Bilal Can Olmak

 

Tüm kendini beğenmişliklerimi bir yana bırakarak acaba diyorum, kendi derdinden muzdarip bir bulut ne kadar yağış bırakabilir üzerime. Bunun üzerine düşündüm. Yırtındım, kıyıldım, ellerimi semaya kaldırarak buradayım dedim. Kendim kendime yabancıyken tüm sıkılganlığımı basık bir çift gözlü evde gördüm. Evim. Kaldığım yer, verda renk denilen boyalı duvarlardan, uykuma sızan sesler. Sesler kulağımı tırmalayıp uykumu doğrayınca artık uyuduğum zamanın sabahına ayık bir şiir biriktirdim.

Kitaplarla olan muhabbetim, sanırım eski zaman güzelliğinden bana kalan bir miras. Bu öyle devredilmiş bir şiir akımı gibi değil, birikim sonucu -ne yapmalıyım- sorusunun cevabı. Kitaplar, kitaplar üzerine uzun uzun yürüdüm. Uzun yürüyüşlerimde yanıma katık ettiğim katılımcılardı kitaplar. Sıkılganlığım ezeldendir. Sıkılganlığımın kitap sayfaları arasında nasıl durduğunu gördüm. Kitaplarla geçirdim sıkılganlığımı.

Yazdığım kadar konuşamadım hiçbir zaman. Bana konuşmanın çok garip geldiği zamanlar oldu. Beynim içten içe konuşurken, fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, psikoloji, şiir, öykü, üzerine ve daha birçok konu hakkında bir zihinsel süreç içindeyken konuşmayı yapmanın gereksizliğinden bahsettim. İnsan en çok kendiyle konuşur, konuşmak onun için bir mecburiyettir. İnsan konuşmalı. Ama harfler, kelimeler, cümleler okunduğu gibi yazılmıyordu benim için. Bu yüzden ben susmayı tercih ettim uzun bir süre. Uzun bir süre kendini tanımak için yollara koyulmuş bir zihinsel süreç içine girdim. Bu buluş kendini kaybedenin arama derdindeki koyuluştu.

Kendini kaybetmenin ortasındaydım, bedenim bu dünyadayken aklım ve ruhum sanki başka yerde duruyor. Bu bir ikilemdi. Sanırım sıkılganlığımın bir sebebi de buydu. Ama yolda olmak, arama derdinde olmak kısmen bir rahatlama sunuyordu bana. Arıyordum. Yıllardır da aramaya devam ediyorum. Çünkü aramak bir süreçtir. Aramanın heyecanıyla insan bulmayı özler, bulduğunda ise artık bu aradığı şey peşinde koştuğu, kendini heder ettiği şey olmaya da bilirdi, bunu söylüyordum, fakat insan kendini bulmalıydı, kendini bulamadığı zaman hakikati de bulamayacaktı. Bulmalıydı çünkü bu öyle yazılmıştı. Kendini bulma yolunda atılması gerekiyordu, bir atılım içinde kendi devingeninden kurtulup sürekli tekrara düşmemek adına özünü bulması lazımdı. Çünkü “Arayanlar ancak bulanlardır” ya da “bulanlar ancak aramış olanlardır.

Konuşmak, susmak dururken bir boş uğraş olarak belirginleşmişse size, siz kendinizi en iyi yazarak aktarabilirsiniz. Durmadan yazarsınız. Her yazarın/şairin kendini tanıtma, söylediğini duyurma çabası vardır. Benim söylediklerimi duyurma gibi bir çabam olmadı. Lakin tüm söylediklerimi de bir anda çöpe atmak ağrıma gidebilirdi. Uzun uzun üzerinde durduğum tüm metinleri bir yana bırakmak benim için dünyada söylenmemiş içimde kalmış söz gibi belirginleşiyordu. Bu yüzden yazdım, yazdım ve yazının o büyülü dünyasında kalemin ucundan çıkan kelimelerin aslında sadece kalemden değil o kalemi tutan elin sahibindeki gönülden çıktığına inandım. Hakikati bulma derdindedir çünkü gönül. Ona ilham olsa da. Aramayı en iyi yapandır gönül. Bulduğunda sükûna erer. Ve zaten gönül en çok O’nu bulduğunda huzura kavuşur. Zincirleme bir bağlantıdır bu. Kendini bulan ancak O’nu bulur.

Yazmak kuru kuruya değil. Yazmak gönlü titreterek yazmak, zihnin kalesi olan kitaplarla ilintilidir. Yazmak fiilinin en iyi durduğu kelimedir kitaplar. Kitaplar olmadan yazmak, yazma olmadan kitaplar olamazdı. İkisi birbirini tamamlıyordu. Okumak, yazmaya giden bir süreçtir. Ancak okumasını iyi yapanlar iyi eserler ortaya koyabilirdi. Buna inandım. Okumanın zihni geliştirici, kişiyi yüceltici bir etkisinin olduğunu bildim. Fakat kitap yüklü eşek de olmak vardı bunun sonucunda. Okuduğunu anlayan daha doğrusu idrak edip bu okuduklarıyla amel eden kişi ancak ve ancak bu eşeklikten kurtulabilirdi.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • hilal zan , 16/01/2013

    aklı başında her insanın isteyeceği bir mutluluğu bilal can dillendirmiş: bilal can olmak, türkiye olmaktır, aşk olmaktır, para olmaktır, yumurta olmaktır, dergi olmaktır, öğrenci olmaktır, soğuk odalarda duman olmaktır ve nişanlı olmaktır. Allah hepimize nasip etsin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir