Ben
yani insan olmanın bütün yalınlığı ve yalnızlığı olan
ben
Allah’ın yağdırdığı bütün yağmurlar altında ıslanan
(Mustafa Aydoğan)
Peyami Safa’nın Yalnızız romanında mükemmel bir prolog vardır. İlginç bir diyalog olan bu kısım bize hem insanın yalnızlık haritasını hem de insanın yalnızlık halinde neler yapabileceğine dair açıklamalar sunar. Yalnızlık insanın gizli tarihidir, kaçsa da kurtulamayacağı bir hakikattir. İnsanın en doğal, en basit halidir. Sanki karıldığı toprağın kristalize edildiği o tepkime halidir. Tepkime diyorum çünkü insan en çok yalnızlık halinde yapay haliyle özgün halini çarpıştırabilir.
Prolog şöyle:
“-Seni sevmek istedim bir an için. Böyle bir his gelip geçti: Geçmedi daha. Daha geçer. Böyle birçok hayallerim var: Simeranyam var.
-kim o? Sevgilin mi?
-Hayır, sevgilim başka. O bir memleket, Simeranya, dünyada olmayan bir yer. Benim icadım. Sıkıldım mı, kendimi oraya atarım.
-Ne hoşsun. Beni de götür oraya.
-Simerenya’da yalan yoktur.
-Kadın yok mu?
-İnsanlar gölgelerdir. Konuşmadan anlaşırlar. Birbirlerinden hiçbir şey saklamazlar. Seni görür görmez bir Simeranya kadınına benzettim. Elbisenin içinde yalnız ruhun var. Yüzün bir örümcek ağı. Gözlerinde sen dolusun. Gurur ve yalan yok. Seni sevmek istiyorum. Bu bir hayal. Simeranya gibi sen de yoksun. Yaratıyorum seni ben, kendi arzuma göre, ismini sakın söyleme bana. Birbirimizi bir daha görmeyeceğiz.”
Bir ütopya kuran ve orada gerçek hayatta olmayan, aslında aradığı biçimleri, yansımaları, sesleri, sessizliği oraya etiketleyen zihin, kendini kendiyle barışık hale getirir. Aksi hali bunalım ve krizdir. Çıkmazdır. O mükemmel yalnızlık hali ancak onunla barışık yaşamakla mümkündür. Yalnızız’da yalnızlık yaşanılması mecburi olan bir yaşantı biçimi olarak sunulur ve kişinin yalnızlığını nasıl yaşadığını kurgusal bir biçimde aktarır. Ahmet Hamdi, Huzur’da işin estetiksel boyutunu da katarak yalnızlığın bunalımdan ziyade bir yaşantı hali olduğunu cümlelerine yaslar.
Yalnızlığın gönüllü bir yaşantı biçimi mi yoksa itilen bir yaşantı biçimi mi olduğu ayrımına varılmadığı günümüzde zihinlere vereceğimiz cevap bunun itilen bir mecburi yaşam tarzı olduğudur. Hayat alanlarını kendi kolonisi haline getiren sistem insanın nostaljik yalnızlığına da hükmederek onu bir sömürge haline getirmiştir.
Bu gün yalnızca dik duranlar o “mükemmel yalnızlığı” yaşayabilir. Şairin dediği gibi “ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık” ayrımına vararak yalnızlığın tadını çıkarabilir.
Bilal Can