İnançlı İnsanların Eylemi: Beklemek

Beklemenin iki temel unsuru var: Sabır ve teyakkuz. Sabır beklemeyi daim kılar, teyakkuz ise kaim. Beklemenin varlığı sabra, niteliği/kalitesi teyakkuza bağlı. Sabrın olmadığı bir yerde beklemekten de söz edilemez. Teyakkuzun eşlik etmediği bir bekleyiş var gibi görünse de aslında yoktur. Çünkü beklemeyi eyleme dönüştüren teyakkuzdur. Uyuyan, dalgınlaşan, gevşeklik gösteren, gaflet üzere bulunan kişi beklemenin hakkını veremez. Artık o bir bekleyişin değil, olsa olsa bir oyalanışın öznesidir.

Beklemek en çok durmak, oyalanmak ve tembellikle karıştırılır. Bunlar birbirinden farklı şeylerdir.

Beklemek ile durmak arasındaki fark, ilkine teyakkuz ve dikkatin, ikincisine sakinlik ve dinginliğin eşlik etmesidir.

Teyakkuz ve dikkate bağlı olarak beklemenin bilinçli bir eylem olduğu söylenebilir. Oyalanmak ise bilinçsizce, daha çok vakit geçirmek/öldürmek için yapılan, çoğu zaman oyun ve eğlenceye yönelik bir eylemdir. Oy-un ile oy-alanmak kökdeştir.

Tembellik âtıl ve uyuşuk olma durumudur.  Beklemek uyanık olma ve her an harekete hazır bulunma hâlidir.

Beklemek daha çok dervişlere ve askerlere has bir eylemdir. Bir başka ifadeyle beklemenin hakkını en çok bunların vermesi gerekir.

Dervişlikte kemalat bekleyerek kazanılır. Derviş kalbinin bekçisidir; onu nefsinin ve şeytanın şerrinden korumaya, Hakk’ın tecelligâhı kılmaya çalışır. Derviş kelimesinin der-piş’ten (kapı önü) geldiği rivayeti doğru kabul edilirse, dervişlik ile beklemek arasındaki ilgi daha iyi görülür. Derviş hem kalbinin kapısında hem şeyhinin kapısında (dergâh) hem de Hakk’ın lütuf kapıları önünde bekleyen kişidir. Bu kapılar önünde teyakkuzun zıddı olan gaflete yer yoktur. Konuya uygun meşhur bir kıssa anlatılır, bilirsiniz. Yunus Emre (k.s) yıllarca hizmet ettiği şeyhinin kapısında beklemekten usanır ve hiçbir kemalata ulaşamadığı zannıyla dergâhı (der-gâh da kapıdan gelir) terk eder. Sonra pişman olup geri döndüğünde şeyhi Tapduk Emre’nin (k.s) huzuruna nasıl çıkacağını bilemez, affedilmeme ihtimalini düşünerek tedirgin olur. Valide sultana danışır ve “Kapı önünde bekle, şeyh efendi sabah namazı için abdeste çıkarken bastonu ile adım atacağı yeri yoklar, bastonu sana denk geldiğinde ‘oradaki kim’ diye soracaktır, ‘Yunus’ dersin, ‘hangi Yunus’ diye sorarsa bil ki seni burada istememektedir, ‘bizim Yunus mu’ diye sorarsa bil ki seni affetmiştir” cevabını alır. Tapduk “Bizim Yunus mu?” diye sorar, Yunus dergâha yeniden kabul edilir. Dolayısıyla kapılar sürekli teyakkuz hâlinde olana veya gafletinden pişmanlık sillesiyle uyanana açılır. Beklemenin anlamı bekleyiş sırasında değil, bekleyiş sonlandığında açığa çıkar. Dervişin dür-viş (inci gibi) olduğu o zaman anlaşılır.

Asker vatanın bekçisidir; onu her türlü düşmanın tehlikesinden korur. Nöbet askerin birincil vazifelerindendir. Askeriyede iki şeye asla tahammül edilmez: Emre itaatsizlik ve nöbette ihmâl. Nöbetteki ihmâl bedelini herkesin ödeyeceği bir felaketle neticelenebilir. Bu yüzden düzenli olarak devriye atılır ve nöbet tutanlar teyakkuzda mı diye kontrol edilir, nöbetçilere parola sorulur, parolayı hatırlamayan cezalandırılır. Nöbet tutanları kontrol eden de nöbetçi komutandır. Hâsılı, askeriyede nöbet kesintisizdir, yılın her günü, günün her saati istisnasız nöbet tutulur. Bunlar kısmî farklılıklarla polisler için de geçerlidir.

Beklemek bağlamında insanın ideal tanımını yapmak gerekirse şunu diyebiliriz sanırım: İnsan her an ölümü beklemesi gereken, ölümü hatırladığı nispette diri kalabilen bir varlıktır. Velileri diğer insanlardan farklı kılan ve askerlere/polislere şehitlik rütbesini bahşeden ölüm şuuruna sahip olmalarıdır. İlk zümre Azrail aleyhisselam enselerinde imiş gibi gafletten arınmış ve daimi teyakkuza ulaşmış bir şekilde yaşamaya çalışır. Ölüm bu zümre için asla kötücül bir anlama sahip değildir, aksine Mevlana hazretlerinde en güzel ifadesini bulduğu üzere düğün gecesidir. İkinci zümre ölüm tehlikesiyle burun buruna yaşar ve vazife ânında ölürse şehitlik mertebesine yükseleceğini bilir. Bu yüzden askerlerin/polislerin cesur olması ve ölümden korkmaması gerekir. Bu hususta noksanlığı bulunan bir kişi askerlik/polislik mesleğine uygun değildir.

Beklemek inançlı insanların eylemidir. İmanı olmayan ne ölümü ne ahireti bekler. Onlar için hayat şimdide ve buradadır. Ölüm bir sondur. Bu yüzden ölene kadar dilediğince yaşamak, her istediğini yapabilmek ve bir kez bulunan yaşama şansını doyasıya değerlendirmek gerektiğini düşünürler. İmanlı insanlar için durum böyle değildir. Ölüm ve ahiret düşüncesi mümini frenler. Ölüm son değil, ebediyetin başlangıcıdır. Dünya bir bekleme yeridir. Nefsinin arzularını bu dünyada dizginleyip beklemeyi bilen ahirette mükâfata gark olacaktır Bilmeyen mücazata ve azaba uğrayacaktır. İşte bu yüzden beklemenin anlamı bekleyiş sırasında değil, bekleyiş sonlandığında açığa çıkar. Dolayısıyla beklemek inananlarla anlam bulan bir eylemdir.

Feyyaz Kandemir

Beklemek Dosyası Yazıları

Tarihin Bekleyen Yüzü: Girit
Beylik Bir İş Olarak Beklemek
Beklemenin Halleri
Beklemek
Bekleyen ve Beklenen
Beklemek Zamana Şahitlik Etmektir
Serbest “Bekle”yiş Etkisi
Beklemenin Ekleri
Bekle Bekle Nereye Kadar?
Üç Hâle: Beklemek, Beklemek, Beklemek

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • S. , 02/09/2022

    yazarın bu yazıyı yazarken birilerini ağlatmak gibi-mecaz değil, maraz değil- bir niyeti vardıysa bu niyetinin karşılık bulduğunu söylemek isterim. teşekkürler feyyaz kandemir. teşekkürler beklemek.

  • Öylesine biri , 13/08/2022

    Çok iyi bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Beklemenin yakıştığı kişileri sıralarken, âşığın maşuğu bekleyişini gözüm aradı :)

    • âşık derviş , 14/08/2022

      dervişlerden bahsedilen her cümlede âşıklardan bahsediliyordur zaten.

Öylesine biri için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir