Siz Sordunuz Biz Cevapladık (Bölüm 6)

Sulhi Ceylan’a Yöneltilen Okuyucu Soruları 

1. Bir imtihan ki yıllar yılı bırakmıyor peşimi. Ben dersimi ne zaman alacağım da sınavı vereceğim rabbim? Ve artık sınanmayacağım bu derdimden? Sorularını kendime sormuştum geçen gün. Size de soruyorum. (A.A)

Cevap 1: Klişe bir cümleyle cevaba başlamak istiyorum: hayat bir sınavdır. Biz kabullenmek istemesek de. Her sınavdan kalsak da… Öncelikle bunu kabullenmek gerekiyor sanırım. İnsan olmak dertle pişmeyi önceliyor. Bela ve musibet hayata küsmeye değil kişinin kendini tanımasına vesile kılınmalı. Genelde insan, aynı yarasından kanar sürekli. Ve o yara bir türlü kabuk bağlamaz. İşte o yarayı başkaları değil de kendimiz kanatmalı diye düşünüyorum. İnsan yaralarından doğar gibi bir beylik laf edecek değilim ama insan biraz da yaralarıdır. Belki de önemli olan yolun farkında olmaktır. Eğer yaralarımız ölümümüze sebep olsaydı imtihan da nihayete ermiş olurdu. Demek ki yaralar yolun farkına varmak için, yol da olmanın gereğini yerine getirmek için…

Hatalar, hatalarımız dört bir tarafımızı sarmış. Bu son derece bariz. Allah’ın Tevvab ismi de son derece bariz. Düşmekten bıkmayan insan kalkmaktan da bıkmamalı. Hayat sınavları kabullenmek biraz da. Kabullenmek ve bazen sınıfta kalmak ve bazen de geçmek. Ama her hâlükârda sınıfı terk etmemek.

Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bir sınavı verir vermez başka bir sınav uzaktan gölgesini bize gösterir.

2. Şükrü Erbaş “Ömür Hanımla Güz Konuşmaları” şiirinin bir yerinde şu ifadeyi kullanıyor:

“Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından.
Beni duy ve anla.”

Sizin yıldığınız şeyler var mı? Enes Bayoğlu

Cevap 2: Yıldığım doğru ama bir başkasından değil, kendimden yıldım. Yıllardır beni kapıda bırakan, içeri girmeme engel olan o koskoca benimden yıldım. Her adımdan sonra beni geri adım attırmaya çalışan nefsimden yıldım. Hayatı anlamaya çalışırken anlamsızlığa kapı açmaya çalışan arzularımdan yıldım. Bir boyunduruk gibi her an boynumda hissettiğim şehvetimden yıldım. Bir ahtapot gibi bedenimi saran tembelliğimden yıldım. Beni sarıp sarmalayan ve sınırlayan aklımdan yıldım. Ve yılmaktan yıldım. Yılmadığın bir şey yok mu dersen cevabım tek kelime; sevmek!

3. Tasavvuf okumalarına nereden başlamalı ve nasıl bir yol izlemeliyiz? Enes Bilal Altın

Cevap 3: Tasavvuf… Telaffuzu bile güzel… Öncelikle tasavvufun kal değil hal ilmi olduğunu, kitap okumakla Allah’a vasıl olunamayacağını söylemek zorundayım. Tasavvuf aslında kalp ayağıyla Hakk’a yolculuktur. Kişinin kendini tanıma sürecidir. Kesin bir niyet ve azmin meyvesidir. Her hâlükârda ihlasa ulaşma yoludur. Kişinin “ben” dediği varlık hissinden soyunmak ve Allah’a karşı çırılçıplaklığını idrak etmektir. Bilmek değil idrak etmek…

İmam Şârânî’nin nakline göre, İbnü’l-Arabî, şeyhi Ebû Medyen’i ile ilgili keşfini şu şekilde anlatmaktadır: “Ben ve abdallardan bazıları ile Kaf Dağı’na gittik. Büyük bir yılana rastladık. Abdallardan bir tanesi bana; ‘Ona selâm ver göreceksin ki o da sana selâm verecektir’, dedi. Biz de ona selâm verdik. O ise selâmımızı aldı ve ‘Siz nereden geliyorsunuz?’ diye sordu. Biz de Bicâye’den geldiğimizi söyledik. Bize; ‘Ebû Medyen ve sevenlerinin durumu nasıl?’ diye sordu. Biz de ona; ‘Onu zındıklıkla suçluyorlar’, dedik. Bize; ‘Vallahi insanoğluna hayret ederim! Kendisi Allah’ın dostu olan bir kulu insanlar kerih görmektedirler! Hayret!’ dedi. Biz ona; ‘Sen bu bilgileri nereden öğrendin?’ diye sorduk. O da; ‘Yüce Allah’ı tesbih ederim! Siz yeryüzünün cahil olduğunu mu zannediyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki, Allahu Teâlâ bir kulunu dost edindiği zaman onun sevgisini kâfirler ve münâfıkların dışında bütün kullarının kalbine verir.”  İşte tasavvuf; böyle bir kalbi tavaf etmektir. Derviş ise Allah’a yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, o ameli yaptıktan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına getirmeyendir İbn Arabî hazretlerinin deyimiyle.

İmdi, tasavvuf okumalarına nereden başlamalı, diyorsun. Kendinden başla derim, kendinden…

4. Sulhi Ceylan’ın fotoğraflarını, hiçbir sanal ortamda veya halka açık herhangi bir yerde göremiyoruz. Kendisi de bunun için azami bir titizlik gösteriyor. Hal böyle iken büyük ihtimalle bugüne kadar bunun nedenini sorgulayan sorulara maruz kaldı ve kalmaya devam ediyor. Bunlara nasıl cevaplar verdiğini, kendisine bu soruyu hiç sormadığım için bilmiyorum. Fakat ben, bu sorunun cevabını epey zamandır bizzat bulmaya çalıştığımdan, birçok isim ve soyisim birden fazla kişiye aitken Sulhi Ceylan’da böylesi bir durum olmadığından ve biraz da bu soruların, kendisinde bir bıkkınlık oluşturduğunu düşündüğümden kendimi bu sorunun yerine yepyeni ve enteresan bir sorunun ve sorunun içinde buluyorum.

Şu ki:

“Sulhi Ceylan, gerçekten var mı?”

Yanlış anlaşılmasın, ontolojik bir soru sormak değil maksadım. Yani kanıyla canıyla/mısralarıyla, satırlarıyla, Aydoğan K’sıyla hatta belki üç köşeli dünyasıyla, okuyla, yayıyla, yaylasıyla, acımasıyla bildiğimiz bir Sulhi var. Fakat bu gerçekten Sulhi Ceylan’mı? Hatip Ekinci

Cevap 4: Hayatta rol yaptığımı düşündüğüm zamanlar oldu. İş yerinde kendimi rol yaparken bulmadım da değil. Sonraları rol yapmanın kendini bilememenin bir sonucu olduğu gerçeğine vardım.  Yani sahtekârlık…Hepimiz kendimizin zır cahiliyiz.  Ve bu durum çok acı veriyor. Sahiciliği düşünmediğim gün yok neredeyse. İbn Arabî hazretleri, dervişlerin her gece konuştuklarını yazdıkları bir defter olduğunu söyler. Dervişler konuştuklarını yazar ve gereksiz konuşmaları için tövbe ederlermiş. İbn Arabî hazretleri bunu bir boyut ileri götürmüş ve konuştuklarının yanısıra kalbinden geçenleri de her gece yazar ve uygun olmayan söz ve kalbinden geçenlere tövbe edermiş. Benim konuşmalarımı yazdığım yok ama gün içinde ara ara sahiciliğimi sorguladığım oluyor. Yaptığım fiillerin arkasındaki nedeni sorguluyorum. Ve her seferinde hamlık kendini gösteriyor.

İnsanlar içinde olmak her zaman zor geldi bana. Gerçi yalnızlığın da ayrı sıkıntıları var. İnsanların içinde olmak kişinin sahiciliğini olumsuz etkileyen bir şey.  Nedense hareketlerimiz insanlara göre şekil alıyor. Bazen “Ne derler?” anlayışı beni kendim olmaktan çıkarıyor. Bir de dengeleri gözetmek denen nalet bir şey var. Kısacası sahih olmak zor ama imkânsız değil. Dolayısıyla bazen gerçek olduğumu düşündüğüm gibi bazen sahte olduğumu da düşünüyor hatta görüyorum.

Bir diğer mesele var ki o da Allah’ın mutlak varlık olması ve bizim ise gölge varlık olmamız. Hiçlikle doluyuz ama sanıyorum bu soruda bu bahis kastedilmedi. Eğer kastedildi ise insan yokluğunu bilmedikçe varlığa eremez diyebilirim. Ve hayat akışımız bu yokluk bilincini edinmektir bence.

5. Neden duvarlar arasında boğuluyorsun? Yunus Fuat

Cevap 5: Boğulmamak elde mi ki? Hayat üzerime üzerime geliyor. Kaçtıkça kovalanıyorum. Bir köşede dinleneyim, durulayım diyorum ama ne zaman dursam hayatta yanımda soluklanıyor. İnsan aslında kendinde boğulur, bunun da farkındayım. Zaten hayat dediğim, bu benimle birlikte çıktığım seyahatte yaşadıklarımdan ibaret. Dolayısıyla boğulduğum yerde kendi denizimin dalgaları. Kısacası boğulmadan sahil-i selamete çıkış yok…

6.

a) Yazı hayatınıza ilk ne zaman başladınız? Davut abinin yazılarındaki yazarlar gibi olmazsa olmazlarınız var mıdır? Daha çok geceleri mi yazarsınız?

b) Sosyal medyadan uzak durma sebebiniz  nedir? Fatma Ekinci

Cevap 6:  

a) Lise hayatım yoğun okumalarla geçti. Üniversite de ise okumalarım hepten arttı. Okulla pek de ilgim yoktu. En sevdiğim kitap okuma günü ise vize ve final geceleriydi. Bu sebeple okulu altı yılda bitirdim. Şimdi bakıyorum da erken bitirmişim. 8 senede bitirmeliydim, bu sayede daha çok kitap okurdum. Ciddi anlamda yazıyla uğraşmam askerlikten sonraki dönemime denk gelir. Bu arada şuan ki yaşım 18…

Yazmak için olmazsa olmazım yok. Genelde gündüzleri yazarım.

b) Yazı ve şiirlerim sosyal medyada paylaşılıyor. Paylaşım adına yeter sanırım. İnsan kendini göstermeyi seven bir varlık. Ben de bunu yazılarımla gerçekleştiriyorum. Dolayısıyla sosyal medyadan uzak durmamış oluyorum. Kısacası vitrinde yaşamak kötü diyorum ama bunu da şehrin meydanında söylüyorum. İşte insan; zıtlıkları kendinde barındıran…

7. Çocuğunuz olsa adını ne koyardınız? “Emin ol ki sen ders ile iştigal ettikçe o nispette idrak-i haktan baid edersin” bunu da dün akşam okuyunca aklımıza Sulhi Ceylan geldi. Rumeysa

Cevap 7: Bir kızım olsaydı ismini Elif Hazan koyardım.

8. Sulhi Ceylan dinle, içimdeki sözleri dinle. Çünkü sende bambaşka bir “Ben” var. Bende arayıp ta bulamadığım bir ben. Bencillik değil buradaki, yalnızca sen ve ben. Vasiyetin beni çok fazla etkiledi. O neydi öyle? Sen ölme Sulhi Ceylan. Sen ölürsen; kim beni benden eden şiirler yazacak? Kim bana mektup yazacak? Bana diyorum çünkü her mektubun bana yazılmış gibi samimi. Bende her mektupta gözyaşı dökecek kadar saf. Hatta mektuplarını okuduktan sonra bir divânenin bana Aydoğan demesini beklemiyor değilim. Hakikaten sen neden mektuplarına devam etmiyorsun? Ben mektuplarının bende baş gösterdiği duygu yoğunluğunu özledim Sulhi Ceylan. Hamza Duvarcı

Cevap 8: Her okurun, kendisini bulduğu bir yazar vardır. Ve olmalıdır da. Benim de okumadan duramadığım yazarlarım var. Yazarlarım diyorum çünkü bu yazarların eserleri benim için yazdıklarını düşünmeden edemem. Gerçeğin hiçbir önemi yok.

Aydoğan’a yazdığım mektuplar senin de ifade ettiğin gibi çok beğenildi. Ama bunun yanısıra çok eleştirildi. “Neden Aydoğan?” diye. Ve “Neden bir kadına yazmıyorsun mektuplarını?” diye. Gerçi hiçbir yazı tüm okurlardan tam puan almaz. Herkesin bakış açısı farklı ve zaten insan da budur. Âlemi bakış açısından geçirip değerlendirir yani. Ben de bu sebeplerle mektuplara biraz ara verdim. Ama sadece ara verdim. Vakti gelince ki bu vaktin geldiğini bir şekilde anlayacağım, işte o zaman tekrar mektuplara dönebilirim. Ama şunu da biliyorum yazdığım mektuplar dünyayı kurtaramayacak.

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

7 Yorum

  • Fatos , 09/12/2015

    Bilseydim soru sorulduğunu bende 4575247764337854 sorardım

  • İhakkioztrk , 17/11/2015

    ”ve senin sesinden bir el sular asıldığım ağaçları” Ağabey! Şu benim yangınlarımı senin kanayan yaralarında söndürsek desem, mümkünler faslından mı?

  • . , 16/11/2015

    Tekrar tekrar okunulası.

  • yesil_kalem , 15/11/2015

    Raşid Ulaş’a “derdin ne” diye sorulunca içerlemis bir okur olarak Sulhi Ceylan’in derdiyle dertlenenleri hatta derdimize derman bu sohbeti okumak sevindirdi beni.

  • Ben saksı değilim , 15/11/2015

    Çıkacak kitabınızın ismi ”Aydoğan’a Mektuplar” mı olacak?

  • Yunus f. , 14/11/2015

    Sulhi abi sana ciddi ciddi var misin diye sormuslar yoksa mahlas misiniz diye ama sen tasavvufa baglamissin olayi:) sagol, varol. Var arkadaslar kanli canli var.

  • Mezardan Konuşan , 14/11/2015

    Sulhi Ceylan..

İhakkioztrk için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir