Sarp Kayalar Arasında Bir İnci: Halfeti

Mardin’den hoş intibalarla ayrıldım. Artık her yâdıma düştüğünde, dimağıma kartpostal tadında manzaralar sökün edecek.

Mardin’de gezerken her yörenin yemeklerine ayrı parantezler açmamdaki kaygı bir gurme olma isteği değildi elbette. Bendeki bu hali ülkemizin kültürüne vakıf olma iştiyakı olarak tanımlayabilirim. Başka bir deyişle, yemeklerin lezzetinden ziyade kültürüyle ilgileniyorum. Bu yüzden Artun Ünsal, bana Vedat Milor’dan daha sıcak gelmiştir. Vedat Milor benim nazarımda tek boyutlu bir lezzet avcısıdır. Artun Ünsal, çok boyutlu, zira güzel yurdumuzun ekmeği, peyniri, yoğurdu ve zeytin ürünleri hakkında ayrı ayrı monografik inceleme kitapları yazmıştır. Vedat Milor, Türkiye’deki en saygın gurmedir ama sadece o kadar. Hâlbuki Artun Ünsal mutfağımıza dair her şeyle yakından ilgilidir. Sayın Milor, bir mutfağa girdiğinde sadece tavada pişenle ilgilenir. Saygıdeğer Ünsal ise neredeyse mutfakta olan biten her şeyle ilgilidir. Mehmet Yaşin hakkında söylenecek şeyleri ise Cem Yılmaz, Fundamentals gösterisinde tükettiği için tekrara düşmemek adına geçiyorum. Dileyenler o kısmı izleyebilir.

Bu mukaddime niteliğindeki parantezi kapadıktan sonra artık sıradaki duraklarımız olan Şanlıurfa ve Halfeti’den bahsedebilirim. Artuklu Kervansarayı’ndan ayrılıp araca bindiğimizde üzgündüm. Üzerimizdeki seyyah yazılı tişörtlerle yola çıkış fotoğrafımızı çekildik. Bu fotoğraf çekimlerinin bizim için bir ritüel halini aldığını Mardin’den ayrılırken fark ettim. Mardin’den ayrılmanın verdiği burukluğu, yolda olmanın verdiği heyecan seyrelterek hissedilmez hale getirdiğinde kendimizi Urfa’da bulduk. Çarşıya indikten sonra Balıklı Göl’e giden yol üzerinde bakırcıların bulunduğu sokağın dibindeki meşhur ciğerci Aziz Usta’da ciğer yedik. Emirhan kardeşimin sakatatla arası iyi olmamasına rağmen bu ciğeri yiyebildi. Aziz Usta’da, masaların sunumu çok yerinde. Her masa dört kişilik ve masada soğanlar için dört küçük kesme tahtası ve bıçak var. Ama isterseniz soğanları doğranmış ve sumağa bulanmış şekilde de isteyebiliyorsunuz. Yakıcı sıcağın altında bakır tastan ayranımı içerken içimin yangınına tulumbacılar su serpiyormuş gibi birden ferahlayıverdim. Benim için en beklenmedik durum yaş nanelerin en az ciğer kadar övgüye lâyık olmasıydı. Nane aşırı sulak yerde büyür ya da güneşi ihtiyacı kadar alamazsa acımsı bir tat verir. Bu nane mükemmeldi. Kaç fide nane yedim hatırlayamıyorum. Yaş nane, yemekten sonra midesi zorlanan kişilerin rahatsızlığını azaltır. Özellikle sakatat yerken tüketmeyi tavsiye ederim.

Mekândan ayrıldıktan sonra Balıklı Göl’e gittik. Rehberimiz bizimle epey ilgilendi. Uzaktan bakıldığında merdümgiriz bir görüntü veren 17 yaşındaki bu genç büyüklerine taş çıkartabilecek cinsten malumata sahipti. Kendisinden Hz. İbrahim’le (a.s.) ilgili tüm hikâyeleri dinledik. Şifalı sudan içtik. Hz. İbrahim’in (a.s.) ceylan etinden çiğ köfte yaptığı kabı gördük. Oradan çarşıya gidip isot, nar ekşisi ve hurma pekmezi aldık. Üçünün de beklentimizi karşılayacak kadar lezzetli olduğunu ifade etmeliyim. Halfeti için yola çıktığımızda vakit ikindiye doğru meyletmişti. İlçeye giriş yaptığımızda tepeye, eli sopalı bir bekçi izlenimini veren bir otel dikildiğini gördüğümde canım sıkıldı. Kenardaki restoranlar da çok çirkin gözüküyordu. Eski yapılara gereken önem verilmemişti. Her gördüğümüz yere döşeme kaldırım taşlarını dizmesek herhalde incilerimiz dökülür.

Gölde tekne turuna çıktık. İçimin serinlik perdesi aralandı. Etrafı mestane bakışlarla izlemeye başladım. Halfeti, yaşanmışlığın verdiği mehabeti bana her nazarımda hissettirdi. Tekne turunun başından sonuna kadar insicamını muhafaza eden ferah bir havası vardı. Burası sarp kayaların arasında kalmış bir inci tanesinden farksız. Şimdilerde sular altında kalan yerleşim yerlerinden sadece caminin minaresi ve eski birkaç evi görebildim. Diğer bir tekne biz dönerken yeni yaklaşıyor ve de tıka basa doluydu. Yolcular çok mutlu gözüküyordu. Ben ise Hristiyanlar için zamanında çok önemli bir yer olan Halfeti’nin neden korunarak bayındır hale getirilemediğini düşünüyordum. Bir yandan belki korumaya kalksak bu işlerdeki paçozluğumuz ortaya çıkabilirdi diye düşündüm. Galiba ellemeseler daha iyi olacak diyerek etrafı incelemeye devam ettim. Bu yazdıklarımdan yakındığım manası çıkmasın. Bendeniz çok zamandır yakınmayı bıraktım.

 

Muhammed Furkan Kâhya

 

 

1. Yazı: Bir Hayal Kırıklığı Olarak Kayseri
2. Yazı: Sadeliğin Tecessüm Etmiş Hali

 

DİĞER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir