Midenin Başkenti Gaziantep

Gaziantep’e heybemizde güzel anılarla geldik. Kebapçı İmam Çağdaş’ın arkasındaki Rahmi Bey Konağı adlı butik mekânda konakladık. Odamızın anahtarını bize verdiklerinde Antep Kalesi’nin anahtarı bize verilmişçesine sevindim.

Şehirle kimyamın uyuşup uyuşmayacağını hep merak ediyordum. Bu sebeple şehirle yalnız kalmanın, bunu anlamanın en iyi yolu olduğuna karar verdim. Ardından Şahinbey sokaklarında yürümeye başladım. Baktığım yerlerde içime esenlik veren göremediğim ama hissettiğim bir şeyler vardı. Rüzgâr; dili lal olmuş, bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Şehrin camilerinin çokgen şeklindeki minareleri asil bir görüntü veriyordu. Gaziantep’e kanımın kaynadığını, gece otele dönerken yüzüme bakan herkes anlayabilirdi. Buraya gelmemize Antep’in ismi vesile olmuştu, cismi de buna değeceğinin sinyallerini veriyordu.

Sabah ilk işimiz Metanet lokantasına gidip beyran çorbası içmek oldu. İçinde pirinç ve et olan, kemik suyu ve bol biberle pişirilen bir çorba olan beyranın, bence Türk mutfağında emsali yok. Hem et miktarı fazla hem de insana kaç tırnaklı pide yediğini unutturacak kadar damak tadına hitap ediyor. Oradan ayrıldıktan sonra Katmerci Zekeriya Usta’nın mekânına gittik. Burası Antep’in en meşhur katmercisi. Zekeriya Özsimitçi hâlâ dükkâna gelip gitse de şu an oğlu işletiyor. Katmerlerin nasıl yapıldığını izledikten sonra içeride bir masaya kurulduk. Katmer sütle birlikte geldi. İsteyen müşteriler süt yerine çay da tercih edebiliyor. Şekerli tatlılarla aram iyi olmamasına rağmen hiç rahatsızlık hissetmeden yedim. Hayatımda yediğim en iyi tatlılardan biriydi. Antep’e gelip Tahmis’e uğramamak olmazdı. Neticede 400 yıllık bir geçmişi var. Menengiç kahvesi söyledik. Bir Türk kahvesi değil ama ona yakın bir kalitesi var. Ne tatlı ne tuzlu ama kolay bir içimi var. Almak isteyenlere paketler halinde de satıyorlar. Hatta internet üzerinden bile sipariş mümkün. Burada sadece Antep fıstığı satan dükkânlar var. Çarşıdaki esnafın rekabet kurallarına uyduğunu söyleyebilirim. Fıstığın çeşitli türleri her dükkânda aynı fiyattan satışa sunulmuş. En iyi Antep fıstığı türü “Jumbo Ağaç Altı”imiş.

Öğleden sonra Milli Mücadele Müzesi’ni ziyaret ettik. Müze çok etkileyiciydi. 15 Temmuz darbe girişiminin anlatıldığı bölüme geldiğimde annemi uykudan uyandırışım ve evden çıkarken ağlayışı gözlerimin önüne geldi. Bunları daha önce pek çok kez düşünmeme rağmen ilk kez bu kadar duygulandım. Herhalde Şehit Kamil’in memleketinin manevi havasından kaynaklandı. Akşama doğru küşleme yemek için Küşlemeci Mehmet Usta’nın lokantasına gittik. Hayatımda yediğim en leziz etti. Bizle İbrahim Yıldız beyefendi ilgilendi. Kendi kendime, burada yediğimiz etse, İstanbul’da yediklerimiz ne diye sormadan edemedim. Sadece bu küşlemeyi yemek için bile Gaziantep’e gidilir. Kendisiyle sohbet ederken “keme” adlı yemekten bahsetti İbrahim Bey. Nisan ve Mayıs aylarında çıkan mantarla beraber pişirildiğini ve asıl bu yemeğin yenmesi gerektiğini söyledi. Bir de “biz etin iyisini seçeriz, artanlar İstanbul’a gönderilir” dedi. Bu sözü duyduktan sonra sevinsem mi üzülsem mi bilemedim! Küşlemeci Mehmet Usta ile hasbihal etme imkânımız oldu. Bizi çok iyi ağırladıklarını söyleyebilirim.

Sonra Maraş’a gitmeye karar verdik. Yol yaklaşık bir saat sürdü. İlk önce Yaşar Pastanesi’ne gidip meşhur Maraş dondurmasından yedik. Tadı güzeldi. Yaşar Pastanesi için söylenebilecek belki de tek olumsuz şey nezaketten yoksun garsonların olmasıydı. Kahramanmaraş’ın meşhur lezzeti eliböğründeyi yemeden dönmemeliydik. Bu sebeple Melek Girmez sokağa gittik. Yemek iyiydi fakat etler normale göre biraz sert ve çiğnemesi zordu. Domates, biber ve etten yapılan yemeğin özelliği, etlerin sebzelerle karıştırılmadan pişirilmesi. Domatesi kabuksuz olarak yemek istiyorsanız siparişi vermeden önce belirtmeniz yeterli. Oradan Teras Tesisleri’ne gittik. Şehri baştanbaşa izledik. Abdülhamid Han Camii kristal bir avize gibi parlıyordu. Merhum Necip Fazıl’ın memleketini kuşbakışı izlemek beni heyecanlandırmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde Maraş’tan ayrılıp Antep’e döndük.

Gaziantep’in en güzel âdetlerinden birisi Cuma namazı sonrası yapılan meyan şerbeti ikramlarıdır. Bir hayırsever sırtında meyan sebili ile gezen satıcıya sebildeki tüm şerbetin ederini ödedikten sonra satıcı “sebilillah” diye bağırır ve herkes ikram edilen meyan şerbetinden içmek için satıcının etrafını sarar. Biz tam da buna denk geldik. Hızlı hızlı satıcının yanına yaklaşıp meyan şerbetimi aldım. Beğeneni kadar beğenmeyeni de olan bu şerbeti çok seviyorum. İçerken tatsız olan ama içtikten sonra damakta hafif ve güzel bir tat bırakan bir içecek meyan şerbeti. Harareti almaya birebir olduğu için özellikle yaz aylarında tüketiliyor.

Şehir merkezinin dokusunu alışkın olmadığımız şekilde iyi koruyan halkı, esnafı ve yöneticileri tebrik ediyorum. Midenin başkenti Gaziantep, her vatandaşımızın ömründe en az bir kere ziyaret etmesi gereken bir yer. Gaziantep’in beklentilerimizi ziyadesiyle karşıladığını söyleyebilirim. Burayı gezmek için geleceklere en az dört-beş gece kalmalarını tavsiye ederim. Şehrin terennüm ettiği melodileri duymak için biraz sebatkâr olmak kâfi.

 

Muhammed Furkan Kâhya

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • bi denesi , 21/10/2019

    “Midenin başkenti” ifadesi biraz kulak tırmalayıcı. Mantıken de pek bir yerlere oturduğu söylenemez. Damağın başkenti, mutfakların başkenti, kebabın, baklavanın başkenti gibi ifadeler, murat ettiğiniz manayı ifade bakımından daha yerinde olurdu sanırım.
    Ayrıca, Antep’in ve yemeğin geçtiği bir yazıda baklavanın geçmemesi üzücü olmuş hakikaten.
    Bunların dışında birkaç şey daha var fakat bu kadarı kafi kanımca. Yine de Antebimize hoş geldiniz :)

bi denesi için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir