İş çıkışlarında yakaladılar bizi, üzerimizdeki kömür isine ve mürekkep lekesine aldırmadan, avuçlarımızdaki nasırlara yakınmadan, bütün bonolarını üzerimize oynayan, spekülasyonlar üreten, spekülatörlere karşı savunulmadan beklemeye aldılar bizi. Hangi yakayı taktığımızın bu gün bir önemi yok, bir önemi yok çünkü artık her yaka aynı deterjanla yıkanıp durulanıyordu…
Bekledik.
Beklemenin adına başka isimler diyecek kadar, o beklemenin sebebini unutarak, Godot’a selam vererek bekledik de bekledik.
Ayaklarımız çakılıp kaldı asfalta. O kadar bekledik ki göçüp giden kuşlar bizim bu kıpırtısız beklemelerimizde başlarımıza ve kollarımıza kondular.
Biz beklemenin de hakkını en iyi verenlerdik. Otoyol kenarlarında, trafik ışıklarında, ağaç diplerinde, parkların banklarında, ekmek ve fatura kuyruklarında, maaş başlarında, sevgilinin kapısı önünde, cam kenarlarında, kahve köşelerinde. Namaz sonlarında. Çocuğunun okul çıkışında.
Çocuğunun.
Büyüteceği umudunun, başladığı kavganın devam ettiricisi olacak çocuğunun yanı başında. Bekleyeceğiz.
Bekleyeceğiz, her an kavgaya hazır olacağı hale gelinceye kadar. Onu büyüteceğiz, ona şiirler okuyarak, onu “şehre koşarak gelen adamın” o şehre neden koşarak geldiğini öğreterek, hikâyelerle, menkıbelerle, cenk meydanlarının isimlerini ezberleterek. Büyüteceğiz.
Büyüterek bekleyeceğiz. Şehre koşarak gelen adamın hangi şehre geldiğin anımsayarak. O şehrin sahibi olduğunu unutmadan, o şehre sahip olmanın verdiği yükümlülüğü, gökdelenlere hınçla bakmanın da bir tür kavga olduğunu öğreterek…
Öğrenecek ve öğreteceğiz. Emeğin ve kutsalımızın hakkını. Bir nesli, bir mefkûreyi yaymak için, açıp ellerimizi semaya, gök kapılarını zorlayarak, şafak vakitlerinde, tespihlerimize düşen o kıpırtıyla.
Bu coğrafyanın her insanı gibi biraz işçiyiz, biraz zengin, biraz tarhanaya batırılmış kuru ekmek, biraz soğana yaslanmış bireyleriyiz. Bizim buranın sosyolojisi çay ocaklarında yapılır, kürsülerde değil. Şarkılarımız içlidir, çaylarımız demli.
İklimimiz kaderimizi ele veriyor, bu ele vermelerde bizler, yarının ışığını bugünün çocuklarına türküler söyleyerek başlatıyoruz. Ola ki hem tarhanayı unutmasınlar hem emeğin ve coğrafyanın hakkını versinler.
Bizim mahallede en azından şimdilik bunu söylüyor kuşlar.
Bilal Can
2 Yorum