Kont Dracula’dan Kont Ercan’a Uzanan Şiire Ontolojik Bir Yaklaşım

Kont Dracula modern Macar Şiiri’nin dikkat çekici isimlerinden biri. Bilen bilir. Transilvanya’da ikamet etmekte olup vakti zamanında ülkemize de uğradığı rivayet edilir. Tokat Kalesi’ne varıp oradan da kendisi için bir tünel kazdırmış olan Kont ağabeyimiz aynı zamanda Eflak Beyliği prensidir. Kimileri onun prens Vlad olduğunu söyler fakat ben pek itibar etmem bu söylentiye. Kont konttur kardeşim der geçerim. Adam zaten prensliği elinin tersiyle itmiş, kendisini dağa, bayıra, ormana, mağaraya vurmuş ve “Yarasalar ne yarasalar ne yaramasalar” adlı ilk şiir kitabını bu kaçgöç zamanlarında tamamlamıştır. Şiir anlayışı ve tarzı Transilvanya sınırlarından taşmış ve hatta ülkemizde yazılmaya çalışılan şiirleri etkilemiştir.

İkinci şiir kitabı “Karanlıklar Prensi”yle şiirde kazandığı haklı galibiyeti taşımasını bilmiş ve gotik şiirin yol açıcılarından biri olmuştu. Daha sonra “Vampirler de İnsandır be Kardeşim” adlı eseri içinde arabesk nüveler bulundurduğu için şiir eleştirmenleri tarafından yerden yere vuruldu. Macar eleştirmen Georg Lukács onun için şu sözleri söylemişti: “İnsanların kendilerini heba ettiği bir çağda kendinden vazgeçip şiirini heba etti.” Bu anlamsız çıkışı çok da önemseyen Kont Dracula, dördüncü kitabını bitirmek üzereydi ve nihayet o da raflardaki yerini aldı: “Transilvanya’ya Veda” Bu son şiir kitabından sonra sırasıyla “Transilvanya Günlüğü”, “İki Büyük Teolog: Georg  Lukács ve Haydar Ergülen”, “Şiirimizin Sonu Yok” kitaplarıyla yayın çevrelerini iyiden iyiye sarstı.  “Şiir nereye gidiyor arkadaş?” diye veryansın edenlerin bu Macar şairin şiirine bakması yeterli olacaktır. Aslında “Ulan şiir aldı başını gidiyor. Şiirimizde ne desen kaldı, ne ahenk” diyen ve “şöyle ağız tadıyla transa geçip şiir yazıp okuyamıyoruz” diye söylenen birine rast geldim sonunda. O kadar şair içinden biri çıktı nihayet. Ercan Kont’tan bahsediyorum tabiî. Namı diğer Kont Ercan.

Şiirimizin açmazlarının konuşulduğu ve iki paralık mısraların mecmualarda neşredilmesi için insanların iki paralık olduğu şu son dönemimizde Kont Ercan soğuk savaş döneminin Rusya’sı gibi kendi malzemelerini muhafaza etmiş ve şiirin olmazsa olmazları olan “İlham, trans, haykırış, buhran, cinnet” gibi kavramları canlı tutmayı başarmış.  Bence her şair cinnete yakın durur. Kont Ercan’a göre ise cinnet yani delilik hali, mecnunluğun getirdiği sarhoşluk şairi taşıyan bir köprü kurar. Kont Ercan da şiirinin oluşma halini böylece temellendiriyor. Mısra, trans halinden cinnete bükülürken şair ontolojik soruların hepsine cevap vermiş oluyor. Kont Dracula nasıl gotik şiirin öncüsüyse Kont Ercan da transandantal şiirin Türkiye’deki öncüsüdür.

Macar şiiri ile Modern Türk şiiri arasındaki bağlantıyı sağlayan iki Konttan bahsetmiş olmak önemli çünkü yıllar yılı bu iki şahsiyet hakkında hiç kalem oynatılmadı. Hadi Kont Dracula yazıldı çizildi de bizim Kont garip kaldı. Benden önce Semih Gümüş’ün yazmasını çok bekledim. Hatta Hilmi Yavuz köşesinde nasıl oldu da Kont Ercan’dan bahsetmedi şaşırdım doğrusu. Üzüldüm. Hâlbuki Ercan Kont’un şiirini kaldırın, altından Yavuz’un şiiri çıkar. Yanlış anlaşılmasın. Yavuz’un şiiri taklide açıktır, çok kolay aparılıp koparılabilir demek istemiyorum. Bu başka bir polemik konusu olabilir en fazla. Haaa bu arada unutmadan söylemeliyim ki, Ercan Kont’un şiiri Ataol’un şiirini döver!

Attila K. Sezer

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • kont ercan , 13/10/2015

    yazıklar olsun…

  • ben saksı değilim , 09/10/2015

    bu Kont, bizim Davut’un 20 yıl sonraki hali değil mi :D

  • Çamur Şevket , 08/10/2015

    Mevzu a karacaya baglanacak sandim

    • ben saksı değilim , 08/10/2015

      hahhahahahha
      çok iyi yaa

  • hayri pıtır , 08/10/2015

    muhteşem, muhteşem. haarikaa bir enstantaane…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir