Yazarlarımızın Yaz Halleri

Mehmet Raşit Küçükkürtül: Mehmet Raşit’in yaz aylarını Hititçe ve Süryanice öğrenerek geçirdiğini biliyoruz. Bu iki dili çözerse yeni bir dönemlendirmeyle dünya tarihi yazacağı ise iddialar arasında… Sıcak yaz günlerinde gramerle serinleyen Mehmet Raşit, bazen unutup etrafındakilere Hititçe seslendiği ve cevap alamayınca da sinirlenip “çok az dil biliyor şu insanlar” dediği kulağımıza geldi. Bazı geceler ağlayarak uyandığı, Kadıköy’de Sulhi Ceylan’ı “devrimci yalnızlığı” ile bıraktığını düşünerek üzüldüğü de söyleniyor.

Cüneyt Dal: Gizli bir tanıktan edinilen bilgilere göre kendine, iç dünyasında bir tatil köyü inşâ eden Cüneyt, kurumsal iş yerinin tepeden aydınlatmalı ofisinde ara ara led lambasıyla güneşlendiği vehmine kapılıyor, klimanın esintisini rüzgârlara yoruyor, bazen de koltuğunda bir şezlong rehavetine kapılıp uyukluyormuş. Denize girdiği düşüncesiyle kelimelerin içerisine daldığı anlarda ise niyeti serinlemek değil; bilakis boğulmakmış. İnsanlardan ve işlerden geriye kalan zamanlarını, edebiyat kuramlarıyla ilgili okuduğu ve okumayı planladığı kitaplarla değerlendirdiği de alınan duyumlar arasında.

Davut Bayraklı: Kars ve Rize arasında mekik dokuyan Davut’un gidişatı hiç hoşumuza gitmiyor. Oflu olması hasebiyle kapı gıcırtısına bile sinirlendiği ve bu sebeple “Konuşan Tarih” serisini yazmaktan vaz geçtiği söyleniyor. Ayrıca, Davut’un dünyanın derdinden bunaldıkça Hasan Harakânî hazretlerinin kabrini ziyarete gidip, Edebifikir’in bekâr yazarları için “ben bu derde düştüm onlar da düşsün ya Rabbi”, diye dua ettiğini son gelen haberler arasında.

Mehmet Erikli: En son başladığı hikâyesinin üzerinden 179 gün geçip hâlâ hikâyeye geri dönmediği kendisine hatırlatıldığında hızının gayet iyi olduğunu, sadece kendisiyle yarıştığını söyleyen Mehmet’in yaz aylarını erteleme sanatı üzerine çalışmakla geçirdiğini duyduk. Geceleri gizlice Sait Faik’in mezarını ziyaret ettiği, kılık değiştirip kâğıt toplayıcıları arasına karıştığı, evlendiği için göbek bağlamaya başladığı, Sedat Umran’ın ruhunu çağırmak için ispirtizma seansları tertip ettiği sözleri de apaçi yazarları arasında “off the record” olarak geçiyor.

Bilal Can: Sıcakların yazı performansına hiçbir etki etmediği dünyadaki tek edebiyatçı olan Bilal’in yaz ayları boyunca dört yüz kırk üç şiir ve yüz on sekiz deneme yazmayı planladığını duyduk! Whats App mesajlarını dahi değerlendiren ve bunlardan bir kitap kotaran Bilal’in, kitaplaşmayı bekleyen binlerce sayfalık günlüğü de evinin tavan arasında beklemekte. Kitap okurken sıkıldıkça kitap değiştiren Bilal’in en son 948. kitapta değiştirmeye son verip ilk kitaba geri döndüğü ve bu sebeple dilinde İsmet Özel’in “Eve dönmek / kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?” dizesinin dolandığı kulislerde konuşuluyor.

İbrahim Halil Aslan: Yakın çevresinden alınan duyumlara göre hayata geçirmek için yaz aylarını beklediği üç yüz seksen iki projesini insanüstü bir çabayla iki ayda tamamlamayı planlıyormuş. Gün boyunca elli yıllık planlar yaptıktan sonra akşam eve giderken kızına aldığı dondurma yolda erimesin diye koşu antrenmanı yapıyormuş. Ayrıca bu aralar pek asabi olan Sulhi Ceylan’a rast gelmemek için köşe kapmaca oynuyormuş. Bahadır Dadak’a teklif ettiği birlikte tatil yapma planından olumsuz yanıt alınca gözlerden uzak bir tatil köyünde inzivaya çekileceği söylentileri mevcut. Burada “Her şeyin anti-teorisini bulmak” üzere tefekkür seansları yapacağı da gelen duyumlar arasında…

Feyyaz Kandemir: Ramazan ayı boyunca Feyyaz’dan hiçbir haber alamadık çünkü Çaykolik sohbetlerine ve iftar programlarımıza iltifat etmedi. Türkçe üzerine düşünmenin verdiği haz sebebiyle arkadaşlarını ihmal eden ve satır aralarında hakikati arayan Feyyaz’ın yaz aylarını Farsça çalışarak geçirdiğine dair duyumlar aldık. Farklı diller üzerine yoğun mesai harcayarak dillerin dili dediği hakikate erişeceğini düşündüğü ve bunun da sadelik ve en az kelimeyle en çok manayı aktarmak olduğunu dillerdirdiği söyleniyor. Alman filozof Martin Heidegger’in, “Dil, varlık’ın evidir” görüşüne karşı argüman üretirken kendini Dede Korkut okurken bulan Feyyaz’ın ne varsa bizim Yunus’ta var deyip bin üç yüz kırkıncı kez Yunus Emre divanını bitirdiği ise son gelen haberler arasında. Ballar balını bulmak kolay olmasa gerek.

Celal Kuru: Son aldığımız verilere göre kendinin hayal kırıklığı olan Celal, twitterından kitap okuma güzellemesi yapanlar, kucaklamak ve sarılmak türünden cümleler kuranlar, teker yoldan çıktıktan sonra yol gösterenler ve eleştirmenin dayanılmaz hafifliğine yaslananları takipten bıraktığı gibi bunları takip edenleri de takip etmeyecekmiş. Yürüdüğü yollarda sürekli kendi ayak izini arayan Celal, bu izin mutlaka bulunacağını ama bu bulma zamanının ne zaman geleceğini bilmediğini ifade etmiş. İçindeki dolmak bilmeyen boşluk ile yaşamanın ızdırabını her an hisseden ve bu sebeple yüzünden aşağı düşen günleri hiç umursamayan Celal, bir şeyler üretmeyince çürümenin başladığını yaz aylarında hepten savunmaya başlamış. Kendisine Allah’tan şifa diliyoruz.

Sulhi Ceylan: Alametifarikası paltosunu kavurucu yaz günlerinde dahi sırtından eksik etmeyen, sadece kalınını incesiyle değiştirmek suretiyle yaz sezonunu açmış bulunan Sulhi Ceylan, uzun sahil yürüyüşlerinde denizi bakışlarıyla serinleterek Nutella krizlerini ancak bu metotla yatıştırmaya muvaffak olabiliyor. Gündemleri arasında bulunan az ile iktifa etmek meselesine boyutlar kazandırmaya devam ediyor olması da bir hayli tedirgin edici. Zira bundan, paketli yiyecek tüketiminden tutun da yazıda kelime, kelamda sözden sonra daha nelerin nasibini alacağı muamma. Bu arada, çevresindekilere duyurulur; sıcakların etkisiyle ruhunda kök salan asabiyetten midir bilinmez, “geçmişlerini karıştırıp karıştırıp yakaladıklarını şimdiye taşıyanlar”a eleştiri okları atıyormuş. Aman dikkat edin!

Bahadır Dadak: Evlendi. Eridi, yumuşadı, uzlaştı. IKEA’nın reklam kitapçıklarını okumaktan kitap okumaya vakit bulamıyor. “Fitness” denen ecnebi adetlerine dadandı. Anti-aging dergilerine abone olduğu tevatür olmuş, yayılmış. “Sıhhatim için dizlerimi kuma yatırmam” gerek bahanesiyle bâtıl bir iş olan “deniz-kum-güneş” tatiline çıkacağı, mahalle halkından gizlice ucuz tatil yeri baktığı Edebifikir’in internet korsanlarının istihbarat günlüklerinde geçiyor.

Edebifikir Haber Ajansı

Resim: Duy Huynh

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Bir okurun yaz hâli , 11/07/2019

    Yaz rehavetinden yazı haline geçmek iyi olurdu. Yazmak iki ayrı hâl; kitapta yazani akla, gönüle yazmak ve gönülde olanı kitaba yazıp paylaşmak.
    Yaz rehaveti dediğime de bakmayın aslında düpedüz gaflet hali…

  • zeynep , 09/07/2019

    Düşünme melekelerimizi pervasızca dürten, bohem dolu mahzenlerde mâna aratan, derin sularda eylem( bunu kullanmazsam olmazdı) planlarını sîgâya çektirten edebifikir;
    bir gün şiirlerde kaybolursam, ümitsizlik hastalığına tutulursam müsebbiblerinden biri sizsiniz diye düşünmüştüm. Görüyorum ki yaz mevsiminin biz okurları da içine alan “ah”ı siteyi ihâta etmiş bile…

  • Haberler kimden? , 02/07/2019

    Bir kandil eksik kalmış…
    On kişi, on ayrı hâl.

  • bunlar hep algı operasyonu , 02/07/2019

    Celâl Kuru’nun twitır denen ve insanların kalplerini dağıtmaktan başka hiçbir işe yaramayan şu zımbırtıyı acilen kapatması lazım. Zaten kendisinin de bunun farkında olduğunu biliyoruz ama artık kendine bunu yapma, kapat kurtul abi, bak Sulhi Ceylan’a adamın Nutella’dan başka derdi yok!
    Bir de bu haber ajansı iyice yanlı olmaya başladı, kime çalışıyorlar anlamadık. Ama yine de herkes dikkatli olsun alttan alttan ne mesajlar veriyorlar kim bilir!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir