Fikirsiz Hareket Olmaz – Salih Mirzabeyoğlu’na Göre İhtilâl

“Devrim ve Devrimci Olmak” dosyamızın dördüncü yazısını Sulhi Ceylan yazdı.

***

İhtilal, Arapça bir kelimedir. Kökünde bozukluk ve fesat anlamı saklı. Günümüzde yerini “devrim” kelimesine bırakmış, ne yazık ki! Devrim kelimesi oldum olası soğuk gelir bana. İhtilaldeki derinliği vermiyor. “Bir düzende ortaya çıkan bozukluk ve fesattan ötürü ayaklanma” olarak tanımlayabileceğimiz ihtilalin özünde düzensizliği kaldırmak ve fesada son vermek yatıyor. Yani yaşama tekrar düzen vermek. Demek ki savaş gibi arızi bir şeyden söz ediyoruz. Eğer böyle tarif edersek “sürekli devrim” gibi kavramları ihtilalin mantığından kopma olarak anlamak mümkün olabilir.

Salih Mirzabeyoğlu yaşamayı, temelde, “varolma isteğine bağlı ve yokluğa karşı çıkmamızla ilgili davranışlarımızın bütünü” olarak tanımlar. (İdeolocya ve İhtilâl, s.73) İnsan doğal olarak varlığını devam ettirmek ister. Varolma isteği fıtridir. Hatta insanın bütün yapıp etmelerinin arkasında sonsuzluk isteği vardır. Sonsuzluk isteğinin dünyada karşılığı ise hem bedenen hem de fikren kendini ifade edebilmedir. Bu ifadenin ise pek çok türü vardır. İhtilal isteği de bunlardan biridir. Konuyu açalım.

Doğumundan itibaren insan, kendini ve çevresini imar etme derdine düşer. İstediği gibi bir hayat yaşayabilmek için hem kendini hem de çevresini değiştirmek ister ama gücü nispetinde. Bu durumun yaratılıştan geldiğini söyleyen Mirzabeyoğlu şöyle der: “İnsan hayatı, -insan bunu idrak etse de etmese de- duygu ve düşüncenin yönetimindeki faaliyetleriyle, eşya ve hadiseyi kendine maletme ve zabtetme hareketidir.” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 49) O halde ihtilali; eşyayı zaptetme ve kişinin mensup olduğu fikri ona işlemesi için gerekenin gerektiği şekilde yapılması olarak tanımlayabiliriz. Mirzabeyoğlu ise ihtilali şöyle açıklar: “İhtilal, iktidarı ele geçirince ‘istenen’i gerçekleştirebilme şartlarını ‘olma ve oldurma olarak’ hazırlama, kısaca; ‘harekete fikrin damgasını vurma’, iktidar ele geçirildiğinde de ‘gerçekleştirme’ hareketinin bütün seyrinin anlamıdır ve dünya görüşü çerçevesinde ‘ruhi muvazene’yi bulma hareketidir.” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 86) Burada karşımıza hareketin fikir içermesi meselesi çıkıyor ki bu meselelerin başıdır. Zira fikirsiz hareket olmaz. İnsanın gün boyu gerçekleştirdiği fiillerin arkasında bir dünya görüşü saklıdır. Zaten bu dünya görüşü kültürlerin farklılaşmasını da sağlayan ana etkendir. Peki dünya görüşü neye dayanır? Dünya görüşü ilahi bir vahye dayanabildiği gibi hayata ilişkin profan çıkarımlara da ya da mitolojilere de dayanabilir. (Barbar Modern Medeni, s. 128) Mirzabeyoğlu’nun cevabı ise “Mutlak Fikir”dir. “Mademki insan hareketin içindedir ve hareket etmekle yükümlüdür, o halde onun ‘aklın duracağı ve at koşturacağı alan’ içinde kuracağı ideolocyanın mahiyetinin ne olması gerektiği de ortaya çıkıyor; gelmiş ve gelecek zaman boyunca toplum ve insan meselelerini ‘Mutlak Fikir’ ölçüleri ışığında halledecek insanı yetiştirme ve onun toplumunu kurma… Bu ideolocya, irfan kıvamına geldikten sonra kendisindeki ipuçlarından hareketle, ‘hareket içinde hareketle zenginleşecek olan’ ruhtur, sistemdir.” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 52)

Mirzabeyoğlu’nun ihtilal düşüncesini analiz ettiğimizde ilk olarak önümüze şu kelimeler çıkıyor; fikir, şuur, tatbik, sistem, aksiyon (hareket), öncü kadro. Tüm bunlar bir ihtilali ihtilal yapan ana unsurlardır. Tabii lideri saymazsak. İhtilale ruhunu verecek bir fikir, bu fikrin şuur halini alıp kişilerin zihnini inşâ etmesi ve bunun için bir usul tayin edilmesi, kadronun eğitilmesi ve haliyle aksiyon. Bunlar içiçe kavramlar. Biri eksik olduğu zaman ihtilal yani devrim sadece devirmek için yapılmış olur. Ama ihtilalin gayesi bu değildir.

Peki ihtilali gerçekleştirecek kadro nasıl olmalı? Mirzabeyoğlu bu soruya  “Her ân, her nefes alışta ihtilâl-inkılâbın rüyasını görecek, hayatını buna göre ayarlayacak, hiçbir zaman hiçbir tehlikeden yılmayacak, son nefesine kadar dönmeyecek, kafa ve ruh disiplini içinde gerçekleştirmenin mânâ ve madde şartlarına ermeye çalışacak… Evet; planlı ve sistemli bir taarruzu gerçekleştirecek şekilde kadrolaşacak bir nesil olma görevi…” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 23) şeklinde cevap verir. Görüldüğü üzere sadece inanmak kâfi değil. İnsanın inandığı dava için gecesini gündüzüne katması, inancını kendi şuurunda fikirleştirmesi ve son derece planlı (tatbik sistem) hareket etmesi gerekir. Tembellik kelimesinin böyle bir kadrodaki kişilerin lügatinde yeri yoktur. Çünkü insan “manda rehavetinden kurtulmadıkça” ihtilal rüyası göremez. Kısacası ihtilal yürüyüşü uyurgezerin rastgele yürüyüşü değil bilakis nereye gideceğini bilen şuurlu bir yürüyüştür.

Mirzabeyoğlu işin en zor tarafı, hem ihtilali gerçekleştirmenin ilk şartı, hem de bizzat ihtilalin yapılışının sebep ve gayesinin “ideolojik eğitim” olduğunu söyler: “İhtilalci gözüyle baktığımızda, ‘toplum’ ve ‘eğitim’in insana belirli akıl ve duygu alışkanlıkları kazandırması açısından, ilk iş olarak ‘içtimai şuur süzgeci’nin kafalarda değişimin ilk şart olduğunu görüyoruz…” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 57-58) Sanıyorum öncü kadronun önemi de burada ortaya çıkıyor. Çünkü ihtilalin kalplerde bir karşılığı olmazsa ihtilalin ihtilal olmaktan çıkacağı ise son derece açık. Bir ihtilale gücünü veren öncü kadronun şuur ve bağlılık oranının yüksekliğidir. Konu ister istemez iç olgunluğa geliyor. Kemale ermemiş ve olgunluk suyundan içmemiş kof kadroların elinden ihtilal değil olsa olsa katliam çıkar. O halde öncü kadro adımlarını takip edebileceği ve izini sürebileceği örnek şahsiyetlere muhtaçtır ki bunlar da en güzel ahlak üzere olan peygamberlerdir.

Mirzabeyoğlu düzen değişim yollarını (ihtilal) kısaca üç maddede izah eder: Askeri darbe, hukuki yoldan gelme ve darbe yapma, üçüncüsü ise halk ihtilalidir ki Mirzabeyoğlu buna yeşil ışık yakar. Fakat teşkiat ve kadro olmadan bunların yapılamayacağını bildiğinden şunları demeden edemez: “İnsan ve toplum meselelerini en hassas bir ölçü aleti gibi kaydedici ve hayatın her şubesinde, yerinden çekilecek yanlışın yerine kendi ideolocyası açısından izah getirebilici bir teşkilat ve kadro anlayışı olmadan, ne disiplinli bir ‘teşkilat ve kadro’, ne de kitleyi yönlendirerek ihtilali gerçekleştirme olabilir.” (İdeolocya ve İhtilâl, s. 96)

İhtilal; şuurdan harekete ve hareketten şuura ve her an kendini kontrol eden bir tatbik sistem üzerinden fiillerine yön veren aksiyon adamının teşkilat ve kadro içinde üzerine düşen görevi en samimi gayreti ile yerine getirmesi sonucu kendini gösterebilir. Sözünü esirgemeyen, olması gerekeni işaret eden ve işaret etmekle kalmayıp aksiyona geçen Salih Mirzabeyoğlu için ihtilal kaçınılmazdır. İnsanın olduğu her yerde gerekli şartlar oluştuğu zaman neşv-ü nema bulur. Çünkü “denge bozuluşu” ve “denge kurma” seyri ard arda kesintisiz bir süreçtir. Ruhi muvazenesi bulmuş insan için ihtilal gerektiğinde bir görev haline gelir, “yani bu ideali gerçekleştirmeye memur, mecbur ve hatta mahkûmdur.” (İslama Muhatap Anlayış, s.183)

Sonuç olarak, dönemin şartlarını göze alırsak Mirzabeyoğlu’ndaki ideolojik tavrın sebeplerini daha iyi analize edebiliriz. İdeolojilerin de ihtilalle yakın münasebetini düşünürsek “İdeolocya ve İhtilal” kitabının daha iyi anlaşılabileceğini sanıyorum.

Sulhi Ceylan


Kaynaklar:
İdeolocya ve İhtilal, Salih Mirzabeyoğlu, İbda Yayınları, 2. Baskı, 1983, İstanbul.
İslama Muhatap Anlayış, Salih Mirzabeyoğlu, İbda Yayınları, 2. Baskı, 1987, İstanbul.
Barbar, Modern ve Medeni, İbrahim Kalın, İnsan Yayınları, 1. Baskı, 2018, İstanbul.
Not: Salih Mirzabeyoğlu, İdeolocya ve İhtilal eserini 1980 yılında basar. Yazıları ise 1979 yılında yani 29 yaşındayken Akıncı Güç Dergisi’nde yayınlanır.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Muhammed Ali Fırtına , 12/02/2021

    Çünkü insan “manda rehavetinden kurtulmadıkça” ihtilal rüyası göremez.

    Tebrik ederim Sulhi hocam. İstifadeli bir yazı olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir