İbrahim Halil Aslan’dan Ne Öğrendim?

Var olmanın ağırlığını yokluğa tercih eder hale gelmiş dünyada, esaslı yoldaşlar lazım insana, dünyayı böyle algılamanın hata ve yanlış olduğunu göstermek için. Varlığın her zaman yokluktan üstün olduğunu, tecelliye gelmiş olmanın olmamak ile karşılaştırılamayacağını hatırlatmak ve insan olmanın acıdan kendine bir yol bulmak olduğunu haykırmak için…

Kelimelerden oluşan bir hapishaneden sesleniyorum. Hayalin, hayatı yaşanılır kıldığını biliyor yine de hayal kurmaktan kaçınıyorum. Her gittiğim yerde kendimi bırakmaktan hâlâ vazgeçmedim. Parçaların bütünü oluşturmayacağı o günü bekliyorum. Çünkü bütünde, parçaların toplamından fazla bir şey olduğunu bilmek istemiyorum. Umut işte, hayalin çocuğu ama dediğim gibi hayal kurmak değil hayal kırmak gibi bir derdin içinde buldum kendimi. Madem iradi bir karar değil, bir bulma hali, o halde haydi beraber kıralım hayalleri.

Aynı yolu kırk yıl boyunca kırk yıl defa yürüdüm, diye bir cümle kursam hangi hayalimi kırmış olurum acaba? Kırk yıl boyunca yolu aşındırmanın bir kıymeti olmalı. Eskiyen ayakkabıların, yorulan bacakların ve usanan kalbin… İbn Atâullah el-İskenderî hazretlerinin bir hikmeti geliyor nedense aklıma: “Nice günahkârlar vardır ki, kalplerinin kırık olması affedilmelerini sağlamıştır.” Yine “kırık” kelimesi düştü heybeme… Bazen insanın kırık dökük bir cümle olduğunu düşünmüyor da değilim. Tek çabamız bu cümleyi kurallı ve anlamlı bir hale getirebilmekten ibaret. Çünkü beğenilmek gibi kahrolası bir derde müptelayız. Egomuzun tatmin edilmesi gerek. İşaret edilmemiz…

Üniversitedeyken bir çatı katı kiralamıştım ve yalnız kalıyordum. Tek odalı bir daireydi. Akşamları o çatı katının penceresinden Trabzon’un tepelerine bakardım. Her insanın bir çatı katı olduğunu bilmez değilim. Anlaşamamamızın sebebi de bu. Kimse kimseye direk bakamıyor. “Nazar manzarayı doğuruyor.” Baktıkça değiştiriyorum gözlerimin değdiği nesneyi ve hatta insanı, insanları… Yetinmiyor, dünyayı değiştiriyorum. Değiştirmek büyük bir haz veriyor insana. Yenildiğini kabul etmemeyi sağlıyor ilk başta. Sonra tespih kopuyor ve taneleri dağılıyor dört bir yana… Aynı insan gibi…

İşte o çatı katında kaldığım günlerden birinde, diye bir cümle kurmak ve başımdan geçen çok ilginç bir anıyı anlatmak isterdim ama yok. Öyle bir anı olmadı. O sene boyunca yalnızlık ve can sıkıntısı biriktirdim. Derslerin ikisi hariç hepsinden de kaldım üstüne üstelik. Gerçi buna hiç üzülmedim. Çünkü insan kalan bir şeydi. Dersler kalmış çok mu! O çatı katında hiç mi aydınlanma yaşamadım, elbette yaşadım. İrfan denizinin dalgalarında sırılsıklam olmadıysam da ıslandım ama ne yazık ki herkesin başına gelen benim başıma da geldi: Kurudum. Kazandıklarımı bir bir kaybettim. Ve bunlar yaşadıkça yani eskidikçe oldu. Daha açık söyleyecek olursam; dünyaya alıştıkça oldu her ne oldu ise. Anladım, alışmak insanın ölümüymüş. Belki de sadece bunu anlamak için bu süreçlerden geçmem gerekiyordu. Açıkçası bilmiyorum. Hocam “Filozof bildikçe ölür, derviş öldükçe bilir” diyor. Dünyaya alışan ise ne bilebiliyor ne de ölebiliyor.


Sulhi Ceylan

İbrahim Halil Aslan: Sulhi Ceylan’a Ne Öğrettim?

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Edebifikir'in Kadrolu Okuru , 27/07/2021

    İki ders dışında bütün derslerden kalmak mı işte ben!

  • Mutsuz ve kırgın ve üzgün ama umutlu , 19/04/2019

    Her yazıyı mı üzerime alınırım? Nasıl oluyor bu asla anlayamıyorum. Sanki biri karşıma geçmiş ve cam kesiklerini birer birer yüzüme yüzüme atıyor. Kanamadan paramparça oluyorum. Sulhi Ceylan Abinin içi rahat eder mi bilmiyorum ama çok kırılıyorum gerçekten. Gerçi hayal kırmak dedi ve ben içimden yine mi dedim de sonraları yavaş yavaş indi gardım. Sıktığım dişlerim çözüldü yavaş yavaş. “Tek çabamız bu cümleyi kurallı ve anlamlı bir hale getirebilmekten ibaret. Çünkü beğenilmek gibi kahrolası bir derde müptelayız. Egomuzun tatmin edilmesi gerek. İşaret edilmemiz…” burada dudaklarımı bir büzdüm içimin yumruğunu bir sıktım anlatamam. Ama tamam buna da kabul. Tamam her insan bir çatı katı onu da anladım. Hele en çok ben işime gele gele bir de övüne övüne bir çatı katıyım ki kimse sormasın. Gerçi hep anlatıyorum da neyse. Ama neden böyle bitti yazı. Ben binbir emek tırnaklarımla hakikâten oradan buradan yavaş yavaş topladıklarımı kaybetmek istemiyorum. Kaybetmemek yaşam boyunca kazanmak tekrar tekrar ölmek hayatın içindeyken şahit olmak mümkün değil mi? Yoksa bir alışkanlıkla ölünce mi kazanıyor insan? Alışmak ölmek demek mi? Ağlamak istiyorum o da mümkün değil. Anlamak derdiyle dolmuş gözüm. Ne yapmak gerek o zaman ? Gerçekten hep kırılmalı ve kırmalı mıyız ?
    Not:”üniversitedeyken bir çatı kiraladım”ı “üniversiteyken bir çatı kırıkladım” diye okudum…

  • kuyu , 17/04/2019

    Ben de çok kırgınım ve siz hep güzelsiniz…

  • kafamda deli sorular , 17/04/2019

    ben şimdi tam anlamadım. sulhi ceylan ibrahim halil aslandan ne öğrenmiş ?

  • sünbül , 16/04/2019

    algoritma kelimesini cümle içinde kullanacak sandım:)

  • İhsanbul , 16/04/2019

    Bir cevap mı yoksa soru mu? Cevaplar ararken yine bir sürü yeni soru belirdi beynimde.
    Bir şey öğrenebilecek miyim yaşarken? Yâda cevabını öğrenmek istediğim hangi soruların değeri olacak ölümden ötesinde?
    Bu yazı iyi gelmedi bana yâda tam benlik olmuş karmaşasındayım. Ne oluyor bana?

İhsanbul için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir