Yarbay Remzi Bey
Hayat, ellerimizden usulca düşüyor… Kerim Kolat hikâyesi *** Günden güne eriyen yaşlı adamın hastalığı sabaha karşı iyice ağırlaşmıştı. Günün aydınlanmasıyla
Hayat, ellerimizden usulca düşüyor… Kerim Kolat hikâyesi *** Günden güne eriyen yaşlı adamın hastalığı sabaha karşı iyice ağırlaşmıştı. Günün aydınlanmasıyla
Kerim Kolat hikâyesi… *** Ayıldığımda, kendimi sararmış otlarla kaplı geniş bir bozkırda buldum. Etrafımda hiçbir canlı yoktu. Buraya nasıl geldiğim
Kerim Kolat, uzun yorgunluklarının sebebini yazdı. *** Çöpçüler oturup sigaralarını tüttürsün. Mahalle esnafı dükkânlarında asılı politik sözler yerine; Tatar Ramazan’dan
Kerim Kolat’tan yeni bir hikâye… Paradoks hayatlar… *** Göğsünde henüz kaybolmamış bir secdenin hazzıyla yerinden doğruldu. Seccadeyi, içindeki tarifsiz hafiflikle
İşte tüm bütün bunlar Leyla’yı gebertemediğimiz için. Kerim Kolat yazdı… *** Yerli malı bir geçmişten afili pişmanlıklar biriktiriyorum şimdi. Şeffaf
Kerim Kolat’ın satırları çocukların dünyasında geziniyor. *** Ayaz’ın bu isteği babasını bir hayli şaşırtmıştı. İnce bir çorapla saksı toprağı istemişti
Kerim Kolat, bizi çocukluğumuza götürdü… *** … Gülüşmeleri kesildi. Önlerine bakıp, iç geçirdiler. Mahmut, kâkülünü arkaya yatırıp bir sigara daha
Kerim Kolat belki de senin hikâyeni anlattı. Kendini okumaya cesaretin var mı? *** Günün ilk ışığıyla evden çıktı. Bahçeye indiğinde,
Kerim Kolat’tın satırları hastane koridorlarını dolaşıyor. *** Koridor boyunca sağlı sollu kümelenmiş hareketsiz gölgelerin arasından sıyrılarak yolun sonundaki odaya ulaşmaya
Kerim Kolat, geceye ışık tuttu. *** “Gece gündüzden önce gelir. Gündüzün gerçekleri gecelerden hayal edilir” dedi kendi kendine. Allah’ın arzında,
Kerim Kolat; çareyi yaratana sığınmakta buldu. *** Üç yıldır yaşadığı bekâr evindeki odasının köşesinde bulunan masasına oturmuş, elindeki kalemi amaçsızca
Kerim Kolat, öykülerine devam ediyor. Bazı şeyler dibe inmedikçe görülmez. *** Yorganı çeneme kadar çekip, ayaklarım karnımda, en ufak bir
Suçlu kim? Kerim Kolat yazdı. *** Tedirgin ve hüzünlü bir sonbahar akşamüstünde tanımıştım onu. Bürodan çıkıp insan kaynayan, rutubetten bunalmış