Amaçsız Öyküyü İlginç Kıl

Yazarımız Atilla K. Sezer, öykü yazmak isteyenler için yol açıcı yazı dizisine başladı…

***

Yazmak iyi bir düşünme biçimidir. Fakat vücut bulan her yazı iyi bir düşüncenin ürünü olmayabilir ya da siz bir yazıyla fikirlerinizi kıpırdatamayabilirsiniz. Henüz yazı masasına oturup işe başlamadan önce yapılması gerekmeyen bir şey varsa o da yazıya başladıktan sonra ne diyeceğinizi tartıp kararlaştırmaktır. Bu, yazının ritmini bozmakla kalmaz aynı zamanda size ne söyleyeceğinizi de unutturur. Böylelikle sağlıklı da düşünemezsiniz. Ne söyleyeceğini bilen yazar nasıl yazacağını da tasarladıktan sonra eline kalemi almalıdır. Şimdi yazı’nın genel durumundan özele inelim. İlkin kurmaca metinleri ele alalım. Sözgelimi bir öykü yazıyorsak ne yapmamalıyız? Öykünün on kuralı vardır diye bir sıralama yapmak çok doğru olmasa da kurmaca metnin iskeletini oluşturmak için yapılması gereken azami işler olduğu gibi yapılmaması gerekenler de vardır. Bu sözler, henüz kendisine bir yöntem oluşturamamış yolun başındaki, yeni yeni yazmaya başlayan yazar adayları içindir. O sebeple içinizden birileri çıkıp da “hani öykü yazıyorken bütün düzenleri kendimizce değiştirip, düzensizlik ilkesine göre ve gene kendi metodumuzla yazacaktık.” diye bilir. Zaten öyküde kendince taslaklar oluşturup, kendi yöntemini bulmuş olana sözümüz yok. Artık ustalaşmak için kol bacak sıvayan bu yazarlara da oluşturmuş oldukları üsluplarının hayatiyeti açısından dillerini daha da ileriye taşımalarını salık veririz. Çünkü ellili altmışlı yaşlara gelip arkanızda dağ gibi kitap bıraksanız da kullandığınız dil aksıyor olabilir. Dilin kemiği olmadığı gibi noktası da yok. Yani dile hâkim olmanın üst sınırı yok dersek yanlış bir lakırdı etmiş sayılmayız.

Şimdi gelelim şu iskelet işine. Öykümüzün iskeleti (siz kılçığı da diyebilirsiniz) oluşmaya başladığında henüz birçok şey bitmiş gibi görünse de aslında yeni başlıyordur. Neticede yazdığınız metin üç beş sayfa ederinde olabilir ama bu kısa metinde bile kurgu boşlukları, dil yanlışlıkları (anlatım bozuklukları) çelişik durumlar, karakterlerin yapısının olay ya da durumla iç içe olamaması gibi sorunlar baş gösterebilir. Unutmadan bir de kelime seçimi dediğimiz, hayati bir şey vardır ki bunu atlarsanız her şey sırıtır. Bunun yanında kelime tasarrufunu da gözetmek gerekir. Yolun başındaki bazı yazarların bilhassa bu dil meselesinde sınıfta kaldıklarını görüyorum. Öykü nasıl yazılmaz sorusunun cevabını oldukça iyi örnekleyen arkadaşlara gıpta ediyorum. Öykü diliyle, mektup dili, makale dili ya da sosyolojik, felsefi, tarihi bir çalışmanın dili aynı olamaz. Hâl böyleyken öykümüzü kuran dilin melez cümlelerden geçilemeyişi sorunun en aşılamaz kısmıdır. Öykü yazarken “metinler arasılığı” kullanıp felsefeden, sosyolojiden veya başka başka disiplinlerden faydalanmak başka bir şeydir, o alana ait üslubun, dilin öyküde kullanılması başka bir şeydir. Bu, oldukça birbirine karışıyor. Bir de şiir dilimiz var ki o öyküye temas edebilen, etse de çok göz çıkarmayan bir yerde durur. Fakat onu da kullanırken insaflı olmak lâzım gelir. Sonra şiirle öykü arasında bocalayan ama hiç bir şey olmayan metinler ne kadar iyi olabilir ki? Şiirin öyküye ve hatta diğer edebi türlere temas etmesini de açıklamalıyız. Şiir, edebiyatın dışında kendi başına tek bir sanat olduğu için kullandığımız dilin bile üzerine çıkmayı başarabilmiş yegâne zirvedir. Fakat bu zirve çok güçlü şairlerin şiirleri için geçerlidir. O bakımdan öykünüzün dilini kurarken, üslubunuz şairane deyişlerden kısmen beslenebilir. Ayrıca şiire ait olan sembolik anlatım, metafor, mecaz, imge gibi araçlarla öykümüzü güçlendirebiliriz. Ölçüsünü korumak kaydıyla tabiî. Bir de şöyle bir şey var: Walter Benjamin “Son Bakışta Aşk” adlı kitabında Proust’tan bahsederken “Proust, amaçsız öyküyü ilginç kılmayı becermiştir.” der. Bu izahı şu şekilde örneklemiş Benjamin, “Düşünebiliyor musun sevgili okur, dün çayıma kurabiye batırıyordum ki çocukken köyde geçirdiğim günler geldi aklıma. Evet, Proust bunu söylemek için tam seksen sayfa harcar, ama hepsi o kadar büyüleyicidir ki, sonunda sadece bir dinleyici olmadığınızı, hayal kuranın kendiniz olduğunu düşünmeye başlarsınız.” Burada bütün sıradan düşlerin, başkalarına anlatıldığı zaman amaçsız öykülere dönüştüğünü de ekliyor Walter Benjamin. Buradan hareketle de dilin bize sunduğu imkânları çok cömertçe kullanmanın bir ustalık işi olduğu yargısına varabiliriz. Eğer dilde ve anlatıda ustalaşmamış isek uzun uzadıya döktüğümüz diller bir kamburdan farksız olacaktır. Fazla yükü bir kenara bırakın öykü gerekli olmayan ayrıntılarla mahvedilebilir. Onun mahvına sebep olmamak için şimdilik ayrıntılı anlatım işine girmemenizi salık veririz. Sonradan sonraya diliniz de oturdukça neyi ne kadarla anlatacağınızı da bildikçe ayrıntıları ustalıkla aktarmadaki kabiliyetiniz sivrilecektir. Sözümüzü ilerleyen yazılarda biraz daha açıp devam ettireceğiz. Umarız bu girizgâh meramızı anlatmamızı sağlar.

Peyami Safa’nın 1939’da Yedi Gün Dergisi’nde yayımlanan “İyi Yazı Kötü Yazı” başlıklı makalesinden bir iktibas:

İyi bir yazının ifade kılıfı, mevzuunu bir eldiven gibi sımsıkı ve kıskıvrak içine alır, ne dışarıya bir fikir kaçırır, ne içeriye fazla bir kelime sokar. Kötü bir yazının ifade kılıfı ya dardır, ya boldur. Darsa içine maksadını sığdıramaz; bolsa mevzuun dört tarafını lüzumsuz hava tabakaları ile şişirir, bir sürü parazit hayallerle üslubu gevşetir ve sarkıtır.”

Attila K. Sezer

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Zeynep K. , 10/05/2016

    Yazdığım ilk ve belki de son öykünün, neden öykü olamadığını şimdi anladım.
    Meğer dantela örmekle eş değermiş öykü yazmak. İlmek kaçtı mı nâkıs ve boşluklu, fazla ilmek eklendi mi zâid ve kümülatif bir hâl alıyormuş.
    Yol yakın değil mi, vazgeçmek için vakit var henüz.

  • Elif , 02/03/2016

    Gönlündee ki isteklerin, henüz dile getirmemisken şekilleniyor olması mutlu ediyor insani.. :)

  • bıçkı ustası ibrahim , 01/03/2016

    Bu yazıyı bir adım ileri taşıyarak adım adım bir öykü yazılışına bizi şahit tutsaniz ne güzel olur. Iskeleti olusmus bir öyküyü yazinin icinde yazsaniz.

Zeynep K. için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir