Gecelerden bir gece Beyazid-i Bestamî hazretleri teheccüd namazına kalkmış ve bu gece Allah’a yaraşır biçimde dört rekât namaz kılacağım demiş. Abdest alıp namaza durmuş ama selam verdiğince kıldığı namazın Allah’a lâyık bir namaz olmadığını düşünmüş ve tekrar Tekbir alıp namazını baştan kılmış. Fakat kıldığı bu namazın da Allah’a lâyık ve yaraşır bir namaz olmadığı kanaatine varmış. Yine ayağa kalkıp tekrar namazı kılmış. Seher vaktine kadar sürekli namazı baştan kılmış ve her selam verdiğinde kıldığı namazın Allah’a lâyık bir namaz olmadığı hükmüne varmış. Bunun sonucunda tanyeri ağarırken yaşlı gözlerle şöyle dua etmiş: “Ya İlahî! Sana yaraşır şekilde dört rekât namaz kılmak için sabaha kadar didindim durdum ama Sana yaraşır şekilde olmadı, bana yaraşır şekilde oldu. Ya Rabbi! Senin birçok namaz kılmayan kulların var, ne olur beni onlardan biri olarak kabul et. Ya İlahî! Ya Sana lâyık şekilde namaz kılmayı nasip et veya bu nitelikte olmayan namazlarımı kabul buyur.”
***
Bazen hayatın biteviye bir kelimenin peşinde sürüklenmek olduğunu düşünüyorum. Tam buldum derken elinden kaçan bir kelime… Hani Rene Char bir şiirinde şöyle diyordu: “Yellerle yaralanan yelkene dönsün etim / Senden uzakta” Böyle anlarda sabah uyandığımda kendimi mevsimsiz zamanlarda hissediyorum. Hayat odamın içine apansız bir şekilde bastırıyor. Tutunacak imge arıyorum ama imgelerim kir pas içinde. Nefesim sanki gittikçe koyulaşıyor. Ben o kelimeyi düşünüyorum.
***
Bazı sabahlarda da ansızın uyanıyorum. Rüyamda buz kesen vakitlerim için nedense ateş yaktığımı ve cisimlenmiş buz kesen anlarımı o ateşte ısıtmaya çalıştığımı görüyorum. Tam buzlar eriyecekken birden fırtına çıkıyor ve ateşi söndürüyor. Bunun üzerine hafif bir duman çıkıyor ateşten ve o dumanın içinde aradığım kelimenin yazılı olduğunu görüyorum ama rüya bitiyor ve ben kelimeyi hatırlayamıyorum.
***
Kaç zamandır hayata bir çürüme kokusu sinmiş. Bu kokuyu odamda hissedebiliyorum. Küçük bir çocukken ve annemin dizi dibindeyken diye bir cümle kurasım geliyor ve buraya bırakıyorum. Fakat ne ben artık çocuğum ne de takvimler yerli yerinde duruyor. Penceremden dışarı baktığımda köşe başlarını tutmuş nöbetçiler görüyorum. Ellerinde harfler tutan nöbetçiler… Ama nedense bu harflerden anlamlı bir kelime üretemiyorum. Nöbetçilerde üretemiyor olacak ki etrafa hüzünlü gözlerle bakıyorlar. Tam burada, son sözünü bir türlü söyleyememiş tüm ağızlar adına nihayetsiz bir çığlık bırakıyorum.
Sulhi Ceylan
12 Yorum