70 yıllık tekdüze bir yaşamın öngörüldüğü bu hayatın en önemli faktörü bir şeyler yapmak ya da yapmamak. Bugüne kadar yapmış olduklarımın değerlendirmesine takılıp kendimi vicdan azabına iyice sürüklemek istemiyorum açıkçası. Çok mu şey yaptım, hayır. Doğduğum yerin yaşam standardı bunu kısıtladı. Bu iyi mi yoksa kötü bir şey mi bilemiyorum. Bu durum, hâliyle kısıtlı bir “yapılacak” ya da “yapılması gereken” şeyler listesini de etkiliyor. Ama şöyle bir durup geçmişe baktığımda kendimi sorumlu hissedebileceğim birçok şey yaptım. Etkisi hâlâ devam eden şeyler. Bunlar, bazen, yapmam gereken şeyleri bile yaptırmadı açıkçası. Sorumluluğunu her an hissetmesem de kafamı yastığa koyduğumda düşünce ağrısı çektiğim oluyor. İşte bu kötü bir his. Yattığım yer dar geliyor… Şu sözü söyleyebilecek kadar cesur, iyi şeyler yapmış, sorumlu hissettirmeyen, yatacak yeri olan biri olamadım: “Yaptıklarımdan pişman değilim; aklım hâlâ yapamadıklarımda.”



Sulhi Ceylan

Bilmek sorumluluk doğurur. Farketmek de… Kısacası bilinçle ilgili her form insana bir yük yükler. Ne yaptığını sorgulayan, durduğu/nefes aldığı yere yukarıdan bakmaya çalışan her insan ister istemez kendini sorumluluğun kollarına atmıştır. Zaten yaşamak, dünyanın yükünü sırtlanmaktan ibaret değil midir? Yük ise insanı yorar, belini büker, yarına dair plan yapmaya zorlar. “Şimdi iyi ama ya yarın!”, düşüncesini beynine kazıtır. İnsan olmak da burada başlar. İnsan, kendinden başkalarını düşündükçe insanlaşır. Diğerlerinin yükünü taşıdıkça kemale doğru yol alır.

Peki insan, sorumluluklarını yerine getirmez ve sırtındaki yükü taşımaktan vazgeçerse ne olur? Bu seçimi yapan insanlara genelde serseri denir. Yani yersiz yurtsuz, başıboş ve de âvâre… Yeri olmayanın sorumluluğu da olmaz. Âvâre yani işsiz güçsüz olanın bir beklentiyi karşılaması düşünülemez. Sonuçta aylağın teki, olarak görülür. Açıkçası aylak ve âvâreleri her zaman sevdim. İnsanlığın yükünün ağırlığının farkına varıp yüklenmekten kaçınan insan da bir seçim yapmıştır. Kendi yüküyle yaşamak! Benliğinin farkında olarak nefes almaya devam etmek. Başkalarının yükünü taşımayan insan ister istemez ben’inin ağırlığını fark etmeye başlar. Çünkü ayrıntı azalırsa kendiliğe dair farkındalık artar. Lafı çok uzattım. Kısacası hiç birimizin yatacak yeri olduğunu düşünmüyorum. Yüklendiğimiz ya da kaçtığımız sorumlulukların bir gün boynumuza dolanacağını ve pişmanlık darağacında bizi sallandıracağını sanıyorum.

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Neyse , 03/04/2021

    İnsanı; yaptıkları mı , yapmadıkları mı
    daha çok pişman eder acaba ?

    * Ben pişmanım, bütün yapmış olduğum…

    * Ben pişmanım, yapmamış olduğum…

  • Sonamele , 03/04/2021

    Genel olarak keşke yapmasaydım dediklerim keşke yapsaydım dediğim şeylerle ilintili bu yüzden ikisini sıksık tekrar eder, bırakın yatacak yeri oturacak yerimin dahi olmayacağına inanırım.

  • yolcu , 03/04/2021

    Geçmiş, tek kelime ile: bulanıklık.
    Sonradan ilişen çürütücü özelliklerimden -yani kendimden- kurtulamadığım sürece de yaptığım yapmadığım her şey bulanık olmaya devam edecek. Üstelik maddeden başka yol bilmiyorum. Bu çok iyi değil. Çünkü madde hiçbir şeyi tam hale getiremiyor ve yolu çok uzatıyor. Neyse aslına bakarsanız yalnız ve mübarek bir teyze bulup yanına kaçmak gibi gizli planlarım var. Eğer bu işi halledebilirsem ve ihtiyar da bana dua ederse belki yatacak yerim olabilir :))

  • vehmediyorum , 03/04/2021

    bir çocuğu oyun parkına bırakmışlar oynayacak arkadaş aramış kendine 7 sene geçmiş bakmış gelen giden yok biraz daha bekleyeyim demiş bu sefer elinde iki fener göremediğim karanlıklar olabilir belki diyerekten çocuk gelmiş 14 yaşına yok demiş artık ama yok dese ne yazar varın çıkarı yokmuş çünkü o halde döne durayım demiş döne döne

vehmediyorum için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir