Birgi Köyü ve İmam Birgivî Ziyareti

Birgi

Geçtiğimiz hafta Hatay’dan ziyaretimize gelen dostum Osman Tuç ile birlikte, tarihî Birgi köyüne gittik. Aslında gidilebilecek yerler arasında birbirinden cazip seçeneklerimiz vardı. Didim, Kuşadası, Bodrum, Çeşme, üç yüz seksen beş civarı antik şehir ve sair… Ama biz ne yaptık? Tercihimizi İmam Birgivî’nin metfun bulunduğu Birgi’den yana kullandık. İnanın ne kadar sevinsek azdır.

Hem âlim hem zahid olarak nam salmış büyük bir zatın kabrini ziyaret etmek önemli bir mesele. Böylesi zatların fikirlerini ve hayat hikâyesini tartışarak yolculuk yapmak daha da önemli. Nitekim önümüzde yetmiş kilometrelik bir yol olduğundan bu tartışmayı yapmak hiçte zor olmadı. Lâkin yollar, keskin dönemeçleri ve yer yer bakımsızlığıyla sinir bozucu olsa da, Aydın-İzmir yerleşkesinin yemyeşil ve etkileyici dağ manzaralarının arasında geçmek ruhumuza huzur veriyordu.

İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı olan Birgi, tarih ve kültür meraklılarının ilgisini çeken benzersiz bir yer. Burada birçok dizi, film çekilmiş, çekilmeye devam ediyor. Meraklıları bilir, Yeşil Deniz dizisi de elan çekilmekte. Vardığımızda da çekimler devam ediyordu fakat biz oralı olmadık. Eğer çekimlerin yapıldığı yere kocaman şeritler çekilmemiş olsaydı belki şöyle bir göz atabilirdik ama yapmadık. Hâsılı Birgi, dedikleri gibi adım attığınız an sizi zamanda yolculuğa çıkaran, hele de şehirlerimize kıyasla masal gibi bir köy…

Tarihî metinler okuduğumuz zaman açık seçik olmasa da bir mekân tasavvuru oluşur ya zihnimizde; dinginlik, sakinlik ve sanki orada yaşamalıymışız gibi bir histir bu, işte Birgi köyünün dar ve taşlı sokakları, tarihî konakları ve bahçeleri bu tasavvurun tecessüm etmiş halidir. Tarihi, antik dönemlere kadar uzansa da Birgi’nin gerçek tarihî Osmanlı İmparatorluğu döneminde parlıyor. 15. yüzyılda tamamen Osmanlı topraklarına katılan Birgi, bu dönemde birçok tarihi eserle süslenmiş.

Köyde Çakırağa Konağı, Ulu Camii, Aydınoğlu Hamamı, Ümmü Sultan Şah Türbesi, Derviş Ağa Medresesi, Birgi Meydan Kahvesi ve Çarşısı gibi tarihi yerler olsa da bize göre esas olay İmam Birgivî hazretlerinin varlığıdır. Birgi köyü de İmam Birgivî’nin bize mirasıdır.

Her halükarda tarihi konakları, el sanatları atölyeleri ve geleneksel yemekleriyle Birgi, tarihî ve dingin havasını korumaya devam ediyor. Ancak gönül isterdi ki, turistik bir köy olma özelliği dışında aktif ilmî çalışmaların da sürdürüldüğü bir mekân olarak kalabilseymiş. Şimdilik dizilerin çekildiği, günü birlik gezilerin yapıldığı şirin bir köy olarak varlık gösteriyor. Gerçi duyduğumuza göre medrese inşâsı için bazı yerler satın alınmış. Hadi hayırlısı…

İmam Birgivî

İmam Birgivî hazretleri, Muslihiddin Mustafa ibn Ahmed el-Birgivî adıyla tanınır. 16. yüzyılın önemli ve büyük âlimlerinden biridir. Özellikle dini hususlardaki tavizsiz kişiliğiyle yaşadığı dönemde adından sıkça söz ettirmiştir. Hazret, Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye bağlamında oluşan hassasiyetiyle kimsenin gözünün yaşına bakmamış. Devlet ricalini, âlimleri ve bazı mutasavvıfları son derece sert bir üslupla eleştirmiştir.

Bilindiği üzere toplum hayatında gözetilmesi gereken bazı ahlakî kaidelerimiz var. Tarihin her döneminde çoğu kez yok sayılmış, kişisel hırslara kurban edilmiş ve hâlâ da edilmeye devam eden bir takım kaideler. Mesela torpil yapmak gibi… Tek tek saymaya lüzum olmayan bu bozulmalara İmam Birgivî de kendi döneminde maruz kalmış; gördüğü, duyduğu bütün usulsüzlükleri elinden geldiği kadar düzeltmeye çalışmıştır.

Hazret, yüksek makamlarda bulunan devlet ricalinin rüşvet almalarını, hâkimlerin, müfettişlerin ve diğer devlet görevlilerinin yolsuzluklara bulaşmalarını “bal tutan parmağını yalar” diyerek göz ardı etmemiş. Düzelir elbet, tadımız kaçmasın, imtihan neticede avuntularıyla kendi köşesinde sessizliği kuşanmamış ve en önemlisi de hedef şaşırtmamıştır. Bulduğu her fırsatta liyakatsiz kişilere ve ailelerine yüksek makamların verilmesini şiddetle reddetmiş, bu tür atamaların toplumun ahlaki değerlerini sarsacağını ısrarla dile getirmiştir. Hatta II. Selim’in hocası olan ve kendisini Birgi’deki medresesine müderris olarak atayan Ataullah Efendi’yi bile devlet işlerine müdahale ettiği için eleştirmekten geri durmamış, bu tür müdahalelerin devletin sağlıklı işleyişine zarar vereceğini söylemiştir.

Herhangi bir endişe duymadan yaptığı bu eleştirilerin bir örneği de hayatının son yıllarında İstanbul’dayken Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile yaptığı görüşmede karşımıza çıkıyor. Sokullu’ya devlet yapısındaki yolsuzlukları ve toplumun gidişatından duyduğu endişeleri dile getirip düzeltilmesi için tavsiyelerde bulunuyor. Sokullu gibi adamlara yani devletin merkezinde yer alanlara karşı bu tavrı gösterebilmek Birgivî gibi zatlara mahsus bir şey ve bu tavrı da Hazreti Ömer’in (r.a.) “Zenginlik ve fakirlik hangisine bindiğime önem vermediğim iki binektir.” şeklindeki ifadesiyle anlayabiliriz. Bu ifadedeki karaktere sahip olanlar ancak eleştirilerini konumundan ve geleceğinden endişe duymadan dile getirebilir. Nitekim onun sert ve tavizsiz tavrı karşısında kendisini başına gelecek tehlikeler için uyaranlara da şöyle dediği bilinir: “Ya öldürürler ki bu şehitliktir. Yahut hapsederler, o ise uzlet ve halvet demektir. Her ikisi de iki yoldur. Ya da sürgün ederler ki bu da hicret ve peygamberlerin (s.a.v.) sünnetidir ve ben bunlardan sevap umarım.”

İnsan ve toplum hayatı dün nasılsa bugün de aynı. Değişen hiçbir şey yok. Bu durum M.Ö. 2800 yıllarında da aynıydı. Bakınız Asurlular kendi dönemlerini nasıl izah etmişler: “Bu son günlerde yeryüzü fesada uğradı. Dünyanın sonunun çok yaklaştığını gösteren alametler belirdi. Rüşvet ve tefessüh her yeri sardı. Çocukların ebeveynlerini dinlediği yok. Herkes bir kitap yazma derdinde. Dünyanın sonunun yaklaştığı aşikâr.”

İmam Birgivî’nin hayatı da bu problemlerle mücadele etmesi bakımından günümüzü ışık tutan cinsten. Kendisi de devlet görevlerinde bulunduğu için sistemin işleyişine hâkim. Kimlerin ne haltlar yediğini, ne tür usulsüzlükler yaptığını çok iyi biliyor. Hatta devlet görevinden istifa edip bir şeyh efendiye intisap ettiğinde, mürşidinin tavsiyesi ile devletten aldığı maaşları geri iade ediyor. Onun birazdan göreceğimiz örnekteki sertliği bu hassasiyetin bir tezahürüdür. Temel ilkelerden sapılmasına ne kendi hayatında ne de toplum hayatında asla rıza göstermemiştir.

Bu duruma dair en çarpıcı örneklerden biri de Şeyhülislam Ebu’s-Suûd Efendi ile aralarında geçen para vakıflarının İslam’a uygun olup olmadığı hususundaki tartışmadır. Oldukça netameli bir konu olan para vakıfları meselesinde Ebu’s-Suûd Efendi tarafından yazılan “Risâle fi vakfi’l-menkûl ve’n-nükûd” isimli risaleye karşı, İmam-ı Birgivî “es-Seyfü’s-sârim fî ademi cevâzi vakfi’l-menkûl ve’d-derâhim başlıklı risalesiyle reddiye yapar.

Risalede düşüncelerini olabildiğince sert bir üslupla dile getiren İmam-ı Birgivî, bu meseledeki eleştirilerini o kadar ileri götürmüştür ki, Şeyhülislam Ebu’s-Suûd Efendi’yi dinden uzaklaşmakla suçlamıştır. Gerekçesi ise şöyledir: “…zamanımızın şeyhülislamı Ebu’s-Suûd Efendi böyle bir vakfın geçerli olduğu hususunda bir risale yazdı ve birçok yerinde hataya düştü. Sevap umarak vakıf yapan kimselerin bu esere güvenmemeleri için onun reddedilmiş bu yönlerini açıklamak gerekir. Ta ki, hâkimler de aldanıp onun hükümlerine sığınmayalar. Zira o, güvenmeye elverişli değildir ve kıyamet gününde onlara mazeret olamaz. Usul ve füru’a aykırı ve nakil ile çelişiktir. Bu kitabı halk için bir fitne sayarım ve her gücü yetenin de bozması lâzım gelen dini bir sakınca olarak görürüm. Fakat ya cahil, ya korkak veya zayıf olduğu için hiçbir kimsenin buna el atacağını sanmıyorum. Öyleyse bunu kalem ve dilimle önlemek bana vacip oldu. Çünkü bildiğim halde bunu saklar (ve susarsam) lanetlenmekten korkarım.”[1]

İmam Birgivî hazretlerinin hayatı hakkında birçok anekdot mevcut. Eserleri hâlâ okunuyor ve tartışılıyor. Meraklılar için vasiyetnamesini önerebilirim. Birgi köy merkezine çok yakın olan kabrine gittiğiniz zaman oğlu ile yan yana yattığını göreceksiniz. Kabirlerinin hemen başına iki servi ağacı dikilmesini istediği söylenir. O servi ağaçları bütün heybetiyle zamana meydan okuyor. Vasiyeti üzere kabirleri bir türbeye çevrilmemiş. Sıradan, sade ve gösterişsiz bir durumda… Biz köye kendisini ziyaret etme maksadıyla gittiğimizden diğer tarihi yerleri gezmeyi bir sonraki sefere bıraktık. O yüzden şimdilik genel bir bakış ve İmam Birgivî hazretleri hakkında dikkat çekici birkaç not ile yetinmek durumundayım.

 

İbrahim Orhun Kaplan

 


[1] Daha geniş ve detaylı bilgi için Selim Hilmi Özkan’ın “Bir Muhalefet Olarak İmam Birgivî ve Sosyal Hayata Etkileri” isimli makalesine bakabilirsiniz.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Hasan , 08/09/2023

    Maşallah.Allah muvaffak eylesin sizleri,dua eder dua bekleriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir