“be hey yunus sana söyleme derler”

 (dör döküntü defteri – 26)

[09:49, 18.08.2020] “bir yazar ağabey”: raşit bu mevzular senin ruhunla uygun değil sen hikmet üzere ol.

[09:53, 18.08.2020] mehmet raşit: hocam, “bu mevzular”dan muradınızı biraz daha tavzih etmenizi rica etsem… daha bir istifadeli olurdu ikâzınız benim için.

[10:39, 18.08.2020] mehmet raşit: 2011’den beri istiklâl marşı derneği üyesiyim. o zamandan beri derneği faaliyetlerinde bulunuyorum.

[10:42, 18.08.2020] “bir yazar ağabey”: raşit! dernek de değil dergâh da paklanasın.

[10:44, 18.08.2020] mehmet raşit: dediğinizi anlıyorum fakat ben birini ötekinin yerine ikame etmeyi hiç düşünmedim. keşke dergâhın kıymetini bilenler, derneğin de kıymetini bilseler.

yukarıdaki satırlar, kahramanmaraş’ta ikamet eden bir yazar ağabeyimle vatsap üzerinden yazışırken ortaya çıktı. vatsap’ta “durum” diye bir kısım var, biliyorsunuzdur. baktım, tanış olduğum insanlar benden bîhaber, dahası istiklâl marşı derneği’nin de ne olduğunu bilmiyorlar; ben de “şuraya birkaç fotoğraf koyayım, safımız belli olsun” dedim. derneğin faaliyetini ve fikirlerini işaret eden kitap kapağı, kitapçık, kart, poster, dergi vs. gibi unsurlardan koyuyordum. “türkistanbul” serlevhalı kartpostalı tanıtan birkaç fotoğraf koyunca yazar ağabeyimiz, bendeki “hastalığı” artık anlamış olacak ki beni ikâz etmek için ilk cümleyi o yazdı.

ben bu yazar ağabeyden ve onun gibi düşünenlerden şekvâcıyım. sebebi dergâh-dernek zıtlığı gibi hakikati olmayan bir şey üretmeleri değil. can yakıcı sebep bu ağabeylerin sağcılığın semirip tosunlaşmasına zemin hazırlayacak bir tavır ve anlayış içerisinde olmalarıdır. bunu belki “reel politik” ile “ideal politik” arasındaki zıtlaşmanın bir serüveni olarak, belki de daha tarihî zeminden ele alınırsa sulta/iktidar/saltanat/hükümrânlar ile mazlumun, hakikatin, adaletin, doğrunun, güzelin iklimini teneffüs etmek isteyenler arasındaki bir zıtlaşmanın serencâmı diye okumak imkân dâhilindedir.

necip fâzıl’dan beri muvazene kayboldu. üstad, malatya suikastı’ndan evvel “büyük doğu cemiyeti”ni kapattı ve bir daha da cemiyeti açmadı. mevzuatı itibarıyla parti ile müşterek olan ve tamamen işi siyasî vadiye götüren bir hamleydi cemiyeti kurmak. ne kadar mânidardır ki 1951 mayıs’ında cemiyet, üstad tarafından kapatıldı ve aylar sonra ahmed emin yalman suikastı vuku buldu. üstad, bu meseleden ötürü bir sene içeride kaldı ve bu süre zarfında idâm ile muhakeme edildi. bu suikasttan az evvel kapattığı büyük doğu, örtülü ödenekten bedelini alarak çıkarttığı ilk büyük doğu’lardı. sonrasında üstad, ercan yıldırım’ın tabiriyle “reel politik’ten ideal politik” çıkarmaya çalışan bir tavır takındı. işte ruhlara sinen hastalık! necip fâzıl kısakürek’ten tevarüs edilen hatalı tavır. elbette buna yanaşmayanlar da oldu. nurettin topçu’nun “milliyetçiler derneği” ve “türkiye milliyetçiler cemiyeti” çabalarına bakarak onu “reel politik’ten ideal politik’e imkân” çıkarmak istemeyen tarafta sayıyorum. belki de sezai karakoç’un diriliş partisi tecrübesini de böyle anlamak gerekecektir.

necip fâzıl’ın hatalı tavrı iş bilmez ve beceriksizlerin elinde daha kötü oldu, daha fenâsı ise istismarcıların elinden çıktı. onların ağzından size birkaç itirafnâme/iç ses yazayım:

“bakın önümüzde üstad necip fâzıl var. o fikrî hedeflerini hayata geçirmek için adnan menderes’ten, necmettin erbakan’dan, alpaslan türkeş’ten istifade etmek istedi, ne güzel işte, üstad’dan daha mı iyi bileceğiz bu işleri, biz de böyle yapalım! ya hu, istanbul’da hanların izbe odalarında nurettin topçu dinlemek ne kadar meşakkatli, ben şöyle adalet partisi’nden adayım olayım böylece davama da hizmet ederim, mebus odaları ne kadar havadar!”

“ya hu şu sezai karakoç’un tavrı da ne kadar müstebid? ben daha bu işhanına ne kadar gidip geleceğim? şurada çay demleme işine devam ederek ömür mü tüketeceğim? filanca parti’den bir torpil var, trt’ye gireyim, falanca gazetede yazarlık yaparım, oh mis gibi! belki turgut özal beni danışman bile yapar!”

“raşit’im o ne öyle ismet özel’in parmağındaki yüzükler! yav olacak şey mi? görünce güldüm. istiklâl marşı derneği ne yapmış ki bugüne kadar? ancak eleştiriyor ismet özel, var mı başka bir şey? (konuşma değişir, mevzu gündelik siyasete gelir) ben onu bunu bilmem, siz müslümanların iktidarına engel mi olmak istiyorsunuz, ben bir ülkücü olarak bu dediğinizi anlamıyorum kardeşim? bu referandumda evet oyu vereceksiniz, evet vermeyen gâvurdur!”

hep telefon edecek birileri olsun istediler. hep “köylüm, hemşerim” mantığıyla bir sağcılık yürüttüler. üstadları bunlar, üstad etti. sonra üstadlarını “reel politik”e “ekmek arası helvadan put” diye ikrâm ettiler. üstadlarının doçentlik tezi olduğu ve sorbonne’de ilk felsefe tahsili yapan kişi olduğu hâlde lisede felsefe muallimliği yapmasına rağmen onlar bürokraside yükselmek için fedakârlıkta bulunmak istemediler. üstadları maliye’deki bürokratlığından istifade ederken onlar reel politik’e karşı azıcık tavır almadılar. beştepe’de koltuk almaktan geri durmadılar. üstadlarının parti kurmasına kıs kıs güldüler. “delilik bu” dediler, “size deli denilmedikçe…” defterine yazılmak nasibinden istifade edemediler. bir zamanlar “kur’an-sünnet-ismet” dediler fakat “cuma mektupları”nı okumadılar. “yav dört parmağa birden yüzük takmak olacak iş mi?” deyip resûl-i ekrem’e “kibirli” diyen siyasetçiye karşı seslerini çıkaramadılar.

onları belki “ihaleci, müteahhit, anadolu kaplanı, yeşil sermaye” sıfatları altında görmedik. fakat onlar da belediyelerden yağlı telifler alarak yaptıkları konuşmaların iştahına kapıldılar. “yazarın, kültür adamının para kazanması, ortaya koyduklarının yüksek telif alması ayıp değil, önemli bir gerekliliktir, davaya kötülük etmekle ne ilgisi var?” dediler. haklı sözü alıp haksız işlere soyundular. belediyelerdeki konuşmaları bırakmamak için kitapları asistan gençlere yazdırıp yazar kısmına kendi imzalarını atar oldular. o kadar esir oldular ki en müdanasız üstadlarının şiirini alıp meydanlarda propaganda metnine çevirdiler. fakat onlar düştükleri çirkin durumu gizlemek için bundan övgüyle söz edecek kadar aymaz hâle geldiler. bugün doğu perinçek gibi karanlık adamların türkiye’nin akıbetiyle ilgili masada sandalyesi var. fakat üstadlarının hiçbirinin sandalyesi yok. fikrin, idealin, davanın masada yeri yok. söyledikleri sözler kütüphane raflarına sıkıştırılmış.

inanmadılar. bu kadar kesin ve açık: inanmadılar. bu “yarı okumuşlar”ın hepsine karşı öfkeliyim. bunlardan iktidar olmalarını filân bekleyen yoktu. sadece durdukları yerde duracaklardı, temiz kalmaya çalışacaklardı, birilerine kötülük etmekten sakınacaklardı. yapmadılar. osman sarı, yarım asır evvel diriliş’te şiirini neşrediyordu, şimdi yüce diriliş partisi’nde genel başkan yardımcısı. tekke’de beklemek, bu kadar. osman sarı böyle yaptı, ya diğerleri?

şimdi büyük bir hikmet yumurtlar gibi “siyaset boş!” diyorlar. hâlbuki kendileri boş.

[18 ağustos 2020 salı – kahramanmaraş / 28 zilhicce 1441]

mehmet raşit küçükkürtül

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • Yeşil Kalb , 24/09/2020

    “sen hikmet üzere ol” bence asıl mesele bu cümlede gizli.  Çünkü  Vatsap üzerinden paldır küldür, haldur huldur, şaldur şuldur, şapur şupur vs nasihatlar yazarak tebliğ yaptığını vehmeden, hayrlı faydalı olduğunu zanneden biz insancıklar… bu başlıbaşına incelenmesi gereken nokta. Bütün hikâye burdan başlıyor.

    Bir insanın hayatına müdahale edeceksek bunun yeri sosyal medya değil! 

    En ufak çapta da olsa tebliğ yapılacaksa  bunu en zarif şekilde, en münasib zamanda en güzel ölçüde yapılması gerektiğini hayat bize bu tür tecrübelerle öğretiyor. ( Bir de tarikatte  insanlar mizacen ,element,maden bakımından farklı olduğu için, tekke/dergah sufisi  yahut medrese/universite zihinli sufi olarak da ayrılıyor. Mizaçlar bozulduğu için tekke ruhlu sufi ( yazar ağabey) derdini böyle saçmalayarak anlatıyor. Bu mevzuya girmeyeceğim)

    Şahsen vatsap durumuma kişi listemin tamamının hoşuna gidebilecek, onların ortalama akıl, algı ve duygu düzeylerine hitap edecek şeyler koyabilirim. Hususi olarak yardım derneği çalışmasını, kitap grubumu, spor faaliyetimi niçin genelle paylaşayım ? Kafa dengi küçük arkadaş grubumla paylaşabilirim ancak. 

    Eğer bir dernekte mühim bir konferans varsa bunu yine genele yayınlayamam. Önce kişi listeme nazar ederim. Kimlerin kapasitesi uygun, sonra kimler müsaitti. Tek tek hal hatır sorup, münasip  bir zamanlamayı kollar öyle davetimi yaparım. Bir bir emek vermek zorundayım.

    Velhasıl “sen hikmet üzere ol” diyen kişi  hikmetli davranmamış. Vatsap duruma bu tür, genel kişi listesinin doğru algılamayabileceği  şeyleri koymakla da  Mehmet Raşit kardeşimiz kendi hayatı içinde  lüzumsuz polemiğe düçar olmuştur. Bunlar bitmez…

    O yazar ağabey, öncelikle Mehmet Raşit kardeşimizi en azından telden arayacak, hal hatır soracak,  nabız yoklayacak baktı ki Mehmet Raşit nasihate ihtiyacı var,  vs, bunu Mehmet Raşit’in sosyal faaliyetlerini tenkit ederek değil, ihmal ettiği noktaları varsa onları hatırlatarak  yapacak. Yani kafa yormaya değer vermeye değecek ameller, işler…

    Vatsapta kısa yoldan yaz kurtul 

     “sen hikmet üzere ol”

    Var mı böyle bir hikaye yazar ağabey ;)

  • ırkçılıktan Allahıma sığınırım , 26/08/2020

    yazıdan hiç bir şey anlamadım bu neyi gösterir? inşallah birisi siyasetten anlamadığını gösterir diye cevap yazar yoksa “bu kadar da geri zekalı değildin kızım sana ne ettiler” diye yakınıcam kendi kendime günlerce

    • mehmet akif ersoy , 23/09/2020

      istiklâl marşı’ndaki gibi ırkçı ol, iyi olur.

  • Sevdanur , 24/08/2020

    Ne zamandır açmadığım siteyi sabahında yan yana duran semerkand ve İsmet özel kitaplarına bakıp bir yere varmayan zihinsel kısa karşılaştırmamın üzerine bu yazının denk gelmesi büyük tevafuk oldu. Özlemişim de edebi fikiri. Kaleminize düşüncelerinize sağlık

  • Genel Seçimlerde Yüce Diriliş Partisine Oy Atan Şair Eskisi , 18/08/2020

    Biraz feraset biraz iyi niyet… Her şey hallolurdu ya olmuyor işte azizim. Kaleme çekilmeyen mürekkep sadece karartıyor değdiği yeri. Var olun. Sizin bu açık sözlü duruşunuzu takdirle takip etmekteyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir