
Cemal Süreya’nın biz yazmayı ondan öğrendik dediği (*)Sezai Karakoç’un fikirleri ve şiirleri kadar hayatı ve anıları da bizim için çok önemli.
Üstad anılarını anlatma hususunda: “Geriye dönmek belki kimileri için çok zevkli bir uğraştır. Ama benim için hiç de öyle değil. Baştan beri bir daha yaşamak demek olan hâtıraları gözden geçirmek, ateşten bir azab demek benim için. Ama öyle de olsa tecrübelerimizden yararlanacak birkaç kişi çıkacaksa, bu azaba katlanmaya değer…” diyor. (1)
Anılarını yazarken bile tedirgin oluyor ve bir misal vererek bu tedirginliğini açıklıyor: “Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, tasvir edilen kişilerin ahirette canlanarak ressamlarından davacı olacaklarını söyler. Hâtıralarını yazanlardan ise, kendisinden bahsedilenler mi yoksa bahsedilmeyenler mi ötede davacı olur diye düşünmekten kendimi alamıyorum.” (2)
Sezai Karakoç’u anılarını kaleme almaya sevk eden esas durum ise, kendi hayat hikâyesi etrafında ortaya atılan iddialara cevap verme arzusudur. Nuruosmaniye Camii’nde cemaate namaz kıldırdığı, “Monna Rosa” şiirini âşık olduğu bir kız için yazdığı, Maliye Bakanlığı’ndaki görevinden istifa ettikten sonra serbest mali müşavirlik yaparak geçimini sağladığı, liseyi bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşip on üç yıl boyunca Büyük Doğu dergisinde maaş karşılığı çalıştığı gibi sonu gelmeyen ithamlara karşı hayat hikâyesini ana çizgileriyle anlatmaya karar verdiğini belirtir. (3)
Üstadın hatıraları Diriliş dergisinin yedinci ve son döneminde neşredilmiştir. “Hâtıralar” başlığını taşıyan köşe, 25 Temmuz 1988 tarihinden itibaren haftalık olarak çıkan derginin her sayısında düzenli olarak okurla buluşmuştur. Son hâtıra, 5 Şubat 1992 tarihli derginin 131-132-133. sayısına aittir. “Bütün bunları yazmaktan bir zevk duyduğumu sanmayınız. Aksine, çok büyük ıstırap duyuyorum. Hatta kimi zaman üzülüyor, ‘nerden başladım bu Hâtıralar’a?’ diyorum kendi kendime. Ama bir kere başladık. Kader başlattı. Her hafta dergi yakama yapışıyor ve istesem de istemesem de ‘bir parça’ hâtıra koparıyor. Haftalık gıdası gibi. Bunda hâlâ bir tereddüdüm var. Bu Hâtıralar’ı yazmalı mıydım, yazmamalı mıydım?
Bunda hâlâ bir tereddüdüm var. Ama mademki yazmaya başladım, hakikatleri yazmalıyım. Bunları gizlersem okura ve camiaya, gençlere karşı görevimi yapmamış olurum…” (4)
Sezai Karakoç hatıralarının önemli bir kısmını ise üstadı Necip Fazıl Kısakürek kaplıyor. “Sezai Karakoç için yeri doldurulamayacak, unutulamayacak bir insandır Necip Fazıl Kısakürek. Hayatta en çok değer verdiği, hakkında en çok yazı yazdığı insan; gençlik yıllarını yanında geçirdiği ‘üstadı’dır Necip Fazıl. Hatıralarında adını sıkça andığı Necip Fazıl için, Karakoç hep saygılı bir dil kullanır ve O’ndan ‘üstad’, ‘bey’ diye söz eder. (5)
Necip Fazılla gıyaben tanışmaları ise şöyle oluyor. Sezai Karakoç, Ergani İlkokulu’nu bitirdikten sonra Maraş Ortaokulu’na kaydolur. Şairin Büyük Doğu ile tanışması da bu yıllara rastlar. Karakoç, bir cumartesi günü arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmek isteğiyle çarşıya çıkar. Gezerken caddenin köşe başlarında, duvarlarında asılı büyük afişler dikkatini çeker. Afişlerde Büyük Doğu’nun yakın bir tarihte “bir nâr-ı beyzâ” gibi çıkacağı müjdelenmektedir. Karakoç, bu sırada on dört yaşındadır. İsmini ilk defa duyduğu derginin çıkışını sabırsızlıkla bekler ve bir bayiye sınırlı sayıda dağıtılan Büyük Doğu’yu temin eder. Ve uzun sürecek bir hikaye böyle başlar.
“Necip Fazıl’ı eserleri, davranışları, sözleri ve jestiyle bir bütün olarak düşünülmesi gereken bir şahsiyet olarak gören Karakoç, onun klasik tariflere uymayan, şairliği, düşünürlüğü, gazeteciliği, bir idealist olması özellikleriyle tüm ölçüleri aşan, sınırları zorlayan bir şahsiyet olarak tanımlar.” (6)
Necip Fazıl da ondan hatıralarında “benim sevgili Sezai Karakoç’um” şeklinde bahsedecektir. (7) Asıl kıymetli hatıralar ise bu iki büyük şahsiyet doğrudan tanışınca ortaya çıkacaktır…
Kasım Aktaş
(*) Savaş Barkçin ve Rasim Özdenörenin birlikte yaptıkları bir söyleşi programında bizzat Rasim Özdenörenden duydum. Rasim Özdenören, Cemal Süreya ve Sezai Karakoç bir çay bahçesinde otururken söylüyor Cemal Süreya.
-Sezai Karakoç o sırada Hızırla Kırk Saat’i yazıyor-
1) Sezai Karakoç, “Hâtıralar-I”, Diriliş, S.1, 25 Temmuz 1988, s.12.
2) Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXVII”, Diriliş, S.37, 3 Nisan 1989, s.9.
3) Sezai Karakoç, “Hâtıralar-II”, Diriliş, S.2, 1 Ağustos 1988, s.13.
4) Sezai Karakoç, “Hâtıralar-CI”, Diriliş, S. 107-108, 3-10 Ağustos 1990, s.10.
5) Turan Karataş 1998. Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, İstanbul: Kaknüs Yayınları.
6) Münire Kevser Baş, 2008. Diriliş Taşları – Sezai Karakoç’un Düşünce ve Sanatında Temel Kavramlar, Ankara: Lotus Yayınevi.
7) Kısakürek, Necip Fazıl. 2014a. Cinnet Mustatili, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.